Selma (r. anha) kimdir? Kısaca Resûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) hane-i saadetlerinde hizmet etme şerefine nail olmuştur.” Resûl-ü Ekrem’in halası Hz. Safiye’nin âzât ettiği bir cariye olan Selma’nın (radıyallahu anhâ) nesebi hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır.Selma (radıyallahu anhâ), Resûlullah’ın hanesinde hizmet etme şerefine mazhar olmuş bir hanım sahabîdir. Allah Resûlü’nün hizmetinde bulunan Ebû Rafi ile evlenerek, eşi ile beraberce Resûlullah’a hizmet ettiler. İmanın manevi atmosferinde beraberce koşan bu iki insan, İslâmiyet’in tebliğcisi, âlemlerin Resûlü’ne hizmet etmekten son derece mutluluk duyuyorlardı. Nasıl mutluluk duymasınlar ki; bütün âlem ona hizmet etmek için yarışıyordu.Resûlullah’ın hane-i saadetlerinde bulunmaları sebebiyle birçok güzelliğe vakıf oluyor ve hakikatleri kaynağından görüp öğrenme imkânını buluyorlardı. Bu hanedeki bir hatırasını Selma (radıyallahu anhâ) şöyle anlatıyor:“Resûlullah’a ‘hazira’ denen bir çeşit et yemeği yaptım. Ashabdan bazıları da bu yemekten yediler. Az bir şey kalmıştı ki bir bedevi geldi. Efendimiz, onu yemeğe çağırdı. Adam yemeğin tamamını bir eliyle alıp yemeğe çalıştı. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): – Bırak onu, dedi. Adam bıraktıktan sonra da: – Besmele çek ve önünden ye, doyarsın, buyurdu. Selma der ki: – Gerçekten o adam doydu ve yemekten bir miktar arttı.Selma (radıyallahu anhâ), Resûlullah’ın hem Hz. Hatice’den hem de Hz. Mariye’dan dünyaya gelen çocuklarının doğumunda ebelik yaptı. İbrahim doğduğu zaman, Selma, kocası Ebû Rafi’yi müjdede bulunmak üzere Efendimiz’e gönderdi. O, bu sevindirici haberi Resûlü Ekrem’e müjdeleyince, Efendimiz (aleyhisselâm) ona bir köle hediye etmişti. Selma (radıyallahu anhâ), Hz. Hatice Validemizin vefatında hazır bulundu, O’nun yıkanma ve kefenlenme işlerini yerine getirdi. Allah yolunda bir şeyler yapmak için çalışan bu hanım sahabînin, cihada gitmek için müsaade edilen kadınlardan olması,cephelerde yerini alması, hayır işleri ve kamu hizmetlerinde bulunması, evin geçiminde eşine yardımcı olabilecek işlerde çalışması, devlet idaresine ait meselelerin görüşüldüğü toplantılarda hazır bulunması; bununla birlikte iffet ve hayasından hiçbir şeyi yitirmeden mücadele etmesi takdire şayandır. Hz. Ebû Hüreyre’nin rivayetinde Resûlullah (aleyhisselâm): “İman yetmiş küsur veya altmış küsur şubedir; en efdali ‘Lailahe illallah’ sözüdür. Haya da imandan bir şubedir.” buyurarak, iman ve hayasızlığın bir arada bulunamayacağını ifade etmektedir. Kadını kendi statüsüne getirmeyi hedefleyen ve bunu gerçekleştirmek için birtakım ideolojiler takip edenlerin başarıya ulaşamamaları, onun asıl özünü oluşturan haya ve iffete yönelmeyip, çözüm yollarını çok farklı şeylere tevcih etmelerinden olsa gerektir.