Dine Tüketim Kültürü ile Yaklaşım Zaman zaman ayrı meşrep ve meslekten insanlarla sohbet imkanı buluyoruz. Hemen her defasında bazı televizyon kanalları ya da internet sitelerinin özensizce konu ettiği, İslam’a dair derinlikli sorunlar gündeme geliyor. Sorulan sorular cevap aramaktan çok, ya kafalardaki peşin kabulleri onaylatma amacı taşıyor veya ehliyet isteyen ince mevzulara müdahil olma işgüzarlığını yansıtıyor. Bu insanların bazısı çok okumuş fakat temel ilmihal bilgilerinden bile yoksun. Dinin bütün Müslümanlarca düşüncelerinde anlaşma edilen ölçülerini yaşama konusunda son derece isteksiz. Böyleyken, kelami bahisleri çekişme iştiyakı da “bana göre” diye başlayan fetva cüretkarlıkları da izaha muhtaç yeni bir durum! Gerçi artan iletişim imkanlarının kaçınılmaz olarak böyle bir güçlükle yol açtığı öteden beri dile getiriliyor. Gerçekten de geçmişte ilmi mahremiyeti korunarak ulema arasında yaşanan eski ihtilafların, yeni bir meseleymiş gibi medya aracılığıyla uluorta konu edilip toplumun diline düşürülmesinin, günümüz şartlarında önlenmesi muhtemel değil. Ancak yine de asıl problem daha derinde, modern tüketim anlayışının inşa ettiği insan tipinde sanki. Modern tüketim kültürü Tüketim olgusunu bizler çoğunlukla israf bağlamında ele alıyoruz. Tartışmalarımız devamlı genişleyen ihtiyaç kapsamının sınırlarına dair. Çoğu zaman da tarafların kendi tüketim anlayışlarını meşrulaştırma amacına yönelik. Halbuki kapitalizmin bütün dünyada yaygınlaştırdığı güçlü bir “tüketim kültürü”, insanları ve toplumları dönüştürerek yeni bir tüketici profili oluşturdu. Kendi ihtiyaçlarını kendisi belirleyemeyen, moda ve reklam benzeri manipüle etmekle ihtiyaç haline getirilen tüketim kalemlerine yönlendirilen, dolayısıyla kendinde olmayan bir insan bu.