Abdurrahman İbn Avf Kimdir?

Konusu 'İslam büyüklerinin hayatları' forumundadır ve Lasey tarafından 1 Kasım 2016 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    ABDURRAHMAN İBN AVF

    (590 ? - 32/652)

    Rasûlullah'ın hayatta iken Cennetle müjdelediği on sahabîden ve ilk müslümanlardan biri. Kureyş* kabîlesinin Zühreoğullarından Haris'in oğlu olup Cahiliyye* devrinde asıl adı Abdulka'be veya başka bir görüşe göre Abdu Amr idi.

    Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Erkam'ın evindeki faaliyetlerine başladığı günlerde İslam'a giren Abdurrahman'a bu ismi Rasûlullah vermiştir. Ebû Muhammed künyesi ile tanınan Abdurrahman'ın annesi Şifa binti Avf b. Adi'l-Haris b. Zühre b. Kilab idi. Rivayete göre Abdurrahman 'Fil Olayı'ndan yaklaşık yirmi yıl sonra dünyaya gelmişti.

    Abdurrahman b. Avf (r.a.) ilk müslümanlardan olmasından dolayı Kureyş'in zalim tutumuna dayanamayan ashab ile birlikte Habeşistan'a yapılan iki hicrete de katılmıştı. Nihayet Rasûlullah, ashabı Medine'ye hicret etmeye teşvik edince, o da diğer ashab ile birlikte hicret etmişti. Hz. Peygamber (s.a.s.) Medine'de Ensar ile Muhacirler arasında kardeşlikler ilan edince Abdurrahman b. Avf ile Ensar'dan Sa'd b. Rabî'i kardeş ilan etmişti

    Ensar'ın ileri gelenlerinden Sa'd b. Rabî' 'Din kardeşi' Abdurrahman'a şunları söylemişti:

    "Benim bir hayli malım vardır. Bunun yarısını sana veriyorum. Ayrıca iki eşim vardır. Bunlardan birini boşayacağım, iddeti bitince onu nikahlarsın." Bu büyük alicenaplık karşısında Abdurrahman b. Avf kardeşine şunları söylüyordu:

    "Cenab-ı Allah malını ve aileni sana mübarek eylesin. Senin bu davranışına karşı Allah ecrini versin. Sen yalnız bana çarşının yolunu göster, benim için yeterlidir."

    Abdurrahman b. Avf (r.a.) ticaret hayatını çok iyi bilen Kureyş içinde büyüdüğü için bu işin tam bir uzmanı olarak Medine çarşısında alışverişe başlamış ve Allah ona büyük servet vermişti. Abdurrahman bu ticarî hayatını şöyle anlatır:

    "Cenab-ı Allah bana öyle bir nimet verdi ki, bir taşı bile bir yerden kaldırıp başka yere koyduğumda sanki altın oluveriyordu."

    Abdurrahman b. Avf (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bütün gazvelerine katılmış ve ilk İslam cihad hareketinden en güzel şekilde nasibini almıştı.

    Ashabtan Muğîre b. Şu'be (r.a.)' den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) çıktığı gazvelerin birinde yolda konaklamışken Ashab'ın bulunduğu yerden biraz uzak bir noktaya çekilip hacetini defederek abdest alıp döndü. Rasûlullah ashabının yanına vardığında ashab Abdurrahman b. Avf'ın arkasında namaza durmuştu. Muğîre hemen gidip Abdurrahman'a Rasûlullah'ın geldiğini haber vermek istediyse de Rasûlullah buna engel olmuş ve Abdurrahman'ın arkasında namazını kılmıştı. Böylece Hz. Peygamber'in ilk defa arkasında namaz kıldığı kişi Abdurrahman b. Avf olmuştur. Daha sonra da bilindiği gibi Rasûlullah hastalığı sırasında Hz. Ebu Bekr'in arkasında namaz kılmıştı.

    İbn Sa'd Tabakatu'l-Kübra adlı eserinde bu seferin Tebük seferi olduğunu kaydetmektedir (İbn Sa'd Tabakat, 111, 129).

    Rasûlullah (s.a.s.) Abdurrahman b. Avf'ı ashabtan yediyüz kişilik bir askerî kuvvetle H. 6 (M. 628) yılı Şa'ban ayında Dûmetu'l-Cendel'e* göndermişti. Abdurrahman, Hristiyanların hüküm sürdüğü bu bölgeye gelip onları İslam'a davet etmiş, büyük bir kısmı buna yanaşmadığı halde bölgenin ileri gelen kabile reislerinden el-Asbağ b. Amr el-Kelbî Hristiyanken İslam'a girmişti. Abdurrahman da el-Asbağ'ın kızı Tumazar ile evlenmiş ve ondan oğlu Ebû Seleme dünyaya gelmişti.

    Yine İbn Sa'd'ın ifadesine göre Hz. Peygamber ashab içinde ipek giymeyi yalnız Abdurrahman'a müsaade etmişti. Zira Abdurrahman b. Avf'ın vücudunda bir kaşıntı (cüzzam olma ihtimali) vardı.

    Hz. Peygamber'in vefatından sonra bir gün Medine'de bir heyecan ve kalabalık meydana gelmişti. Bunun sebebini soran Hz. aişe (r.an)'ya Abdurrahman b. Avf'ın kervanının şehre yaklaştığı söylenince Hz. aişe şöyle demişti:

    "Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştu: "Abdurrahman sırattan geçerken düşer gibi oldu ama düşmedi." Hz. aişe'nin bu sözlerini haber alan Abdurrahman beşyüz deve olduğu söylenen bu kervanını sırtındaki yüklerle birlikte tamamen Allah rızası için bağışlamıştı. Develerin sırtındaki malların develerden çok daha değerli olduğu kaydedilmektedir. Ashabın en cömertlerinden biri olduğu bilinen Abdurrahman b. Avf'ın birçok gazvede ve özellikle Tebük gazvesinde Allah yolunda büyük infaklarda bulunduğu bilinmektedir.

    Ayrıca Hz. Peygamber'in vefatından sonra Nadiroğulları* mahallesinde sahip olduğu arazisini kırkbin dinara satarak Rasûlullah'ın zevcelerine dağıtmıştı. Hz. aişe'ye payı getirildiğinde bunu kimin gönderdiğini sormuş, Abdurrahman b. Avf'ın gönderdiği söylenince şöyle demişti: "Hz. Peygamber (s.a.s.), "Benden sonra Allah'ın sabırlı kulları size karşı şefkatli davranacaktır. Allah, Abdurrahman b. Avf'a Cennet pınarlarından kana kana içmeyi nasip etsin" buyurmuştu."

    Hz. Ebû Bekir vefatından önce hilafete Ömer b. el-Hattab'ın geçmesi hususunda Abdurrahman'ın görüşünü sormuş o da şöyle demişti: "Ömer senin düşündüğünden daha iyidir. Fakat otoriterliği fazladır." Hz. Ebû Bekir de şöyle karşılık vermişti: "Ömer'in sertliği benim yumuşaklığımdan kaynaklanıyor. İşleri üzerine alırsa bu sertliği kaybolur. Bir gün ben adamın birine çok kızmıştım. Ömer ise çok yumuşak davranmıştı. Ben yumuşak davransam o çok sertleşiyor."

    Hz. Ömer'in hilafeti sırasında büyüyen devlet ve genişleyen sınırlar karşısında işlerin daha rahat çözülmesi için oluşturulan devlet şûrasında Abdurrahman b. Avf'ın önemli bir yer aldığını görüyoruz. Yeni fethedilen Irak arazisinin gaziler arasında paylaşılması veya devlete bırakılması hususunda ortaya çıkan iki görüş vardı. Hz. Ömer ashabın diğer ileri gelenleriyle birlikte bu toprakların paylaşılmamasından yana iken Abdurrahman b. Avf, Bilal-i Habeşi* ile birlikte buna muhalif olup fethedilen yerlerin paylaşılmasından yana idiler.

    Hz. Ömer şehid edildiğinde yarım kalan namazın tamamlanması için Abdurrahman görevlendirilmişti. Nihayet Hz. Ömer'in tedavî edilmesinin zor olduğu ve ecelinin yaklaştığı anlaşılınca yeni seçilecek halîfenin belirlenmesi için kurulan 'şûra'da Abdurrahman b. Avf da yer almıştı. Şûrada bulunanlardan Zübeyr b. Avvam, Talha b. Ubeydullah ve Sa'd b. Ebi Vakkas haklarından feragat edince Şûrada halîfe adayı olarak üç kişi kalmıştı. Hz. Ali, Hz. Osman ve Abdurrahman b. Avf. Abdurrahman da bu husustaki hakkından feragat edince adaylar ikiye düşmüştü. Abdurrahman bu hususta ashabın ileri gelenleriyle uzun görüşmeler yapmış ve Hz. Ali ve Hz. Osman'dan karara uyacaklarına dair kesin söz aldıktan sonra bu konudaki kanaat ve karan Hz. Osman'a bey'atin yararlı olacağı hususunda toplanınca, hilafete Hz. Osman getirilmişti.

    Abdurrahman b. Avf (r.a.) artık bir hayli yaşlanınca Hz. Osman devrinde çok sakin bir hayat yaşamış ve nihayet hicretin 32. yılında Medine'de vefat etmişti.

    Cenaze namazını Hz. Osman kıldırmış, onu kabrine götürürken Hz. Ali şöyle demişti: "Ey Avf'ın oğlu! Güle güle ebedî hayata git. Sen bu fanî hayatın en güzel günlerini gördün. Bu revnaklı hayat bulanmadan ahirete göçüyorsun" Sa'd b. Ebi Vakkas da onun cenazesini taşırken: "Ey koca dağ" diyerek Abdurrahman'ın seciyesindeki sağlamlık ve metaneti ifade etmişti. Abdurrahman, el-Bakî'de medfundur.

    Medine'de vefat ettiği kesin olarak bilindiği halde Siirt ili Pervari ilçesi yakınında bir mezarın ona izafet edilmesi halkın yakıştırmasından başka bir şey değildir.

    Abdurrahman b Avf Hz. Peygamber (s.a.s.)'den çok hadis duymuş fakat titizliğinden dolayı bunların hepsini nakletmekten çekinmiştir. Hadis mecmualarında ondan altmışbeş kadar hadis nakledilmektedir. Hz. Peygamber'in vefatından sonra söz konusu olan mirasının mirasçılara taksim edilemeyeceğine dair Hz. Ebû Bekir'in rivayet ettiği hadisi kendisi de aynen rivayet etmişti. Aynı şekilde Suriye ve civarında çıkan veba hastalığı ile ilgili alınan 'tedbir'e dair hadisi Abdurrahman (r.a.) rivayet etmişti:

    "Bir yerde veba olduğunu haber alırsanız oraya gitmeyin. Veba sizin bulunduğunuz yerde olursa ondan kaçmak için de oradan başka yere gitmeyiniz. " (Buharî, Tıp 3, Müslim, Selam, 92, 93, 98, 100).