Sarı Saltuk kimdir? Türkler, İslam'la şereflenmelerinden itibaren, bu yüce dinin bütün insanlığı kucaklaması ve onun mukaddes değerlerinin dünyanın her köşesinde yankı bulabilmesi için sahabe efendilerimizin anlayışı ile her tarafta at koşturmuşlar ve bu uğurda ömürlerini ortaya koymuşlardır. Alperen ve derviş olarak adlandırılan bu diğergam ve fedakar insanlar, İslam mayasının çalınabileceği kişilere ulaşabilmek gayesiyle çok uzaklara gitmişlerdir. Geri dönmeyi hiç düşünmeyen bu büyük insanlar, gittikleri yörelerin içtimai ve siyasi yapılarında önemli yenilik ve değişimlere vesile olmuşlardır. Özellikle, Rumeli topraklarında ilk İslam tohumlarının yeşermeye başlaması bu yüce ruhlu alperenler sayesindedir. Sarı Saltuk, bu alperenlerden biridir. 13. yüzyılda yaşamış olan bu Hakk dostu, şimdilerde Romanya sınırları içinde kalan Dobruca ve çevresinde İslam'ı tebliğ etmiş ve birçok insanın hidayetine vesile olmuştur. Sarı Saltuk'la alakalı ulaşabileceğimiz en önemli kaynaklardan biri Saltukname'dir. Fatih Sultan Mehmed ve oğlu Cem Sultan -büyük ihtimalle- bir fetih öncesi veya sonrasında Dobruca'da bir kış geçirmişlerdir.3 Bu kış döneminde dinlediği Sarı Saltuk menkıbelerinden etkilenen Cem Sultan, Ebülhayr-ı Rûmi'den Anadolu ve Rumeli'yi karış karış gezerek bir eser hazırlamasını istemiştir. Saltukname'de Sarı Saltuk'un asıl adının Şerif Hızır, babasının adının ise, Seyyid Hasan olduğu belirtilir. Bu konuda önemli bir diğer kaynak olan Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde ise, onun asıl adının Muhammed Buhari olduğu belirtilmektedir. Evliya Çelebi, Sarı Saltuk'un, Ahmed Yesevi'nin halifesi olduğunu da söylemektedir. Selçuklular devrinde, 1260-63 yıllarında Sarı Saltuk ve beraberinde 12 bin çadır Türkmen, o zamanki Bizans imparatorunun da iznini alarak Karadeniz'in batı kıyılarına yerleşmiştir. Bu yerleşme neticesinde Dobruca ve civarında şehirler kurmuşlardır. 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi'nden çok önceleri Bizans İmparatorluğu'nun içerisine barışçıl yollarla yerleşmiş bulunan Türkmenler, kendilerine ya yeni yerleşim birimleri açmışlar veya o yörede yaşayan insanların yanına yerleşmişlerdir. Anadolu'dan gelen Türklerin dışında, Kırım Savaşı sonrasında bu bölgeye gelen Tatar Türkleri ile Dobruca bir Müslüman Türk bölgesi haline gelmiştir. 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi'ne kadar devam eden bu Türk İslam döneminde, bölgeye birçok eser kazandırılmıştır. Osmanlı'nın kurulmasıyla aynı zamana tekabül eden bu tarihte Dobruca'nın güneyinde inşa edilmiş Derviş Paşa Camii ve Ulu Cami bu tarz eserlere örnektir. Ancak şimdilerde her ikisi de ortada yoktur. Sarı Saltuk ve beraberindekiler Dobruca'ya yerleştikten sonra, mahallelerini, kasabalarını kurmuşlar, camilerini inşa etmişler ve bu bölgedeki gayrimüslimlerle ortak yaşamanın en güzel örneklerini vermişlerdir. Osmanlı'nın tam hakimiyeti sonrasında ise, bu bölge hem zenginleşmiş hem de huzura kavuşmuştur. Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde 17. yüzyılda bu bölgeden beş defa geçtiğini ve çok güzel bir Babadağ manzarasıyla karşılaştığını anlatır. Yine Evliya Çelebi, Sarı Saltuk'un türbesindeki hüsn-i hat levhalarının benzerini Ayasofya ve Süleymaniye camilerinde dahi görmediğini zikreder. Kendi doğdukları topraklardan binlerce kilometre uzağa giderek İ'la-yı Kelimetullah için imanla, ihlasla gayret gösteren gönüllü insanlar ve başlarındaki hasbi alperen, o topraklardan sıla özlemi ağır bassa da dönmemişlerdir. Saltukname'de, Sarı Saltuk'un on iki mezarının olduğu belirtilmektedir. Sarı Saltuk, o dönem bey ve sultanlarının, mezarına sahip çıkmak isteyeceklerini söyleyerek, her isteyene verilmek üzere birer tabut hazırlanmasını vasiyet eder. Sarı Saltuk'un mezarını kendi ülkesinde bulundurmak isteyen sultan ve beyler, kendilerine verilecek tabutta Sarı Saltuk'un vücudunu görecektir. Adamları Sarı Saltuk'u yıkayıp kefenledikten sonra, evinin yanına getirirler. İsteyen beylere verilmek üzere de, on bir tabut hazırlanır. Çünkü Sarı Saltuk, ölümünden sonra on iki yerde makamının olacağını kendilerine söylemiştir. Çevredeki bey ve sultanlardan her isteyene bir tabut verilir. Tabutu alan, Saltuk'un cesedinin kendisinde olduğunu görür ve ülkesine dönerek cenazeyi defneder. Saltukname'ye göre, Sarı Saltuk'un tabutunu alarak ülkesine götüren sultan ve beyler şunlardır: Tatar Hanı, Eflak, Boğdan, Rus, Üngürûs (Macar), Leh (Polonya), Çeh (Çek), Bosin (Bosna), Beravati (Hırvat), Karnata. Babadağ'a ve Edirne'ye gömülen tabutlarla mezar sayısı on ikiye ulaşmaktadır.12 Sarı Saltuk'un defni ile alakalı olarak, Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde, Hacim Sultan ve Hacı Bektaş velayetnamelerinde onun için birden çok tabutunun hazırlandığı, küçük farklılıklarla da olsa, benzer şekilde anlatılmaktadır. Balkanların farklı noktalarında Sarı Saltuk'un türbeleri, o yöre insanları için, önemli bir ziyaret mekanı olma özelliğini hala korumaktadır. Müslüman Türklerin yerleşmesinin süreklilik kazanmasıyla birlikte bölge hem refaha hem de huzura kavuşmuştur. Bütün etnik ve dini gruplar, yüzyıllarca Sarı Saltuk'un oluşturduğu hoşgörü ortamında mesut bir şekilde yaşamıştır. Hotin muhafızı Kadızade Ali Paşa, Budin valiliğinin ardından Babadağ'a paşa olarak atandıktan sonra, burada bir külliye inşa ettirmiş ve bu külliyenin mali külfetini de bir vakfa yüklemiştir. Uzun yıllar bakımsız kalan Sarı Saltuk Türbesi, Türk ve Romen hükümetlerinin ortak gayret ve himmetleriyle şimdilerde ziyaretçilerini daha güzel karşılamaktadır. Ünlü tarihçimiz Kemal H. Karpat'ın ifadesiyle, Sarı Saltuk ve onun etrafındakiler, 'hakiki ruhani, fakat dünyayla da münasebetini kesmeden yaşama düşüncesine' sahip Müslümanlardır ve bu inancı bütün Balkan topraklarına ulaştırmışlardır. 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sonrası, bölgenin Türk nüfusu hem azınlık durumuna düşmüş, hem de evleri, köyleri ve kasabaları, birçok defa yağma ve talan edilmiştir.13 Bölge daha sonraları tekrar Romenlerin eline geçince, Romenler, Müslüman Türk nüfusa kadirşinaslık göstererek iyi davranmış; ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında Romanya yönetiminin olumsuz tavır ve tutumları sebebiyle bazı Türkler Anadolu'ya göç etmek zorunda kalmıştır. Orada yaşayan Türkler, o günleri atalarından öğrendikleri kadarıyla, hasretle anmaktadır. Sarı Saltuk'un bıraktığı miras ise, şimdilerde daha canlı ve gayretli bir şekilde devam etmektedir. 90'lı yılların başından itibaren hem Sarı Saltuk'un emaneti olan soydaşlarımızla kaynaşmak, hem de Romen vatandaşlarına Anadolu'nun hoşgörü ve huzur ikliminin kapılarını açmak için bu topraklara giden günümüz alperenleri, fedakarlık ve sevgi destanına yeni sayfalar eklemektedir. Bu fedakar yiğitlerin ilklerinden olan "Tuna Boyu Şehidi"14 Ali Hoca gibi hasbiler, hicret aşkıyla gittikleri o topraklarda büyük fedakarlık örnekleri göstermişler, Türk okullarında çalışmışlar, o diyarların evlatlarıyla ilgilenerek dönmeyi, hayallerinden bile geçirmemişlerdir.