Şevval ayının hatırlattıkları,Şevval ayı orucu,şevvalın bize kazandırdıları “Kim oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki Şevvâl ayında altı gün oruç tutarsa, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur!.” (Riyazü’s-Salihin, C.2,S.510,2.) İçinde bulunduğumuz şevval ayı, bir kısım dinî olayların hatırlandığı özel ve güzel bir aydır. Nitekim önce hac hazırlığını hatırlatır bu ay. Zaten Ramazan’dan sonraki (2 ay 10 gün) hac ayları sayılır. Hacı adaylarımız tatlı bir heyecanla yol hazırlığına bu ayda başlarlar, yola çıkıncaya kadar da meraklı sorular sorar, hac ibadetlerini kusursuz yapmak için bilgi toplamaya çalışırlar. Tabii bu sırada şevval ayının kendine mahsus altı günlük orucunu da unutmazlar. Gerçekten de bu ay içinde tutulan altı gün orucunun sevabı, öyle unutulacak kadar az da değildir. Tüm seneyi oruçlu geçirmek gibi cazip bir sevap söz konusudur. Nitekim hadis-i şeriflerde, “Kim Ra*ma*zan’dan sonra şevval ayında altı gün oruç tutarsa sanki bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur.” buyurulmuş, bu sebeple de şevval ayı orucu tarih boyunca ihmal edilmeyen oruçlar arasında yer almıştır. Alimlerimiz, şevval ayında tutulan bu altı günlük sünnet orucun bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaba vesile olmasını şöyle bir hesapla da açıklamaktalar. Ayetlerde ve hadislerde her iyiliğe on sevap verileceği bildirilmiştir. Bir ay Ramazan’ı tutan, her oruca on sevaptan üç yüz sevap almış olur. Ramazan’dan sonra şevvalde altı günü tutan da altmış sevap alınca (360) eder. Yani bir senelik nafile oruç sevabı bu yüzden söz konusu olur! Hemen ifade edelim ki, bu orucun arka arkaya bitişik tutulması da şart değildir. Ay içinde belli aralıklarla da tutulabilir. Ayrıca, kaç gün tutarsa onun sevabını alır, eksik kalırsa bir vebal de söz konusu olmaz. Bununla beraber, mazeretlerinden dolayı Ramazan ayında tutamadığı oruç borcu olanlar, önce bu borçlarını tutsalar yanlış yapmış olmazlar. Farz olan borçlarını önce tutup ödedikten sonra sünnet olana niyetlenmeyi de düşünebilirler. Ramazan gider, kazandırdığı ibadet alışkanlığı devam eder! Ramazan-ı Şerif’te dinî şuur kazanmış insan, Müslümanlığını elbette Ramazan ayı ile sınırlamaz, Ramazan’dan sonra gömlek çıkarır gibi dinî hayatı çıkarıp da eski gaflet gömleğini giymeye yönelmez. Belki Ramazan’da kazandığı ibadet alışkanlıklarını iyice benimser, Ramazan sonrasında da aynen devam ettirme sadakati gösterir, bir ihmal ve terk yanlışına düşmez. Zira Rabb’imizin emrettiği Müslümanlık günlük aylık değil, ömür boyu devam eden Müslümanlıktır. Nitekim ibadetin son nefese kadar sürmesi gerektiğini emreden Rabb’imiz, Hicr Suresi’nin son ayetinde “Sana ölüm gelinceye kadar Rabb’ine ibadete devam et!” buyurmaktadır. Onun için Müslüman ‘Ramazan gitti, dinî hayat bitti’ demez. Ramazan gider; ama kazandırdığı dinî hayat kalır, ibadet alışkanlığı son nefese kadar devam eder. Kimse Ramazan Müslüman’ı durumuna düşmek istemez. Diyelim ki, bir insan Ramazan boyu beş vaktine beş daha ilâve etmiş, sabahlara kadar namaz kılmış, akşamlara kadar da oruç tutmuş, elinden tesbihini, başından takkesini düşürmeyen bir sofu insan hâline gelmiş, tebrik ve takdir edilecek sevimli bir hal almış. Ama bu titizlik ve dikkat, sadece Ramazan ayına mahsus kalmış, Ramazan’dan sonra tesbihler, takkeler sandığa, dinî görevler gelecek Ramazan’a bırakılmış. İşte bu, Allah yanında en makbul hal değildir. Allah’ın insanlara ihsan ettiği el, ayak, göz, kulak gibi eşsiz nimetleri nasıl sadece Ramazan ayına mahsus kalmıyor, ömür boyu kullanıyorsak, O’nun emirlerine olan itaatimiz de Ramazan ayına mahsus kalmamalı, ömür boyu devam ettirmeli, son nefese kadar sürdürmeliyiz. Nasıl havasız, susuz yaşayamazsak, ibadetsiz de yaşayamaz hâle gelmeliyiz. Ramazan ayı bize bu aşkı ve alışkanlığı kazandırmış olmalıdır. Hatta bayramda bu konuyu kendi vicdanımızda değerlendirmeli, Ramazan’da kazandığımız ibadet alışkanlığımızı Ramazan’dan sonra da eksiksiz devam ettirme kararı almalıyız vicdanımızda. Bayramda aldığımız bu karar bize, Ramazan’ı tam değerlendirenlerden olduğumuzu da ifade etmiş olur. Çünkü dinî hayatımızı firesiz devam ettirme kararından daha mühim bir karar olamaz hayatımızda. 1960’larda görev yaptığım Süleymaniye Camii’nin baş imamı merhum Sadık efendinin bir Ramazan Müslüman’ı hatırasını her Ramazan tebessümle hatırlarım. Ramazan boyunca camiden ayrılmayan fakat bayram namazından sonra gelerek kendisinden helallik isteyen cemaatten biri şöyle der: - Hocam, Ramazan boyunca bize vaaz ettin, namaz kıldırdın hakkın geçti, helal et, gelecek Ramazan’da yine görüşmek üzere haydi Allah’a ısmarladık, kalın sağlıcakla!. Merhum şöyle devam ederdi sohbetine: - Bayram namazında camiden böyle helalleşerek ayrılan bu efendi kardeşimiz, başında takkesi, elinde tesbihiyle evinin yolunu tutar. Kapıya gelince hanıma seslenir: - Hanım aç kapıyı da al şu takkeyi, tesbihi, sandığın en emin yerine sakla. Gelecek Ramazan’da yine lazım olacak. O zaman tekrar isteyeceğim bunları senden.. İşte bu tip Müslümanlık Allah’ın ve Resulü’nün istediği Müslümanlık değildir. Hadis bu eksik anlayışı şöyle tashih etmektedir: – “Efdal’ül amali edvemü-ha!” Amellerin efdali, az da olsa en devamlı olanıdır. Ramazan’dan sonra bırakılanı değil.. Bu itibarla, gönlümüzün istediği, Ramazan’da kazandığımız ibadet aşk ve şevkimizi Ramazan’dan sonra da sürdürüp ömür boyu devam ettirmek, Rabb’imizin “Son nefesine kadar ibadetine devam et!” emrine büyük bir dikkatle uyarak Ramazan Müslüman’ı durumuna düşmemektir. Ahmed Şahin,