Ümmü Zer Gıfariyye(r. anhâ) kimdir? Ümmü Zer’in (radıyallahu anhâ) ismini kaynaklar zikretmiyor. Künyesi ile meşhur olmuştur. Eşi Ebû Zer’in kabilesi olan Gıfar kabilesindendir. “Zer” kelimesi, zerre kelimesinin müzekkeridir.Zerre ise, gözle görülemeyecek kadar küçük bir cüzdür. Ümmü Zer ve eşi, takvalarından dolayı bu isimle anılmışlardır ki; dünya metaı adına en küçük bir şeye malik olamamışlardı.Ümmü Zer’in hayatında dönüm noktası olan üç önemli hususiyet vardır.Birincisi: Gençliğinin ilk yıllarında putlara ibadet etmesi.İkincisi: Ömrünün sonlarında eşi Ebû Zer’in vefatı.Üçüncüsü: Bu ikisi arasında eşi ile beraber geçirdiği sıkıntılı günler, sürgün ve ayrılıktır. Bütün bunlar karşısında Hak Teâlâ’ya karşı sarsılmaz bir iman. Ümmü Zer (radıyallahu anhâ), Müslüman olmadan önce Gıfaroğulları içinde putlara en çok ibadet eden hanımdı. Kabilenin her evinde bir put vardı. İbadet edilen en büyük put, Gıfar kabilesinde ve Ümmü Zer’in evindeydi. Bir gün, Ebû Zer putlara yiyecek getirmek için yanlarına geldi. Takdis ve tanzimde bulundu.Put, hareket etmeden ve konuşmadan yerinde duruyordu.İçmesi için, putun önüne süt döktü. Sonra biraz geri çekildi. Bir de ne görsün! Mahalledeki bir köpek geldi, sütü sonuna kadar içti. Sonra da, ayağını kaldırıp putun üzerine bevl etti. Put hareket etmeksizin donuk ve sessiz duruyordu. Ebû Zer de bu manzarayı izliyor ve içinden bu konuşmayan dilsiz tanrıyla alay ediyordu: “Bağlandığımız bu putlara nasıl ibadet edebiliriz? Çağırdığımızda bizi duymuyorlar, bize ne fayda ne de zarar veriyorlar.Hâlbuki, biz onlara bağlanıyoruz. Ey Ebû Zer! Nedir bu maskaralık? Üzerine bevl eden bir köpeği def etmeye gücü yetmeyene nasıl ibadet ve itaat edilir ki?..” Bu düşüncelerini eve gelip hanımına arz edince Ümmü Zer, birden tepki gösterdi.Süt ve köpek meselesini anlatınca o da şüpheye düştü. İkisi de,bir müddet bunalıma girdiler. İman edecekleri hakiki tanrının nerede olabileceğini düşünüyorlardı.Ebû Zer kalbi ve aklıyla bulmuş olduğu Rabbe, zihninden bir dua tasarladı. Hanımı ile birlikte, bu duayı yapmaya başladılar. Bir müddet sonra, Ebû Zer’in kardeşi Enis, Mekke’den Peygamber (aleyhisselâm) ile alâkalı haber getirince Ebû Zer, Mekke’ye gidip iman ve İslâm’la tanıştı. Allah Resûlü’nün emriyle, kabilesine geri döndü ve hemen irşad etme işine başladı. Davetine icabet eden kardeşinden sonra, ilk iman eden, hanımı Ümmü Zer oldu. Beraberce Medine’ye hicret ettiler. Ümmü Zer’in eşiyle birlikte olan bu hicreti, Hendek Savaşı’ndan sonra vuku buldu. Peygamberimiz’in (aleyhisselâm) huzuruna çıkarak ona kavuşma sevincini yaşadılar. Ümmü Zer (radıyallahu anhâ) eşinden birçok faydalı ilim öğrendi.Eşinin Allah Resûlü’nden ezberlemiş olduğu hadisleri o da, ondan rivayet etti. Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından sonra,Zer ailesi insanlardan bütünüyle ayrılmak üzere Şam çöllerine yolculuğa çıktılar. Zühdü, meşakkati ve sıkıntıyı tercih ettiler. Bu arada, üç çocuklarını kaybettiler. Birinci çocuklarının ölümünde Ümmü Zer (radıyallahu anhâ) çok üzüldü. Hz. Osman döneminde Şam’a gittiler. Burada insanların dinden, Peygamber’in sünnetinden uzaklaştıklarını görünce sert bir dille eleştirmeye başladılar. Ebû Zer, erkeklere; Ümmü Zer, kadınlara Kur’ân’dan, sünnetten ikazlar yapıyordu. Bu durum insanlara ağır gelince Muaviye’ye şikâyet ettiler. Meseleyi duyan Hz. Osman, onların Rebeze’ye gitmelerini söyledi. Orada yalnızlık içerisindeyken Ebû Zer vefat etti. Ümmü Zer, eşinin vefatından sonra bilmediği bu yabancı çöllerde yalnız yapamazdı. Medine’ye geri döndü. Ve çok geçmeden de vefat etti.Ümmü Zer (radıyallahu anhâ), Peygamberimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem) pek çok hadis rivayet etmiştir. Bu hadislerin içerisinde en meşhuru şudur: “Ben ve yetimi gözeten, cennette şöylece (iki parmağını birleştirdi) beraberiz.”