Öldükten sonra sadece Müslümanlar mı cennete girecek? Cennet, ahiretin bir menzilidir. Onun varlığına inanmak ahirete inanmak sayılır. Demek ki, Cennet imansız olmaz. Varlığına inanmadığınız, kabul etmediğiniz bir yere ne hakla girebilirsiniz veya gitmek ister misiniz? İşte îmanı olmayan ilim adamlarının durumu böyledir. Cennete girebilmek için Cennete ve onu Yaratana inanmak başta gelir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadislerinde, “İman etmedikçe Cennete giremezsiniz”1 buyurarak bu hususa işaret ederler. Bir diğer hadiste de “Kalbinde zerre kadar îman bulunan kimse Cehennemden çıkacaktır.”2 buyururlar. Öyleyse îman nedir? Bu suale Peygamber Efendimiz (s.a.v), Hz. Cebrail (as)’in suali üzerine şöyle cevap verir: “Allah’a, Allah’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayrına, şerrine inanmandır.”3 Peygamberimiz (s.a.v), îmanı “tasdik” manasında ifade etmektedir. Tasdik ise kalbidir. Dil ile söylenmese de îman îmandır. Bu sebeple açık açık günah işleyenler ve inkar edenler dışında kimin îmanla gittiğine, kimin imansız öldüğüne tam kanaat etmemiz mümkün değildir. İşte bunun içindir ki, mü’minlerin hüsn-ü hatime için dua etmelerinin hikmeti de bu olsa gerektir. Yani onun iman tezkeresini alarak gitmesini temennidir, bir mü’mine yapılacak en büyük dua budur. İmam-ı Gazalî, îmanın müddeti hususunda şöyle der: “Bir günlük orucun vakti imsak ile iftar arası ise, îmanın müddeti de bir ömürdür.”4 Yani gündüz ortasında veya akşama yakın bir vakitte orucunu bozan kimse oruçlu sayılmadığı gibi, ömrünün son dakikasında îmanını kaybeden kişi de mü’min sayılmaz. Fakat son anlarda îman eden kimsenin îmanı makbuldür. Çünkü o insan yaşamış olsaydı, ömrünün kalan kısmını imanlı olarak geçirecekti. Bediüzzaman Hazretleri, “Kafirin Cehennemde ebedî olarak kalması Cenab-ı Hakkın merhamet ve şefkatine nasıl sığabilir?” şeklindeki bir suale verdiği cevapta, sözünü ettiğimiz bu meseleye ışık tutmaktadır: “O kafir hakkında iki ihtimal var. O kafir ya ademe (yokluğa, hiçliğe) gidecektir veya daimi bir azap içinde mevcut kalacaktır. Vücudun (var olmanın), velev Cehennem de olsa ademden daha hayırlı olduğu vicdanî bir hükümdür. Zira adem şerr-i mahz (sırf şer ve çirkin) olduğu gibi, bütün musibet ve masiyetlerin de merciidir. Vücut ise velev Cehennem de olsa hayr-ı mahzdır (mutlak hayırdır). Maahaza kafirin meskeni Cehennemdir ve ebedî olarak orada kalacaktır.” “Fakat kafir kendi ameliyle bu duruma kesb-i istihkak etmiş ise (hak etmişse) amelinin cezasını çektikten sonra ateş ile bir nevi ülfet(alışkanlık) peyda eder ve evvelki şiddetlerden azade olur. O kafirlerin dünyada yaptıkları amal-i hayriyelerine (iyi işlerine) mükafeten şu merha-met-i İlahiyeye mazhar olduklarına dair işarat-ı hadisiye (hadis-i şeriflerin işareti) vardır.”5 Demek ki, îmanı olmayan, fakat insanlığa müsbet yolda büyük hizmet etmiş olan gayri müslim mucitler, dünyada yapmış oldukları faydalı işlerine mükafat olarak Cehennemde “bir çeşit Cennet hayatı” yaşayabilirler. Cenab-ı Hak onların bu çalışmalarını karşılıksız bırakmaz.