Şifa Sadece İlaçla mı İlgilidir?

Konusu 'Dini bilgiler' forumundadır ve saadet tarafından 9 Kasım 2016 başlatılmıştır.

  1. saadet

    saadet Moderatör Admin

    Plaseboyu sözlükler “hastayı tatmin etmek için verilen te'sirsiz madde” veya “Hastanın faydasına olmaktan ziyade, onu memnun etmek için uygulanan madde” olarak tarif ederler.

    Yeni bulunan bir ilacın başarılı olup olmadığı denenirken pasebolardan faydalanılır. Hastaların bir kısmına te'sir ettiği iddia edilen madde; diğer kısmına ise içinde bir şey olmayan, tadlandırılmış boyalı su veya haplar verilir. İşte bu sahte ilacın adı plasebodur. Plasebo, diğer maddeyle aynı ambalaj ve görünüşle sunulur. Ve aradaki tedavi farkı değerlendirilerek, yeni ilacın te'sirli olup olmadığı ispat edilir.

    Başağrısı, uykusuzluk, anksiete (yersiz endişe), çeşitli ağrılar, korku, sıkıntı, deniz tutması gibi pek çok rahatsızlıkta, plasebo ile oldukça iyi sonuçlar alındığı dikkati çeker. Plasebo verilen 10 hastadan 6'sının başağrısı geçmişse, analjezis (ağrı dindirici) alan 10 hastadan yine 6-7'sinin düzeldiği hayretle müşahede edilir. Doktorlar, uykusuzluk şikayeti ile gelen hastalara, alışkanlık yaptığından dolayı uyku ilacı vermek istemezler. Bunun yerine verdiğimiz plasebonun genellikle İlaçlar gibi iyi sonuçlar verdiğini görürüz.

    Yani, tıbben uykuyu kolaylaştırıcı hiçbir te'sirli maddeye sahip olmayan haplar, hastayı mışıl mışıl uyutabilmektedir. Tabii hasta, hapların kendini uyutacağına ikna edilmişse... Acil servise bazen şiddetli sıkıntı, başağrısı, sancı gibi bir krizle ve “falanca” iğnenin kendisine vurulduğu zaman düzeldiğini söyleyen hastalar gelir. Bunlara, kendilerine iyi gelen iğnenin o olduğu söylenerek, “serum fizyolojik” adlı plasebo enjekte edildiği zaman, hastanın gerçekten düzeldiği dikkati çeker. Krizi ilaç değil, hastanın inancı yenmiştir. Bazı hastalarla karşılaşırız, bir doktorun verdiği ilaçlar yaramazken, bir başka doktorun yazdığı ilacı “bu beni iyi etti” diye gösterirler.

    İki ilacı, karşılaştırdığımızda, sadece piyasa isimlerinin farklı olduğunu ve içlerinde aynı maddeyi taşıdıklarını görürüz. Plasebonun te'siri üzerine çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Başarıda; tedaviye olan inançla, iyi olma arzusu ve iradesi büyük bir rol oynar. Plasebonun te'sir edişinde, doktora güvenmenin veya hastaya bakan hemşirenin davranışlarının da rolü büyüktür. Mesela hekimin öğretim üyesi olması, hastasını bıkmadan dinlemesi ve özenle muayene ederek ona güven vermesi, tedavinin başarısını büyük ölçüde artırır. Hastaya bakan hemşirenin kendisi plasebonun te'sirine inanmazsa, tedavinin başarı şansı da oldukça düşmüş demektir.

    Plasebo haplarının dış görünüşleri de, hasta üzerinde büyük rol oynar. Fazla büyük ve ufacık haplar, orta büyüklükte olanlardan çok daha iyi te'sir etmekte; kırmızı, sarı veya kahverengi olanlar ise, yeşil ve mavi plasebolara oranla üstün tutulmaktadır. öte yandan acı hapların ve alışılmadık tarifelerin -mesela günde 10 damla yerine 9 damla- te'sirleri daha çok olmaktadır. Ağrı veya ıstırapların plasebo ile birdenbire kaybolmasının, kuruntudan ibaret olmadığı da gösterilmiştir. Plasebolar ve daha başka yardımcı araçlar, vücutta ölçülebilen te'sirlere sebep olurlar.

    Plaseboya inanç, birtakım ağrı hafifletici maddeler (beyindeki endorphinler gibi) üretilmesine sebep olmaktadır. Bugün vücuttaki hastalıkların hepsinin % 50-80 oranında ruhi sistemimizle alakalı olduğu kabul edildiğine göre, plaseboların bu geniş ölçüdeki te'sirleri de bize şaşırtmamaktadır. Plasebonun bu kadar müessir oluşu, bize şifanın ilaçlardan olmadığını ve Allah'tan geldiğini göstermektedir. İlaç sadece vesiledir. Cenab-ı Hak şifa murad etti mi, boyalı su bile faydalı olmakta, etmediğinde ise hasta için ne yapılsa fayda etmemektedir.