Zekat Şafi Mezhebinde Nasıl verilir? Zekâtın şartları, vücûbunun şartları ve sıhhati, geçerliliğinin şartları olmak üzere iki kısma ayrılır: Vücûbunun Şartları Zekâtın vücûbunu, yani ödenmesini gerektiren şartları şöyledir: Hür olmak. Müslüman olmak. Gayri müslimler zekât vermekle yükümlü değildirler. Müslüman iken dinden çıkan kişi, İslâm'a dönünceye kadar zekât yükümlülüğü ortadan kalkmamakla birlikte dondurulur. Mürtedlik süresi boyunca her ne kadar zekât vermesi vacip değilse de verdiği takdirde geçerli olur. İslâm'a dönerse, elinde bulunan malın kendi mülkü olduğu anlaşıldığından dolayı zekât vermesi gerekir. Akıllı olmak. Delinin zekât vermesi gerekmez. Ergin olmak. Çocuğun zekât vermesi gerekmez. Fakat bu ikisinin mallarından verilmesi gereken zekâtı velilerinin vermesi gerekir. Eldeki malın, kişinin tam mülkü olması. Bir malın zekâta tâbi olması için bir şahsın mülkiyetinde olması gerekir. Örneğin hiç kimsenin emeği geçmeden çölde kendiliğinden yetişen ekin, şahıs mülkiyetinde bulunmadığından, onu biçip alanların zekât vermeleri gerekmez. Kurumlara ve belirsiz şahıslara vakfedilen mallar da zekâta tâbi değildir. Meselâ bir mescide, Kur'an kursuna ya da yoksul ve düşkünler gibi belirsiz cemaatlere vakfedilen bir tarlada yetişen ekin ve meyveler zekâta tâbi olmazlar.Bir tarla kiraya verilip ekilirse, bu tarlada yetişen ekinin zekâtını vermek , müstecire düşer. Belirli kimseler için vakfedilen mallar da zekâta tabidirler. Bir kimse başkasından borç para alırsa; Bu para elindeyken üzerinden bir yıl geçmiş ise, elindeki bu paranın zekâtını vermesi gerekir. Zira borç olarak da alınmış olsa, bir kimsenin yanında tam bir sene müddetle duran bir para veya mal, o kişinin tam mülkü gibi olur. Elde bulunan malın nisab miktarına ulaşmış olması. Zekâtı, yanlızca nisab miktarı mala sahip olan kişinin vermesi gerekmektedir. Fıkıh terminolojisinde nisab, zekâta tâbi olan mallardan her birinin, ulaşması halinde zekâtının verilmesini gerektiren miktardır. Zekâta tâbi mallar cinsinden olsa bile nisab miktarına ulaşmayan malın zekâtının verilmesi gerekmez. Nisab miktarına ulaşan zekâta tâbi malın üzerinden bir kamerî yılın geçmesi. Bir malın zekâtının verilmesi için, sahibinin mülkiyetine girdikten sonra üzerinden tam bir kamerî yıl (354 gün) geçmesi şarttır. Bununla ilgili bir hadis-i şerifteEfendimiz Hz. Muhammed (Aleyhi salatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "Üzerinden bir sene geçmeden bir maldan zekât verilmez ."( Ebû Davud, Zekât , 4; İbn Mâce, Zekât , 5.) Zekâta tâbi malın üzerinden 1 sene geçme şartı define, tahıl, maden vede ticaret kazancı dışındaki mâlların zekâtının verilmesinde aranır. Ticaret kazancı da bu kapsama alınmıştır. Zira ticaret kazancı, sermayesi nisab miktarından az olmamak şartıyla sermayesinin senesinin dolmasıyla, onunla birlikte zekâta tâbi olur. Eğer sermaye nisab miktarından az olursa ve kazanç, sonradan sağlanıp nisab miktarına ulaşmışsa, o tarihten itibaren bir senelik süre işlemeye başlar. Sene başında nisab miktarı mal elde bulunur da bu miktar sene içinde eksilir ve bilâhare yine tamamlanırsa, tamamlandığı tarihten itibaren tam bir senelik süre geçmediği takdirde zekât vermek gerekmez. Şafiî mezhebi dışındaki mezheplere göre zekâtın vacip olmasının şartlarından biri de, malın borçtan arındırılmış olmasıdır. Şafiî mezhebine göre ise bir malın zekâta tâbi olması için, borçtan arındırılmış olması şart değildir. Bir kimse borçlu da olsa, bu borcu nisab miktarını alt etse de elinde bulunan malının zekâtını vermekle yükümlüdür. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 2/125.) Sahip olunan malın, zekâta tâbi mallardan olması. Zekâta tâbi mallar beş kısımdır: 1-Altın, gümüş ve bunların yerine geçen nakit paralar. 2-Yer altından çıkarılan maden ve gömüler. 3-Ticaret malları. 4-Tarım ürünleri. 5-Sâime olan ehlî hayvanlar. Sâime, senenin tamamında sahipsiz otlaklarda yayılan hayvandır. Elde bulunan malın nami artıcı bir mal olması şarttır. Fiilen artmasa bile hükmen artabilecek nitelikte olan, örneğin ticaret için elde bulundurulan mallar, artmasa da zekâta tâbi olurlar. Altın vede gümüş dışında kalan inci ve pırlanta gibi mücevherler zekâta tâbi değildirler. Ticaret dışı amaçlarla elde bulundurulan taşınmaz mallar, at, katır, pars, eğitilmiş köpek, süt, bal, sanat aletleri ve ilim kitapları zekâta tâbi değildir. Zekâtın Sıhhatinin Şartları Verilen zekâtın salih geçerli olması için yerine getirilmesi gereken şartlar şöyledir: Niyet. Zekâtı kefaretlerden ve diğer sadakalardan ayırmak için, verilirken zekât olarak verildiğine niyet edilmesi şarttır. Efendimiz Hz. Muhammed (Aleyhi salatu vesselam),"Ameller ancak niyetlere göre değerlendirilir’’ (Tecrîd-i Sarih Tercemesi, 1/1.)buyurmuştur. Zekâtın ödenmesi de bir ameldir. Nasıl ki namaz bir ibadetse vede farzını nafilelerinden ayırmak için niyet gerekli ise, aynı şekilde zekât da bir ibadettir vede onu diğer sadakalardan ayırmak için, ödenmesi esnasında, zekât olarak verildiğine niyet etmek şarttır. Niyetin kalp ile yapılması gerekir. Fakire verirken , (Bu, malımın zekâtıdır) demek şart değildir. Zekât niyeti olmaksızın fakire verilen mal veya para zekât yerine geçmez. Sıradan bir sadaka olur. Temlik. Verilen zekâtın doğru olması için onu fakire mülk etmek şarttır. Yemek hazırlayıp bunu fakirlerin yiyebileceğini ilân etmekle veya fakirlere yedirmekle kişi zekâtını ödemiş sayılmaz. Fakat bu yemeği fakirlere teslim etmekle zekâtını ödemiş olur. Zamanımızda ramazan aylarında bazı dernek veya vakıflar, varlıklı kimselerin, kendilerine zekât olarak verdikleri paralarla iftar çadırlarında yoksullar için iftar sofraları hazırlamakta vede buralarda sunulan yemeklerden fakirler istifade etmektedirler. Bu her ne kadar hayırlı bir işse de, temlik şartı göz önüne alındığında bu yemeklerin zekât olarak verilmesinin sahih olmadığı anlaşılacaktır. Temliki geniş anlamda değerlendiren Hasan-ı Basrî, Ata ve Kaffâl gibi bilginlere göre sadece fakirlerin yemesi koşuluyla bu gibi ziyafetlerin zekât parasıyla finanse edilmesi caizdir. Aynı şekilde cumhuru fukahâya göre zekât mükellefi bir kişinin, tahsil edemediği alacağını fakir borçlusu için zekâtına mahsup etmesi caiz görülmemekte iken, yukarıda ismi geçen bilginlere göre caizdir. (Nevevî, el-Mecmû', 6/196, 197.) Zekâtı ödeme vakti Kişi nisab miktarı mala sahip olduktan sonra üzerinden bir kamerî yıl geçiyorsa, vakit geçirmeksizin zekâtını vermelidir . Ödemeyi mazeretsiz olarak geciktirmesi halinde günahkâr olur. Zira bu malın verilmesi gereken zekâtı artık onun değil, fakirlerin hakkıdır. Yanında duran bir emanet hükmündedir. Emaneti yanında alıkoyup sahibine teslim etmeme hakkı olmadığı gibi bu malın zekâtını da yanında tutup fakirlere vermeme hakkına sahip değildir. Ancak uzak bir yerden gelecek olan yoksul bir akraba veya komşusu yahut çevresindeki yoksullardan daha yoksul biri için bekletebilir. Ama yine de çevresindeki yoksullara bu durumda aşırı derecede zarar vermemesi şarttır.(Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 3/1814.) Nisab miktarı mala sahip olan bir kişi, üzerinden 1 sene geçmesini beklemeden bu malının zekâtını verebilir . Nitekim Hz. Ali'nin rivayetine göre Hz. Abbas, zekâtını vaktinden önce vermek için Resûlullah'tan (s.a.v) izin istemiş, o da kendisine bu izni vermiştir. (Ebû Dâvud, Zekât , nr. 25; Tirmizî, Zekât , nr. 37; İbn Mâce, Zekât , nr. 7) Zira zekât , mal sahibini korumak amacıyla 1 senelik süreyle vadelendirilmiştir. Tıpkı vadeli borçlarda olduğu gibi yükümlü dilerse onu vadesinden önce de ödeyebilir. (Nevevî, el-Mecmû 6/112.) Şunu da belirtelim ki, zekâtın zamanından önce ödenmesinin geçerliliği iki şarta bağlanmıştır: 1- Mal sahibinin zekât mükellefliği, sene sonuna kadar devam etmelidir. 2- Zekâtı alan kişinin zekât alabilirlik niteliği sene sonuna kadar; fıtır sadakası alanın ise fitre alabilirlik niteliği şevval ayının başına kadar devam etmelidir. Zekâtı vadesinden önce veren kişi, sene sonuna varmadan ölür ya da sahip olduğu malı telef olur veya kendisi bu malını satarsa, önceden vermiş olduğu zekât geçerli olmaz. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 2/133.)