Toplum Kuralları Neden Önemlidir

Konusu 'Manevi Hayatımız' forumundadır ve Lasey tarafından 24 Kasım 2016 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    Ahlak ve toplum ilişkisi

    Bir toplumun, üyesi olan bireyden birtakım durumlarda göstermesini beklediği tutum ve davranışlar vardır. Bu toplumsal beklentiler, bireyin diğer bireylerle, ailesiyle, akrabalarıyla, komşularıyla vb. arasındaki ilişkileri, davranışları, tutumları düzenleyici işlev görür. Örf ve adet (gelenek ve görenek) terimleriyle ifade edilen toplum beklentileri, birçok sosyal içerikli ilişkiyi düzenlemekte, yönetmekte ve denetlemektedir. Çeşitli kökenlerden kaynaklanmış ve kuşaktan kuşağa aktarılmış olan gelenek ve görenekler bir anlamda toplumun yapa yapa alıştığı, artık sorgulamadığı birtakım toplumsal huylar ve alışkanlıklardır.

    İnsan dışında diğer bütün canlılar, kendilerine doğuştan sunulan bir ortamda yaşarlar. İnsan ise kendisine sunulan bu tabii ortam üzerinde tasarrufta bulunur, eylem ve etkinlikleriyle onu değiştirir. İnsanın bütün bu eylem ve etkinlikleri sonucunda ortaya çıkan ürünler toplamının adı kültürdür.

    Çevresini, ürettiği kültürel imar ederek dünyaya dönüştüren insan, bun yaparken aynı zamanda kendisini de yeniler. Böylece insan ile kültür arasında karşılıklı bir etkileşim doğar. Bu etkileşimin bir benzeri, insanlardan oluşan toplum ile insanlar arasında cereyan eder. Söz konusu etkileşimden kaynaklanan çok yönlü ve çok boyutlu ilişkiler yumağı bireyden bireye, toplumdan topluma, kuşaktan kuşağa üzerine yenileri eklenerek aktarılır, işlevini kaybeden unsurlar ise unutulup yok olur.

    İnsan, tabiatı gereği diğer insanlarla bir arada yaşarken çeşitli kurallara uyar. Bu kurallar hukuk, ahlak ve din çerçevelerinde oluşur. Hukuk, insanların bir devletin uyruğu olmakla uymayı kabul ettikleri yasalar zeminini ifade eder. Ahlak, yasalar zemininde de karşılıkları bulunan, ancak insanın içinde daha köklü bir yere sahip olan iyi, doğru ve güzele dair değerlerin meydana getirdiği zemindir. Din, hem hukuk hem de ahlak zeminlerini kuşatan daha geniş ve daha sağlam bir zemin teşkil eder. Örf ve adetler ise, her üç zeminde birtakım arka planları bulunan, farklı toplumlarda benzerlerine rastlanmakla beraber daha çok belirli bir toplumda geçerli olan, yazılı olmayan kurallardır.

    Örf ve adetlerde yansımasını bulan toplumsal beklentilerin kimisi gerçekten insanların hayrına, kimisi de zararınadır. Ahlak, bireyin her eyleminde olduğu gibi bu toplumsal alışkanlıkların ve beklentilerin de sorgulanmasını, aklın, vicdanın ve dinin mihengine vurulmasını bekler. Zira ancak böylelikle yanlış, kötü ya da çirkin olduğu halde kuşaklar boyunca sorgulanmadığından devam edegelen uygulamalardan ve beklentilerden kurtulmak mümkün olur.