Saray Hazinedarı Beşir Ağa

Konusu 'Biyografiler' forumundadır ve saadet tarafından 1 Şubat 2017 başlatılmıştır.

  1. saadet

    saadet Moderatör Admin

    Beşir Ağa

    Osmanlı darüsseâde ağası, İstanbul vâlilerinden. 1652’de doğdu. 1746’da İstanbul’da vefât etti. Kabri, Eyyûb Sultan türbesindedir. Yapraksız Ali Ağa’nın yanında sarayda yetişti. 1707 senesinde saray hazinedarı oldu. Üçüncü Ahmed’in şehzâdeliği sırasında musahibi idi. Sonraları darüsseâde ağası Süleymân Ağa ile beraber 1713’de Kıbrıs’a nefyedildi (sürüldü). Kıbrıs’dan Mısır’a ve oradan da Hicaz’a gönderilerek şeyhül-haremeyn vazifesi verildi. Bu vazifesi sırasında Mekke-i mükerremede bulunan ve evliyânın büyüklerinden olan Ahmed-i Yekdest hazretlerinden feyz alıp tasavvufda yükseldi. 1717 senesinde İstanbul’a çağrılarak darüsseâde ağalığına tâyin edildi. Bundan sonra sultan üçüncü Ahmed Han’ın pâdişâhlığının son ve sultan birinci Mahmûd Han’ın pâdişâhlığının ilk devirlerinde olmak üzere ölümüne kadar tam otuz sene darüsseâde ağalığı yaptı.

    Bu vazifesi sırasında çok hizmet eden Beşir Ağa, Bâb-ı âlî civarında câmi, medrese, tekke, çeşme ve kütüphâne; Eyyûb’da bir medrese, kütüphâne ve çeşme yaptırmıştır. Fâtih, Beşiktaş, Kocamustafapaşa, Fındıklı, Üsküdar ve Sarıyer’de çeşmeler, Medîne-i münevverede de pek çok hayrat yaptırmıştır. Yaptırdığı Bâb-ı âlî yakınındaki câmi yanındaki kütübhânede 1368, Eyyûb’deki kütübhânesinde ise 219 cild kitab vardır. Bu kitaplar bugün adına ayrılan bir bölümde muhafaza edilmektedir. Ayrıca ilk matbaanın kurulmasında mühim rolü vardır. İbrâhim Müteferrika, İstanbul’da ilk matbaayı açtığı gibi, ilk kâğıt fabrikasının da Yalova’da açılmasına gayret etti. Bu fabrika için en uygun yer Beşir Ağa’nın çiftliği idi. Çiftliğini bu iş için seve seve vakfeden Beşir Ağa, fabrikanın kurulmasından çok kısa bir zaman sonra 1746 yılında vefât etti.

    Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri şöyle anlatmıştır:

    “Muhammed Kumul Efendi vefâtından önce, hastalığı sırasında bana; “Şu bir kaç cild kitabı, darüsseâde ağası Beşir Ağa’ya götür. Bizim duâ ettiğimizi söyle. Bunlar Medîne-i münevvereye gönderilecek. Bunların konulacağı yeri onlar bilirler. Gönderip bizi duâdan unutmasınlar” şeklinde vasiyette bulundu. Bir kaç gün sonra vefât etti. Vasiyetleri üzerine o kitapları alıp, vâlilerin toplantı günü olan Çarşamba günü huzurlarına vardım. Kalkıp kucaklaşarak, yanlarına oturmamı söyledi. Hâl hatır sorduktan sonra, İstanbul’da bulunup, ziyaretlerine fazla gidemediğim için üzüldüğünü söyledi. Merhum Muhammed Kumul Efendi’nin selâmını söyleyip kitapları arzettiğimde, büyük bir üzüntü ve ağlama ile kitapların yerine gönderilmesi için emir verdi. Mecliste bulunanlara beni tanıtıp; “Âhiret kardeşimizdir” dedi. Vedâ edip kalktığımda, hizmetçilerine şöyle emretti: “Bize gelenler dünyevî bir iş için gelirler. Bu zâtı iyi tanıyın. Geldiği zaman misafir var diye bekletmeyin. Zîrâ bunlar bizi Allah rızâsı için ziyarete gelirler. “Koynuma bir kese koydu. Sonra içinde yüz altın olduğunu gördüm.”

    Osmanlı târihinde dârüsseâde ağası olan iki Beşir Ağa daha vardır. Bunlardan birisine Küçük Beşir Ağa denilmiştir. Diğeri sultan üçüncü Mustafa Han zamanında dârüsseâde ağası olan Beşir Ağa’dır.