Yüce Allah’ın Rahmet Tecellisi “Allah merhametli olanlara rahmetle muamelede bulunur Rahman ve Rahim; rahmet kökünden gelen Rabbimizin iki isimdir. İslam Alimlerinin çoğunluğu, Rahman ismi, rahmet kökünden geldiği; eşi, benzeri olmayan rahmet sahibini ifade ettiği konusunda ayni görüşe sahipler. “Eğer insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra o nimeti geri alırsak o, son derece ümitsiz, son derece nankör olur.” (Hûd, 11/9) bu ayete Rabbimiz (c.c) dünya hayatinda verdiği nimetlere karşı kulun halını, davranışını, tavrını bize bildirmekte… Hz. Resulullah (a.s) buyuruyor: “Allah’ın yüz rahmeti vardır; bunlardan bir rahmeti yeryüzü halkı arasında paylaşmış ki, onların ecelleri gelene kadar (hayatları boyunca) onlara kâfi gelir. Rahmetin doksan dokuz kısmını ise kıyamet günü evliyaları, dostları için saklamıştır.” (bk. Buharî, Rikak,19; Müslim, Tevbe, 18-21) Rahim ismi, mü’minlere hastır. Bu rahmetin tecelli yeri de ahirettir. Dünya hayatında mü’min ve kafire Rahman ismiyle muamele eden Cenab-ı Allah (c.c), ahirette, Rahim ismiyle mü’minlere muamele edecek. Rabbimiz (c.c) “Allah mü’minlere karşı rahîmdir.” (Ahzab, 33/43) buyurmakta… Başka bir ayet-i kerimede Rabbimiz (c.c) “Ey günahta haddi aşanlar, Allahın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah, bütün günahları affeder. O, gafururrahimdir, affı, merhameti çoktur.” (Zümer 53) buyurmaktadır. Resulullah (a.s) “Allah mahlukatı yarattığı vakit, kendi nezdinde arşın üstünde bulunan kitabına kendisi için ‘Muhakkak benim rahmetim gazabıma galip gelmiştir.’ yazmıştır.” buyurmaktadır. (Buhari, Tevhid 15, 55.) Allah (c.c), Efendimiz (a.s) bütün alemlere rahmet olarak göndermiş … Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmrân: 159 Peygamberimizin ahlak ve yaşayışı Hz. Aişe annemize sorulduğu zaman “Siz Kur’an okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’an’dan ibretti” Müslim, Namaz, Hadis No: 746 Kur’an’ da rabbimiz (c.c) şöyle buyurmakta “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” (Kalem:4)başka bir ayet-i kerimede “And olsun O, çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe: 128 Şefkat, her güzel haslette olduğu gibi, yine Allah Resulü (a.s)’nda zirveye ulaşmiştır. Efendimiz (a.s), ümmetinin hataları karşısında kendi durumunu bize şu benzetme ile anlatmaktadır: ‘’Benimle sizin misaliniz, ateş yakan bir adamın misali gibidir ki; hemen cırcırlarla pervaneler o ateşin içine düşmeye başlarlar. O bunları kovar. Ben de ateşten korumak için sizin eteğinizden tutuyorum. Halbuki siz elimden kaçıyorsunuz.’’ Buhari, Rikak, 26; Müslim, Fedâil, 17-19. Taif’te taşlanmış, yüzü kan içinde bir bağa girip saklanmıştı. Melek imdadına koşmuş, Allah c.c)’ın emriyle eğer isterse bir dağı kaldırıp bu asi Taif’lilerin tepesine indirebileceğini söylemişti. Fakat efendimiz (a.s) ‘’Allah’ın, onların neslinden (kıyamete kadar) yalnızca Allah’a ibadet edip O’na şirk koşmayan birilerini göndereceğini ümit ediyorum’,;İbn-i Kesir, el-Bidâye, 3/166-168 demiş ve onlara herhangi bir belanın gelmesini istememişti. Yine harp meydanında dişi kırılıp yüzüne miğferinin bir parçası saplandığı ve yüzünden dökülen kan yere düşeceği esnada, hemen ellerini kaldırarak Allah (c.c) gazabının önüne geçmeye çalışmıştı. ‘’Allah’ım kavmime hidayet et, çünkü onlar (beni) bilmiyorlar’’ Buhari, Enbiya, 54; Müslim, Cihad, 105; Kadı İyaz, Şifâ, 1/105 Efendimiz (a.s) mü’minleri, Rabbimizin yaratığı bütün mahlukata merhametli olmayı tavsiye etmiştir. “Allah merhametli olanlara rahmetle muamelede bulunur. Öyleyse sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size merhamet etsinler…” (Tirmizî, Birr 16) Bir gün Peygamberimize bir misafir geldi. Yorgun ve çok fakir olduğunu söyledi. Peygamberimiz evine haber gönderdi. Hanımı; “Yâ Resulallah, seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, evde sudan başka bir şey yoktur” dedi. Anlaşıldı ki, Peygamberimizin evinde yiyecek yoktu. Sonra Peygamberimiz Sahabîlere; “Kim bu adamı bu akşam misafir ederse Allah ona rahmet etsin” buyurdu. Bunun üzerine Ensardan bir zat kalktı. Kendisinin misafir edebileceğini söyledi ve aldı, evine götürdü. Hanımına: “Evde yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. “Çocukların yiyeceğinden başka bir şey yoktur” cevabını aldı. Hanımına, “Çocukları bir şeyle oyala. Yemek isteyecek olurlarsa uyut, misafirimiz yemek yiyeceği zaman kalk, lâmbayı söndür. Tâ ki kendisiyle birlikte yemek yediğimizi göstermiş olalım.” Sofraya oturdular. Misafir yemeğini yedi. Kendileri de yer gibi yaptılar, fakat aç olarak gecelediler. Ev sahibi sabah olunca Peygamberimizin huzuruna geldi. Peygamberimiz kendisine şu müjdeyi verdi: “Sizin yaptığınız bu güzel işten dolayı Allah her ikinizden de razı oldu.” Bundan sonra aşağıdaki ayeti okudu: -… Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. HAŞR – 9 Rahman’ın dostları Onlar; nefsi , şahsi büyün menfaat, esaret hesaplarından kurtulup. Gönüllerini Allah ve Rasûlullah nun muhabbeti ve sevgisiyle doldurmuşlar. Bundan dolayı bütün dünya nın şanı, şöhreti, makamı, mevkisi …… onların nazarında ehemmiyetini kaybetmiştir. Onların bütün isteği, gayreti, düşüncesi, tasası,kaygısı, derdi ve ızdırabı, Rabbimizin c.c yaratıklarının iki cihandada mutlu,afiyet ve sadeti içinde olmalarını görmek. ……… “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” HAŞR – 10 Onlar, Allah (c.c) ve Resulullah (a.s) terbiye neticesinde, nefsi, nefsi demekten kurtulmuş, ümmeti, ümmeti bilincine sahip olmuşlar.. Başkalarının dertleriyle dertlenen, onların neşesiyle neşelenen, Efendimizin (a.s)“Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, bizden değildir.” Hadisini dustur edinmişler. Sadece bu rahmti insanlara değil diğer canlılara da ayni şevkatle yaklaşmişlar. Bâyezîd-i Bistâmî (k.s) bir yolculuğu esnasında mola vererek bir ağaç altında yemek yemiş, sonra yoluna devam etmişti. Epey bir müddet sonra torbasının üzerinde dolaşan bir karınca gördüğünde çok üzüldü. Onu vatanından ayırmış olmanın derin hüznü içerisinde derhal geri döndü ve yemek yediği mekâna varıp o karıncayı yerine bıraktı. yazar muhammed zekiceylan.