Yüksek Süt Verimli Hayvanların Beslenmesi nasıl olmalıdır? Bilindiği gibi sığırlar yem tüketimlerinin büyük bir bölümünü, insan beslenmesine elverişli olmayan saman kuru ot, çayır-mera ve silaj gibi yemlerden karşılarlar. Bunun sonucunda et süt ve deri gibi önemli ürünlere dönüştürürler. Bu ürünlerin oluşması sığırların genetik yapılarına ve yeterli bakım ve beslenmelerine bağlıdır. Geviş getiren (ruminant) hayvanlar tek mideli hayvanlardan farklı olarak besin değeri düşük yem maddelerini işkembelerinde bulunan mikroorganizmaların faaliyetleri sonucu kaliteli hale getirerek biyolojik değerini yükseltirler. Yine ruminantların beslenmesinde kullanılan rosyonlara katılmış olan protein niteliğinde olmayan nitrojenli bileşiklerden dahi yüksek değerli proteinlerin teşkil edilebilmesi işkembe (rumen) mikroorganizmalarınca mümkün olmaktadır. Ruminantlarda işkembede meydana gelen mikroorganizma faaliyetleri sindirimde büyük önem taşır. Sayıları besin maddelerinin çeşidine göre değişmekle beraber 1ml rumen sıvısında yaklaşık 10 milyar bakteri ve bir o kadar da protozoa bulunmaktadır. Ölen yada şirdene (abomasum) geçen protozoalar sindirim işlemine uğrarlar. Rumende bulunan protozoalar %55 ham protein içerdiği, sindirim düzeyinin %86, biyolojik değerinin %68 olduğu, bakterilerin besin değeri ise protozoalardan daha düşük olup ham protein düzeyi %45-49, sindirim düzeyi %82 ve biyolojik değerininde %66 olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle düvelerde, kuruda bulunan veya düşük verimli ineklerde rumende mikroorganizmalar tarafından sentezlenen amino asitlerin yeterli olduğu, dolayısıyla bunlarda protein kalitesinin ikinci derecede önem taşıdığı kabul edilir. Yüksek süt verimli ineklerde ise laktasyonun başlangıcında ve süt veriminin en yüksek noktaya çıkıncaya kadar olan pik seviyesi döneminde yeterli bir düzeyde beslenmeleri mümkün olamamaktadır. Çoğu zaman besin madde tüketimi hayvanın artan enerji gereksiniminin gerisinde kalmakta bu nedenle hayvan, verimin hızla düşmemesi durumunda besin madde açığını vücuttaki yedek besin depolarından sürekli olarak dengelemeye çalışır. Kesif yemlerle yapılan yiyebildiği kadar (adlibitum) yemlemelerde dahi 40 kg/gün’ün üzerinde süt veriminin meydana geldiği laktasyonun maksimum zamanına rastlayan dönemde süt üretimi için yaklaşık 55 mj’llük bir enerji vücut yedek depolarından dengelenmektedir. Bu durumdaki yüksek süt verimli hayvanda meydana gelen günlük canlı ağırlık kaybı 1-2 kg kadar vücut yağına eşdeğerdir. Bu negatif evreden sonra enerji bilançosu, laktasyonun ortasında nisbi olarak dengelenmeye çalışılmakla birlikte laktasyonun daha sonraki dönemlerinde kaybedilen enerji vücutta tekrar depolanabilir. Böylece yüksek verimli süt ineklerinin yüksek verim için gerekli enerjiyi vücutlarından karşılayabildikleri gibi düşük süt verimi döneminde tekrar vücutlarında depolayabilmektedirler. Yüksek süt verimli hayvanların böyle ağır bir fizyolojik yük altında olmaları yanında beslemede yapılacak bir hata istenmeyen durumlara neden olabilir. Daha öncede belirtildiği gibi ruminant rasyonların da kullanılan düşük kaliteli yemlerin nasıl biyolojik değeri rumende bakteri faaliyetlerine maruz kalarak yükseliyorsa rasyonda kullanılan iyi kaliteli protein kaynakları da herhangi koruyucu bir işleme tabi tutulmazsa rumende mikrobiyal fermantasyona uğrar ve bu şekilde kaliteli proteinlerin rumende mikrobiyal proteine dönüşmeleri sırasında önemli oranlara varan kayıplar oluşmaktadır. Örneğin ısıtılmış soya fasulyesinin biyolojik değeri 75 dir. Balık ununun ki ise 76-90 dır. Eğer bu yem maddeleri doğrudan hiç işlem görmeden hayvan rasyonunda kullanılırsa işkembede mikrobiyal fermantasyon sonucu biyolojik değer %66-68’e düşmektedir. Yüksek süt verimli hayvanlarda bu istenmeyen durumu önlemek için biyolojik değeri yüksek yem proteinlerinin mikrobiyal fermantasyondan kaçırılması gerekmektedir. Yüksek süt verimli sığırlarda protein ve enerji ihtiyacının ruminal sentezle karşılanamadığı metionin,lisin ve valin gibi amino asitlerin süt üretiminde sınırlandırıcı rol oynadığı görüldüğünden yüksek süt verimi için proteinlerin bir bölümünün ruminal parçalanmadan kaçırılarak yada korunarak (by-pass) protein olarak şirdene geçirilmesi büyük önem taşır. Korunmuş protein, yemdeki proteinin rumende parçalanmayan kısmıdır. Başka bir deyişle yüksek verimli sığırlarda protein gereksinimi by-pas protein ve mikrobiyal protein olmak üzere iki yolla karşılanır. Yem proteinleri formaldehit ile muamele edilmesi halinde aldehit ve serbest amino grup arasında bir kompleks oluşur ve böylece proteinin işkembede çözünürlüğü azalır dolayısıyla korunmuş hale gelir. Böylece bu proteinler işkembede kayıplar en aza indirgendikten sonra şirdene oradan da ince bağırsaklara geçerek sindirilirler ve yüksek süt verimli hayvanların yüksek değerli protein ihtiyaçları karşılanmış olur. Burada dikkat edilmesi gerekli durum ise parçalanabilen ve parçalanmayan (korunmuş) protein arasındaki oran ihtiyacı karşılayacak şekilde ayarlanmalıdır. Bu nedenle yüsek süt verimli ineklerde rasyon proteinlerinin bir bölümü rumende by-pass protein içerikleri fazla olan balık unu, et unu, tüy unu ve kan unu gibi hayvansal kökenli yemler ile soya fasulyesi ve mısır glüteni gibi bitkisel kaynaklardan karşılanmalıdır. Korunmuş (by-pass)proteinlerin ince bağırsaklardan emilimi de önemlidir. Rasyonda by-pass özelliği yüksek proteinin fazla olması mikroorganizmaların azot bakımından yetersiz beslenmelerine yol açar. Bu durumda bağırsaklarda toplam protein miktarının azalması dolayısıyla süt veriminin düşmesi söz konusudur. Yüksek süt verimli hayvanların beslenmesinde korunmuş proteinler gibi doymamış yağlarında korunması önemlidir. Yağların korunması işleminde yağ partikülleri protein tabakasıyla kaplanmakta daha sonra protein formaldehit ile muamele edilerek sonuçta ortaya çıkan korunmuş yağ ve protein rumen fermantasyonundan kaçırılarak şirdene geçer ve ince bağırsaklarda sindirilirler. Yüksek süt verimli hayvanlarda özellikle laktasyonun başlangıcında pik seviyeye kadar olan dönemde hayvanın gerek protein ve gerekse enerji açığının korunmuş protein ve yağlarla karşılanması hayvanın dengeli beslenmesi yanında yetersiz beslenmeden kaynaklanan sorunlarda giderilmiş olacaktır. Bu dönemde konsantre yemlerde bulunması gereken ham protein miktarı, (laktasyon dönemine ve kaba yemin çeşit ve kalitesine bağlı olmakla birlikte) laktasyon başlangıcında en az %19 oranında olmasında yarar vardır. Ülkemizde Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliklerinin (D.S.Y.B.) kurulması ve bu birliklerin Tarım Bakanlığınca desteklenmesi gerek soy kütüğü gerekse suni tohumlama ve döl kontrolü çalışmalarının henüz başlangıç aşamasında olduğu kabul edilirse özellikle D.S.Y.Birliğine üye işletmelerindeki hayvanların genel olarak ortalama 25 kg süt verim seviyelerinde olmaları bunun yanında bazı işletmelerde 30 kg’a çıkmış olması ilimiz hayvancılığı açısından sevindirici bir gelişmedir. Bu gibi işletmelerde 20-25 kg süt veren hayvanlar olduğu gibi 40-45 hatta 50 kg süt veren hayvanlarda mevcuttur. İşte bu gibi yüksek süt verimli hayvanların beslenmesinde yetiştiricilerimizin daha titiz davranmaları işletmelerin geleceği ve ülkemiz hayvancılığı açısından yararlı olacaktır. Memduh TOPRAK Ziraat Mühendisi İl Tarım Müdürlüğü