Vatan ve millet sevgisi nedir Vatan ve millet hem toplumlar hem de bireyler için çok önemli iki değerdir. Vatan; bir milletin üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu, sınırları uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş toprak parçasıdır. Millet ise çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan; aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğuna verilen addır. Vatan, millî ve dinî değerlerin yaşatıldığı kutsal topraklardır. Bizim vatanımız Türkiye’dir. Türkiye’miz doğal ve tarihî açıdan dünyanın en güzel ülkelerinden biridir. Milletimizin geçmişi de geleceği de bu topraklardadır. Milletin bireyleri aynı topraklar üzerinde yaşar, aynı değerleri paylaşırlar. Sevinç ve kederde birbirine kenetlenirler. Herhangi bir olumsuz duruma, tehlikeye omuz omuza karşı koyarlar. Türk milleti, vatan ve millet sevgisine her zaman önem vermiştir. Milletimiz tarih boyunca vatanını çok sevmiş; onu korumak ve savunmak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamıştır. Kurtuluş Savaşı’nda vatanımızın bağımsızlığı ve özgürlüğümüz için binlerce şehit vermiştir. 15 Temmuz’da da vatandaşlarımızın üzerine uçaklarla bomba atan ve silahlarla ateş açan hainlere karşı halkımız vücudunu siper etmiş, çok sayıda şehit vermiştir. Milletimiz, bağımsızlığı ve özgürlüğü için gerektiğinde canını vermekten hiçbir zaman kaçınmamıştır. Her zaman dayanışma içinde olmuş, iyi ve kötü günde birlikte, yan yana durmuştur. Bizler asil Türk milletinin evlatlarıyız. Vatanımızı çok severiz. Çünkü vatanımız bizim en değerli varlığımızdır. Bizler bu vatan üzerinde hür ve bağımsız bir şekilde hayatımızı sürdürürüz. Bayrağımız vatan toprakları üzerinde özgürce dalgalanır. Bağımsız bir vatana sahip oluşumuz sayesinde dilimizi rahatça konuşuruz. Dinimizin gereklerini özgürce yerine getiririz. Bizleri birbirimize ve geçmişimize bağlayan örf ve adetlerimizi yaşatırız. Millet olarak varlığımızı, birlik ve beraberliğimizi bu cennet vatan üzerinde sürdürürüz. Yüce dinimizde vatan ve millet sevgisine önem verilir. Vatan sevgisi ve savunması kutsal kabul edilir. Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) bu konuyla ilgili bir sözü şöyledir: “Bir gün ve bir gece nöbet tutmak, bir ay oruç tutup geceleri namaz kılmaktan daha hayırlıdır. Şayet (kişi nöbette) ölürse yapmakta olduğu işin sevabı devam eder, rızkı da devam eder ve kabirdeki sorgu meleklerine karşı güven içinde olur.”(Müslim, İmâre, 163.) Atalarımız bu vatanı bize emanet etmiştir. Bu emaneti korumak bizim için hem dinî hem de millî bir görevdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “İki göz vardır ki cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz ve gecesini Allah yolunda nöbet tutarak geçiren göz.”(Tirmizî, Fedâilü’l-Cihad, 12.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zaman doğup büyüdüğü, bu şehirden ayrılmak zorunda kaldığı için üzülmüştü. 629 yılında umre için Mekke’ye gittiğinde, “Ey Mekke! Vallahi sen, Allah katında yeryüzünün en hayırlı yerisin. Bana da en sevimli yersin. Vallahi eğer buradan çıkmaya mecbur bırakılmasaydım senden asla ayrılmazdım.”(Tirmizî, Menâkıb, 68.) demişti. Türkler, köklü ve asil bir millettir. Milletimizin; misafirperverlik, cesaret, kahramanlık, hakseverlik, adalet, yoksulları gözetme, kimsesizleri koruma gibi önem verdiği temel insani ilkeleri vardır. Biz böyle bir milletin mensubu olmakla gurur duyarız. Milletimizin bireyleri ile aynı dili konuşuruz. Aynı inanç ve idealleri paylaşırız. Ortak tarihî ve kültürel değerlere önem veririz. Milletimizin bireyleriyle aynı bayrağın dalgalanışını gururla seyreder, aynı İstiklal Marşı’nı söyleriz. Sevincimizi ve üzüntümüzü milletimizin bireyleriyle paylaşırız. Sporcularımızdan birinin, spor karşılaşmasında elde ettiği bir başarı nedeniyle bayrağımızın göndere çekilip İstiklal Marşımızın okunması, milletçe hepimizi gururlandırır. Bizler de vatanımızı ve milletimizi çok sevmeliyiz. Vatanımız ve milletimiz için her türlü fedakarlığı yapmalıyız. Ülkemizin kalkınıp gelişmesi, milletimizin birlik ve beraberliği için üzerimize düşen görevleri severek yapmalıyız. Böyle yapmak hepimiz için millî ve dinî bir görevdir. Ülkemizin herhangi bir yerinde deprem, sel gibi bir doğal afetten zarar gören vatandaşlarımızın acısını yüreğimizde hep birlikte hissederiz. Onlara gerek maddi gerekse manevi açıdan her türlü yardımı severek yaparız. Tüm bu nedenlerledir ki bizler, vatanımız gibi milletimizi de çok severiz. Bunu da davranışlarımızla gösteririz. Çevremizdeki insanlara sevgi ve saygıyla yaklaşır, onlarla her konuda dayanışmaya önem veririz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de olgun mümin olamazsınız...”(Ebu Davud, Edeb, 130.) buyurmuştur. Başka bir hadisinde de “Zandan sakının! Zira zan, yalanın ta kendisidir. Birbirinizin sözlerine kulak kabartmayın. Birbirinizin özel hallerini araştırmayın. Birbirinizle üstünlük yarışı içine girmeyin. Birbirinize haset (çekememezlik) etmeyin. Birbirinize kin (nefret, düşmanlık) beslemeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun!”(Müslim, Birr, 28.) buyurmuştur. Böylece bizleri, insanları sevmeye yöneltmiştir. Bizler de yüce dinimizin emir ve yasaklarına, öğütlerine uymalıyız. Başta kendi milletimizin bireyleri olmak üzere tüm insanları sevmeliyiz. Milletimizin fertleriyle kardeşçe, dayanışma içinde yaşamalıyız.