Zümer Suresi Hakkında Bilgi

Konusu 'Kuran-ı Kerim ayetleri' forumundadır ve Adile tarafından 12 Şubat 2018 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    ZÜMER SURESİ

    (سورة الزمر)
    Kur’an-ı Kerim’in otuz dokuzuncu suresi.


    Mekke döneminin ortalarında nazil olmuştur. Bazı alimler 23 ve 53-59. ayetlerin Medine’de indiğini söylemişse de (Muhammed b. Ahmed el-Kurtubi, XV, 151; Şehabeddin Mahmud el-alusi, XXIII, 307) bu görüş tercih edilmemiştir (M. Tahir İbn aşur, XXIV, 5). Adını 71 ve 73. ayetlerinde geçen, “ahirette kafir ve müminlerin oluşturduğu topluluklar” anlamındaki “zümer” kelimesinden almıştır. Sure, 20. ayetinde yer alan “guref” (cennetteki köşkler) kelimesine işaretle Guref suresi diye de anılmıştır (a.g.e.ler). Yetmiş beş ayet olup fasılası “ب، د، ر، ل، م، ن” harfleridir.

    Zümer suresinde Kur’an’ın vahiy ürünü olduğu çeşitli ayetlerde vurgulanmakta, şirk inancı reddedilip tevhid inancı telkin edilmekte, uyarı ve müjdeleme üslubuyla ahiret alemi hatırlatılmakta, cennet ve cehennem hayatı tasvir edilmektedir. Bu arada tabiatın yaratılışı ve işleyişiyle insanın psikolojik özelliklerine değinilmekte ve onun dini gerçeklere ulaşmasına zemin hazırlanmaktadır. Surede bu konular sistematik biçimde değil -diğer birçok surede olduğu gibi- dünya hayatına paralel olarak karışık bir şekilde yer almaktadır. Zira insan hayatı tek çizgi üzerinde seyretmeyip bazan dünyanın imarına, bazan ebedi hayatın mutluluğu için çalışmaya, kimi zaman korkuya, kimi zaman da sevgiye ağırlık verilmesini gerektirir. Birbirine zıt gibi görünen bu duygu ve düşünceler insan psikolojisinde iç içedir.

    Zümer suresinin muhtevasını üç bölüm halinde incelemek mümkündür. Allah tarafından indirilen Kur’an’ın dini gerçekleri içeren bir kitap olduğunun beyan edilmesiyle başlayan birinci bölümde Resulullah’ın şahsında bütün insanlara sadece Allah’a tapmaları emredilir; kendilerini Allah’a yaklaştırıp O’nun nezdinde şefaatçi olmaları için Allah’tan başka varlıklara tapanların yalancı ve nankör durumuna düştükleri belirtilir (krş. el-Mü’minun 23/84-90). Ardından akıllara durgunluk veren bir düzene sahip bulunan tabiatta gece ile gündüzün oluşumu, güneşle ayın uyum içinde bulunuşu, ilk insanın yaratılışı ve türünün bugüne kadar üreyişinden söz edilir. ahiret gününe temas edildikten sonra din ve iman konularında kararsız insan tipinin bir bela ve sıkıntıyla karşılaşınca rabbine yalvardığı, fakat sıkıntısı giderilince tevhid inancından saparak başkalarını da yoldan çıkardığı anlatılır. Basiretsiz davranan bu insan tipiyle ibadetine devam eden, ahiret endişesi taşıyıp rabbinin rahmetini uman, hak yolda bilinçli yürüyenlerin birbirine eşit olmayacağı dile getirilir. Ardından yine Hz. Peygamber’in şahsında sadece Allah’a kulluk etme emir ve görevi tekrar edilir, puta tapanların kendilerini de aile fertlerini de ahirette felakete sürükleyecekleri belirtilir. Buna karşılık şeytani güçlere kulluk etmeyip Allah’a yönelen, söylenen sözleri dinleyip onların en isabetli ve en güzeline uyanların daima doğru yolda bulundurulacağı ve mekanlarının cennet olacağı bildirilir. Cenab-ı Hakk’ın gökten su indirip kurumuş toprağı yeşertmesi, farklı renklerde ekinler yetiştirmesi, daha sonra yeşilliğin sararıp kuruması olayına dikkat çekilerek hem Allah’ın varlığına ve birliğine hem de hayatın faniliğine, dolayısıyla ahiretin mevcudiyetine delil getirilir. Bunca ibret verici tecelliler karşısında gönlü ilahi hakikatlere açık hale getirilen kimse ile kalbi taşlaşmış kimsenin bir olamayacağı gerçeğine işaret edilir. “En güzel söz” diye nitelenen Kur’an’ın çelişkilerden uzak, kendi içinde tutarlı, eğitimi pekiştirme amacıyla tekrarlar içeren bir kitap olduğu belirtilir (Taberi, XXIII, 249-250); rablerinden korkanların önce ürperti, ardından sükun ve huzur ile Allah’a bağlanıp teslim olduğu ifade edilir (ayet 1-26).

    İkinci bölümün başında düşünüp öğüt almak isteyenler için Kur’an’da her türlü misalin yer aldığı bildirilir; ardından -tevhid ilkesine örnek vermek üzere- birden fazla kişinin emrinde hizmet eden kimse ile tek kişinin emri altında çalışan kimsenin eşit sayılmadığı yolunda bir misal getirilir. Hz. Peygamber’e hitaben kendisinin ve inkarcıların kıyamet gününde Allah’ın huzurunda hesaplaşacakları belirtilir. Dünyada Allah’a ortak koşmak suretiyle yalan söyleyen ve ilahi vahyi inkar eden kimseden daha zalim birinin bulunmadığı, buna karşılık insanları Cenab-ı Hakk’ın birliğine ve peygamberlerine inanmaya davet edip bu yolu izleyenlerin kötü davranışlardan sakınanların ta kendileri olduğu, günahlarının affedileceği ve en güzel şekilde mükafatlandırılacakları beyan edilir. Tevhid ilkesine tekrar vurgu yapılarak Allah’ın, kulu Muhammed’e kafi geldiği, müşriklerin taptığı ilahların ise hiçbir etkilerinin bulunmadığı, aslında puta tapanların da gökleri ve yeri tek Allah’ın yarattığını kabul ettikleri bildirilir. Kur’an’ın Allah tarafından indirilen bir vahiy oluşu gerçeği tekrarlanır. ahiret için bir işaret olan uykunun bir nevi ölüm hali sayıldığı, bu sırada eceli gelenlerin ölümü gerçekleştirilirken diğerlerinin ölümünün belirlenmiş bir vakte kadar ertelendiği belirtilir ve Allah nezdinde hiçbir putun şefaatçi olamayacağı ifade edilir. Puta tapmak ve dini gerçekleri inkar etmek suretiyle kendilerine zulmedenler kıyamet gününde azaptan kurtulmak için yeryüzündeki her şeyi, hatta onun bir mislini daha vermeyi arzu edecekleri bildirilir. Ardından -surenin 8. ayetine benzer şekilde- kişinin bir sıkıntıya düştüğünde Allah’a yalvarıp yakardığı, fakat sıkıntısı giderilip nimete kavuşturulduğunda bu nimeti kendi bilgisi sayesinde elde ettiğini ileri sürdüğü anlatılır. Ancak bunun, eski ümmetlerde de görüldüğü gibi insanların çoğunun bir imtihan vesilesi olduğunu bilmediği belirtilir (ayet: 27-52).

    Surenin üçüncü bölümü şu ayetle başlar: “Ey kötü davranışları yüzünden kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları bağışlar” (ayet 53). Bazı alimler bu ayette Cahiliye dönemi müşriklerine, bazıları Resulullah’ın amcası Hamza’nın katili Vahşi b. Harb’e, bir kısmı müşriklerin hicret etmekten vazgeçirdiği müslümanlara, diğer bir grup da büyük günah işleyenlere hitap edildiğini söylemişse de burada günah işleyen herkese hitap edilmektedir; yeter ki samimiyetle tövbe etmiş ve o günden sonra ilahi emirlere uymuş olsun (a.g.e., XXIV, 18-22; ayrıca bk. Tirmizi, “Tefsir”, 39/2). Ölüm gelip çatmadan önce Allah’a dönmeyenlerin ahirette ileri sürecekleri bir mazeretlerinin kalmayacağı haber verilir. Allah Teala’nın her şeyin yaratıcısı ve yöneticisi, bütün kainatın hakimi ve maliki olduğu ifade edilir; özellikle şirkin her çeşidinden kaçınmanın gereği vurgulanır. Surenin son ayetleri kıyametin kopması, hesabın görülmesi, cehennemliklerle cennetliklerin yerlerine sevkedilmesine dairdir (ayet 53-75).

    Zümer suresi Hz. Peygamber’e Zebur yerine verilen (miun) surelerden biridir (İbrahim Ali es-Seyyid Ali isa, s. 301). Hz. aişe, Resulullah’ın her gece İsra suresiyle beraber Zümer suresini de okuduğunu nakletmektedir (Müsned, VI, 68; Tirmizi, “Feżaǿilü’l-Ķurǿan”, 21; İbrahim Ali es-Seyyid Ali isa, s. 257-258). Bazı tefsir kitaplarında yer alan, “Allah, Zümer suresini okuyan kimsenin kıyamet gününde ümidini boşa çıkarmaz ve ona Allah’tan korkan kişinin mükafatını verir” mealindeki hadisin (Zemahşeri, V, 326; Beyzavi, IV, 47) mevzu olduğu kabul edilmiştir (Muhammed et-Tarablusi, II, 720). Ali Rızayi, Zümer suresi tefsirine yeni bir bakış çerçevesinde Mebani-i Ǿİzzet der Ķurǿan (Kum 1383), Gazzali Halil id Tefsirü sureti’z-Zümer (Riyad 1403/1983) adlı birer eser kaleme almış, Sena Ataullah Ahmed, el-Esrarü’l-belaġıyye fi sureti’z-Zümer ismiyle yüksek lisans tezi hazırlamıştır (el-Ezher, Külliyyetü’d-dirasati’l-İslamiyye ve’l-Arabiyye [benat], Kahire 1993).