YANLIŞ DOLU BİR SÖZLÜK: YENİ TDK YAYINI TÜRKÇE SÖZLÜK ÜZERİNE NOTLAR (Ali Püsküllüoğlu) Bir sözlükte bir tek virgül, bir tek harf yanlışı bile çok önemlidir. Sözlük yanlışsız olmalıdır. Kendisini bu alanda tek yetkili sayanların sözlüğünde ise hiç yanlış bulunmamalıdır. Bunu böyle kısaca belirtikten sonra, önce girişteki tutarsızlıklar olmak üzere, sözlüğün "A" harfinde saptadığımız yanlışlardan, tutarsızlıklardan vb. kimilerini aşağıda herkesin ilgisine sunuyoruz: "Sunuş"ta yer alan kimi tutarsızlıkları şöyle belirtebiliriz: a) Şöyle diyorlar: "Sözlük, bir dilin kelime, deyim ve terimlerini tanımlayan ... kaynak niteliğinde bir eserdir." Bu tanım "atasözü"nü dışlamaktadır ki eksiktir. Ayrıca bu tanım, kendi sözlüklerinin "sözlük" maddesindeki tanımla da tam olarak örtüşmemektedir. b) Sözlüğün, "standart Türkçenin sözlüğü" olarak sunulduğu öne sürülmektedir. Öte yandan da "Yabancı Kelimelere Karşılık Bulma Komisyonu" adını verdikleri bir yarkurulun önerilerinin sözlükte "yerini almış" olduğu belirtilmiştir. Daha hiç kimsenin kullanmadığı, tutup tutmayacağı bilinmeyen bu sözcüklerin "standart Türkçenin sözlüğü"ne alınması çelişkidir. (Sözlüğü kullanırken rastladığımız için, yeri gelmişken şunu da eklemeliyiz: Anadolu'nun kimi yerlerinde, halk ağzında kullanılmakla birlikte pek de yaygın olmayan pek çok sözcüğün de hlk. kısaltmasıyla belirtilmeden alınmış olması sözlüğü "standart Türkçenin sözlüğü" olmaktan çıkarmaktadır. Üstelik sözlükte, halk ağzından alınan kimi sözcükler belirtilmiştir. Demek ki, belirtilmeyenlerin "standart Türkçe"de yer aldığı savlanmaktadır. "Yaygın kullanımdaki sözler için herhangi bir kısaltma verilmemiştir..." dediklerini göz önüne alırsak (sayfa VIII/6) bunun böyle olduğu anlaşılıyor. Sözlükçülük ilkelerine, sözlüklerde uygulanan yönteme göre de böyle düşünmemiz gerekir. Oysa sözünü ettiğimiz sözlükte bulunan bu tür sözcükler standart Türkçede yoktur, yani yaygın olarak kullanılmamaktadır. Sözlüğü hazırlayanlar kullanıcıları yanıltmaktadır. Bu tutum bilimsel olamaz.) c) "..... Türkçe Sözlük'ün söz varlığının 100.000'e ulaşması beklenmektedir." tümcesinde"söz varlığı"(vokabüler) terimi doğru, "Böylece yeni söz varlıklarının sürekli olarak eklenmesiyle ....." tümcesinde yanlıştır. "Sözvarlığı" terimi, alışılageldiği gibi bileşik yazılsaydı, belki bu durum söz konusu olmazdı. İkinci tümcedeki "söz varlıklarının" yerine "sözlerin" ya da "sözcüklerin" denmeliydi. ç) Sunuşta "internet" sözcüğü "İnternet" biçiminde (böyle ilk harfi büyük olarak) yer alıyor. Demek ki özel ad sayılıyor. Ama bu sözcük sözlüklerinde de kılavuzlarında da yok. Oysa, basında, TV'de vb. sık kullanılıyor, yani "standart Türkçe"ye artık girmiş olan yabancı bir sözcük (daha doğrusu kısaltma ama artık sözcük sayılan bir kısaltma: international network'ten). Kendilerinin de kullanmış olması onun sözlüklerinde bulunmasını gerektirmiyor muydu? Yöntem, bir sözlükte önsözde, tanımlarda vb. kullanılan bütün sözcüklerin o sözlükte yer almasını gerektirir. d) Hazırlayıcılar, "Türkçe Sözlük'ü yeni baskıya hazırlarken sürekli gelişen bilgisayarın teknik donanımından ve kolaylığından yararlanmak gereğini duyduk." diyorlar. Bilgisayarın "teknik donanımı", kendi sözlüklerindeki tanıma göre bile, "bir bilgisayarda bulunan fiziksel birimler"dir. Oysa burada söz konusu olan "bilgisayarın kolaylığından yararlanmak"tır; tümce bu iki sözcük olmadan kurulmalıydı.
2. "Sözlük Bilimi İlkeleri İle İlgili Açıklamalar" Üzerine a) "2. Madde başında her sözün gramerdeki yeri ve fiillerin hangi tür eklerle kullanıldığı kısaltmalarla gösterilmiştir" deniyor. Türkçede pek çok olan "bileşik sözcük"lerin (onların deyişiyle "birleşik kelime"lerin) bu durumları da kısaltmayla belirtilmeliydi. Hiçbiri belirtilmemiş. b) "Türkçede k, l gibi hem kalın hem de ince okunma özelliğine sahip bazı seslerin söylenişinde sık sık yanlışlığa düşüldüğü bir gerçektir. Sözlüğün yeni baskısında bu tür yanlışlıkları ortadan kaldırmak amacıyla kalın veya ince okunuş, madde başında ayraç içinde belirtilmiştir" deniyor ve bu bir yenilikmiş gibi sunuluyor. Oysa bu her sözlükte uygulanmaktadır, nitekim kendi sözlüklerine temel olan eski TDK'nin sözlüğünde de, kendi sözlüklerinin bir önceki baskısında da bu uygulanmıştır. c) Hazırlayıcılar aynı cümlede "bitişik kelime" ve "ayrı yazılan birleşik kelime" diye iki kavram kullanıyorlar. Demek ki bunlar ayrı şeyler. "Bitişik kelime"nin ne olduğunu öğrenmek için, bunu sözlüklerinde arıyorsunuz, yok; ama "birleşik kelime" var. "Ayrı yazılan birleşik kelime"nin ne olduğunu anlamakta güçlük çekseniz bile, dilbilgisi terimi olarak "birleşik kelime" var. Yine dilbilgisi terimi olan (onların kullandıkları biçimle) "birleşik fiil", "birleşik isim" de var. Ama "bitişik kelime" yok! Oysa bunu, yeni TDK'nin İmlâ Kılavuzu'nda bir terim olarak kullanıyorlar. ç) Hazırlayıcılar, dilbilgisi terimi olan ve bunca yıl kullanılan "çoğul", "tekil" yerine "çokluk", "teklik" sözcüklerini kullanıyorlar. (Burada ayraç açıp konuyu biraz irdelemek gerekiyor. Sözlüklerine bakıyorsunuz, "çoğul", "tekil" var; onları dilbilgisi terimi olarak göstermişler ve tanımlamışlar. Öte yandan "çokluk", "teklik" de var, onları da tanımlamışlar. "Çokluk"un dilbilgisi terimi olduğu belirtilmemiş, anlamları arasında terimsel bir anlam da yok; ama "teklik" dilbilgisi terimi olarak gösteriliyor. Yalnızca "çokluk"la bağlantılı sayılabilecek bir terim, "çokluk eki" gösterilmiş. Demek ki hazırlayıcılar, bunca yıldır kullanılan "çoğul", "tekil" yerine "çokluk", "teklik" sözcüklerini kullanmayı yeğliyorlar ama bu da terimsel karışıklığa yol açıyor. Ayrıca sözlüklerinde aynı kavramı iki ayrı sözcükle göstermiş oluyorlar. Şaşılası bir durum daha var: "Çokluk"un üç anlamı var ve herhangi bir anlamının dilbilgisi terimi olduğu belirtilmemiş, "çoğul"a da gönderme yapılmamış. Buna karşılık "çoğul" gerekli biçimde tanımlanmış, demek ki yeğlenen "çoğul". Öte yandan "çoğul eki" maddesinde okur "çokluk eki"ne gönderilmiş ve tanım da orada yer almış. Şaşılacak bir başka durum: "Tekil" madde başı olarak var, bir dilbilgisi terimi olarak gösterilmiş ve tanımlanmış, şöyle deniyor: "Kelimelerde bir varlığı veya çekimli fiillerde bir kişiyi bildiren biçim, teklik, müfret, çoğul, çokluk karşıtı." "Teklik" de madde başı olarak var ama bu sözcük üç anlamlı bir sözcük; "teklik"in ikinci anlamının dilbilgisi terimi olduğu belirtilmiş ve tanım burada da yapılmış, o da şöyle: "2. gr. Kelimelerde, tek kişiyi veya varlığı bildiren biçim, çoğul, çokluk karşıtı." Aynı kavram ama değişik sözcüklerle tanım! Ayrıca "tekil" sıfat, "teklik" ad (isim) olarak gösteriliyor.) d) "Bu baskıda doğu kökenli olsun, batı kökenli olsun bütün yabancı söz varlıklarının özgün biçimleri, hangi dilden geldikleri gösterilmeye çalışılmıştır" deniyor ve örnekler veriliyor. "Çalışılmıştır" sözüne sığınmışlar. Böylece pek çok yabancı sözcüğün hangi dilden geldiğini göstermekten kurtulmuşlar. Örneğin "akkirpani" hangi dilden?[Türkçe Sözlük, sayfa 61: akkirpani is. Ak, fakat kirli.] Türkçe mi, yabancı kökenli mi? e) "5. Madde başı sözlerin açıklanmasında bir başka incelik de kullanım sıklığı, eskilik ve halk dilinde yaşama özelliğidir. Yaygın kullanımdaki sözler için herhangi bir kısaltma verilmemiştir, eskilik için esk. , halk arasında yaşayan sözler için hlk. kısaltmalarına yer verilmiştir." deniyor. Sözlüğü taradığınızda görüyorsunuz ki bu da gerçeği yansıtmıyor. Pek çok eski sözcükte, halk ağzında yaşayan pek çok sözcükte bu uygulanmamış. f) " ..... özel adlarla kurulmuş deyim ve atasözlerine" yer verildiği; "ancak bunların sözlükte yer alabilmesi için özel adın madde başı yapılması gerektiği", yani yapıldığı belirtilmiş. Özel adla başlayan deyim ve atasözlerinin sözlüğe alınması yenilik değildir, bunları her sözlükte bulabilirsiniz. Kendi sözlüklerinin daha önceki baskılarında da bunlar yer almıştır. Burada yenilik diye öne sürülen, "özel adın da madde başı yapılması"dır. Ancak, bunun da tam olarak becerilemediği görülüyor. Örneğin Hanya'yı Konya'yı anlamak deyimi anlamak, Dingo'nun ahırı deyimi ahır, Ahfeş'in keçisi gibi başını sallamak deyimi keçi maddesinin içinde verilmiş. Daha pek çok örnek gösterilebilir. Halep oradaysa arşın burada deyimi arşın maddesinde, ama "Halep" özel adı "Halebî" biçimine sokularak yer almış: Halebî ordaysa arşın burada. (Bu deyim arşın maddesinde ele alınacaktır.) g) Artık özel ada bağlılığı düşünülmez olmuş ve alicengiz oyunu biçimine girmiş olan deyimi de iki satır arayla iki türlü yazmışlar: Ali Cengiz oyunu ve Ali Cengiz Oyunu. ğ) "9. Bundan önceki baskılarda yer alan madde içindeki birleşik kelimelerin madde başına gönderilmesi düzeni bu baskıda uygulanmamıştır." deniyor. Bunların alfabetik sırada aranması gerektiği belirtiliyor. Böylece gereksiz "tekrar"ların ve sözlüğün oylumunun artmasının önlendiğini düşünüyorsunuz. Ama hemen bunun ardından, "10. Bu baskıda uygulamaya çalıştığımız bir yenilik de, 'madde başı gönderme' düzenidir. Söz gelişi bey kelimesinin oluşturduğu birleşik sözler madde başında alfabe sırasıyla yer almaktadır. Bununla birlikte okuyucuyu bilgilendirmede ve aramada kolaylık olsun diye bu birleşik sözler bey maddesinin sonunda bir ok (> ) işaretinin ardından alfabetik sırada ve siyah, eğik yazıyla gösterilmiştir: >bey armudu, beybaba, beyefendi, bey erki, beyzade ", diye bir açıklamaları var. Yani "yenilik" diye öne sürdükleri ve uyguladıkları, alfabetik sırada zaten var olan sözcüklere ve söz öbeklerine sözlükte bir kez daha yer vermek, böylece sözlüğün oylumunu gereksiz yere artırmak olmuş. Sözlükçülükte böyle bir yöntem yok; şu var ki olmaması, uygulanmamasını gerektirmez; gerektirmez ama, bunun gereksizliği ve gülünçlüğü de açıktır. Söz konusu sözlüğü inceyenler bunu görecektir. Örneklendirmek için, sözlükten art arda gelen birkaç madde başını olduğu gibi aktarıyoruz (ve bu uygulamanın yararsızlığını, ilkelliğini, gülünçlüğünü görmeyi ve bunu değerlendirmeyi de okura, kullanıcıya bırakıyoruz): abstre s. Fr. abstrait Soyut, somut karşıtı, mücerret. > abstre sayı abstre sayı is. bk. soyut sayı. absürt s. Fr. absurde Saçma. >absürt tiyatro absürt tiyatros. bk. saçma tiyatro. h) Sözlükçüler, "c. Dilimize yeni girmeye başlayan, üstelik özgün yazımlarıyla dikkati çeken sözler, Türkçe okunuşlarıyla madde başı yapılmıştır." diyor. Bunu alkışlamak istiyorsunuz ama ardından şu açıklama geliyor: "Bu tür sözlerin özgün yazılışları da madde başında siyah, eğik yazıyla gösterilmiş; fakat burada tanım verilmeyerek Türkçe okunuşlu madde başına gönderme yapılmıştır." Birçok sözcüğü yabancı yazımla sözlüğe almışlar ki, bu tutum yazım yönünden de dilimizin yabancı öğelerle dolmasına yol açacaktır. Böyle bir uygulamanın geçerli hiçbir gerekçesi yoktur. Bu, doğru bir uygulama değildir. 3. "Yazım Ve Söyleyişle İlgili Açıklamalar" Üzerine a) Bu başlıkta da görüldüğü üzere, hazırlayıcıların "imlâ" yerine "yazım" sözcüğünü yeğlemeleri, kullanmaları övgüye değer. Yeni TDK'nin İmlâ Kılavuzu'nun adının da ilerdeYazım Kılavuzu olması umulabilir. b) Sözlüklerinde ve kılavuzlarında yazımını gardırop olarak gösterdikleri sözcüğü burada iki kez gardrop biçiminde yazmışlar. (İki kez böyle yazıldığı için dizgi yanlışı olduğu düşünülemez.) c) Sözlükte, kimi madde başı durumundaki tek seslemli (heceli) eylemlerin geniş zaman ekiyle durumları gösterilmiş: almak, -ır bilmek, -ir göçmek, -er yanmak, -ar Ötümsüz ünsüzle sona eren kimi eylem kök ve gövdelerinde bu ünsüzler iki ünlü arasında ötümlüleşiyorsa bu durum da belirtilmiş: etmek, -der gitmek, -der gütmek, -der Bunların da bu açıklamalar bölümünde örneklerle açıklanması gerekirdi, bu yapılmamış. Yani kullanıcı bunları bilir varsayılmış. (Yeri gelmişken şunu belirtmemiz gerek: Sözlükte, her iki durumdaki eylemlerin birçoğunda bunun uygulanmadığı görülüyor. Bu, yöntemsel olarak eksikliktir. Öte yandan, ahit sözcüğünün etmek yardımcı eylemiyle bileşerek oluşturduğu biçim olan ahdetmek'te ve bunun gibi kurulmuş kimi sözcüklerde de bu uygulanmış ki yanlıştır.