Şeytanın cennetten kovulmasının nedeni nedir

Konusu 'Dini bilgiler' forumundadır ve saadet tarafından 20 Ekim 2016 başlatılmıştır.

  1. saadet

    saadet Moderatör Admin

    Şeytanın cennetten kovulmasının nedeni nedir



    Unutmamak gerekir ki şeytan -aleyhillâ’ne- huzûr-i ilâhîden, ilim veya amel noksanlığı sebebiyle değil, edepsizliği yüzünden kovuldu. Bu yüzden şeytanı mahveden en güzel fazîlet, edeptir.

    Hazret-i Mevlânâ bunu şöyle îzah eder:

    “İblis, Hazret-i Âdem’e secde etmeyip Allâh’ın emrine karşı gelince:

    «–Benim zâtım ateşten, onunki çamurdandır. Yüksek olanın aşağı olana secde etmesi nasıl yakışık alır?» dedi.

    İşte İblis, Allâh’a edepsizce karşılık vermesi yüzünden lânete uğradı ve huzûr-i ilâhîden kovuldu. Üstelik bir de küstahlık edip, kendisini yaratanla cidâle kalkıştı.” (Fîhi Mâ Fîh, s.159)

    Ebû Ali ed-Dekkâk -rahmetullâhi aleyh- buyurur ki:

    “Edebi terk etmek, ilâhî huzurdan kovulmayı îcâb ettirir. Her kim sultânın önünde terbiyesizlik ederse kapıya, kapıda edepsizlik ederse ahıra gönderilir.”

    Ecdâdımız; “Edebi edepsizden öğren.” diyerek edebe riâyet etmeyenlerin hâl ve âkıbetlerinden ibret almayı öğütlemişlerdir. Bizler de şeytanın düştüğü vaziyetten gereken dersi çıkarmak durumundayız.

    Cenâb-ı Hakk’a karşı lâyıkıyla edep sahibi olan kul, lâubâlî hareketlerden kaçınır; bu vesîleyle ibâdet ve muâmelâtındaki kusur, hatâ ve gafletinin farkına varır. Amellerine güvenme illetine yakalanmaz.

    Unutmayalım ki, ne kadar güzel amelimiz olursa olsun bütün bunlar, okyanusa atılan bir kova su misâlidir. Cenâb-ı Hakk’ın lutufları karşısında bütün ibâdet ve hizmetlerimizi az görmeliyiz. Kulluk mes’ûliyetimizi toplumdaki seviye ile değil, sahâbe ve evliyâullâhın hâli ile mîzân etmeliyiz. Çünkü Cenâb-ı Hak, Ensar ve Muhâcirleri bizlere numûne göstermektedir.

    Diğer taraftan, kulluk edebini lâyıkıyla yaşayanlar, bütün güzelliklerin Hak’tan, bütün kusurlarınsa kendi nefislerinden kaynaklandığı şuuruna ererler.

    KULLUK EDEBİ NEDİR?

    İbâdetleri terk eden veya kötü yola düşen bir kimsenin; “Ne yapayım, kaderim böyle imiş!” demesi, nefsânî ve şeytânî bir gaflet ifâdesidir. Cenâb-ı Hak, meselâ namaz kılmak isteyen bir kimseye kılma sebeplerini ihsân eder; kılmak istemeyenlere de mânî sebepler vererek kıldırtmama tecellîsinde bulunur. Bu itibarla kendimizi, işlediğimiz günahlar husûsunda mâzur göstermek, “kadere bühtân” etmek olur ki, bu da Hakk’a karşı büyük bir edepsizlik ve ahmaklıktır. Şeytan’ın ayağını kaydıran da bu hususta gösterdiği edepsizlikten başkası değildir.

    Bu yüzden şeytanı en çok kahreden şey; kendisinin hatâya düştüğü noktada mü’minin Hakk’a karşı gösterdiği itaat, rızâ, teslîmiyet, yani “kulluk edebi”dir.

    Tasavvufun en mühim gâyelerinden biri, insanı “ihsan duygusu”na yani dâimâ Hakk’ın huzûrunda bulunduğu idrâkine yükselterek Allâh’a karşı zâhirde ve bâtında edep sahibi kılmaktır. Mâneviyat büyükleri demişlerdir ki:

    “Zâhiren ve bâtınen edebe sarıl. Çünkü bir kimse zâhirî edepte kusur ederse zâhiren cezâ görür, bâtınî edepte kusur ederse bâtınen cezâ görür. Kim edebi zâyî ederse, kendini Hakk’a yakın zannetse de uzaktır, makbûl zannettiği hâlde merduttur (reddedilmiştir).” (Rûhu’l-Beyân, X, 401)

    Dolayısıyla Rabbimizin bizler için takdir buyurduğu şeyler hakkında, şeytanca bir küstahlıkla cidâle girişmek yerine, hemen o anda boyun eğip rızâ ve teslîmiyet göstermek ve bizim için o tecellînin en hayırlısı olduğunu düşünmek, en mühim bâtınî edepler cümlesindendir.