RUM SURESİ (سورة الروم) Kur’an-ı Kerim’in otuzuncu suresi. İlk ayetlerinde Bizanslılar’dan (Rum) bahsedildiği için bu adla anılmıştır. Mekke döneminin sonlarında nazil olan surenin 17. ayetinin Medine’de indiği ileri sürülmüşse de bu rivayet isabetli görülmemiştir (M. Tahir İbn aşur, XXI, 5-6). Altmış ayet olup fasılaları “ر، م، ن” harfleridir. Rum suresinde müminlere cesaret veren bir girişten sonra Allah’ın varlığı, birliği, ilmi ve kudretiyle ahirete imandan söz edilmektedir. Surenin ilk ayetlerinde (1-7), daha önce başlayıp Mekke döneminde devam eden İranlılar ile Bizanslılar arasındaki savaşa değinilmektedir. Müslümanlar, kitap ehli olan Bizanslılar’ın puta tapan İranlılar’a galip gelmesini isterken Mekke müşrikleri bunun aksini arzu ediyordu. Ancak savaş Bizanslılar’ın aleyhine neticelenmiş ve Araplar’a yakın bazı topraklar İranlılar’ın eline geçmişti. Müşrikler bu durumu müslümanların aleyhine kullanmak istemiş, bunun üzerine nazil olan surenin ilk ayetlerinde birkaç yıl içinde Bizanslılar’ın İranlılar’a galip geleceği, o zaman müminlerin sevineceği ve bütün bunların Allah’ın yardımıyla olacağı haber verilmiştir. Kaynaklar bu zaferin İslamiyet’in Medine döneminde gerçekleştiğini yazmaktadır (Tirmizi, “Tefsir”, 30; Taberi, XXI, 20-27; İbn Kesir, V, 341-345). Huruf-ı mukattaa ile başlayan surelerin ilk ayetlerinde vahiy ve nübüvvetin ispatı konu edildiği halde Rum suresinin de içinde yer aldığı üç surede (diğerleri Meryem ve Ankebut) başka konular hakkında açıklamalar yapmaktadır. Surenin birinci bölümünde ahirete inanmanın dini hayat açısından önemi üzerinde durulur. Aslında yaratılıştan sahip kılındığı akıl sayesinde Allah’ın her yerde var olan kanunlarını müşahede edebilen kimse tabiatın ve insan türünün boşuna yaratılmadığını anlar. Birçok ayette belirtildiği gibi gökler ve yer insan için, insan da Allah’a kul olmak için yaratıldığına göre (ez-Zariyat 51/56) ölümden sonra ikinci hayatın varlığı zaruri hale gelir. Dünya hayatında iman edip yararlı işler yapanlar ahirette rableriyle karşılaşacakları cennette bulunacaklar, Allah’ın ayetlerini ve ahiret hayatını inkar edenler ise kötü akıbete maruz kalacaklardır ve taptıkları putlar kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır (ayet: 8-16). İkinci bölümde, gece ve gündüz vakitlerinde Allah’ı anmanın gereği vurgulanıp kainatta bütün övgülerin O’na has olduğu ifade edildikten sonra tabiatın yaratılışı ve işleyişinden çeşitli örnekler verilir. Cenab-ı Hakk’ın varlığına, birliğine, yaratıcılığın temel ilkelerini oluşturan ilim, kudret ve iradesinin yetkinliğine deliller getirilir. Bu arada insan türünün devamı için gerekli olan evlilik müessesesinin temel ilkelerinin maddi ve ruhi tatmin, sevgi ve merhamet olduğu ifade edilir (ayet: 21). İnsan hayatı için elverişli olan güneş sisteminin düzeninin O’nun emrinde olduğu bildirilir ve dilediği zaman bu düzenin bozulup ikinci hayatın başlayacağı beyan edilir (ayet: 25-27). Ardından tevhid inancı bir temsille açıklandıktan sonra Hz. Peygamber’e hitap edilerek ondan müşriklere iltifat etmemesi ve Allah’ın insan türünün fıtratına yerleştirdiği dosdoğru dinin (Hanif) gereklerini yerine getirmesi istenir. Şirkin insan onurunu kırıp şahsiyeti zedelediği belirtilir, karşılıksız yardımda bulunmaya teşvik edilir, yine tabiatın işleyişinden örnekler verilip tevhid inancı pekiştirilir. Tekrar Resulullah’a hitap edilerek onun, yetenekleri tıpkı bir ölüdeki gibi manevi aleme kapalı olanlara ve sağırlara hidayet yolunu gösteremeyeceği ifade edilir, bunların yerine Allah’ın ayetlerine içtenlikle inanıp O’na teslim olanlara önem vermesi istenir (ayet: 17-53). Surenin bundan sonraki kısmında tekrar ahiret hayatına geçilir; insanın dünyaya gelişinden itibaren geçirdiği merhalelere işaret edilerek kıyamet söz konusu edilir. O gün günahkarların ve özellikle zalimlerin kabul edilecek hiçbir mazeretlerinin olmayacağı, hiçbir temennilerinin karşılık bulmayacağı belirtilir (ayet: 54-57). Surenin son üç ayetinde aklını gerçeklere yönelten, gönlünü de onlara açık tutan kimselere Kur’an’da her çeşit misalin getirildiği, ancak küfre ve inkara sapanların bunlardan etkilenmeyeceği anlatılır. Resul-i Ekrem’e hitap edilerek hakkın galip geleceği konusundaki ilahi vaadin bir gün mutlaka gerçekleşeceği belirtilir. Bunun için sabretmesi ve işin iç yüzüne vakıf olamayanların kendisini hafife almasından etkilenmemesi istenir. İslamiyet’in doğuşundan on yıl kadar sonra nazil olduğu anlaşılan Rum suresinde Mekki surelerde en çok vurgulanan Allah’ın birliğine ve ahirete iman konuları işlenmiş, bu arada imandan sonra yaratana yönelik en büyük görev olarak namaz, yaratılmışlara yönelik en büyük görev olarak mali yardım üzerinde durulmuş, başarmak için de sabır ve samimiyet tavsiye edilmiştir. Bazı tefsir kaynaklarında Übey b. Ka‘b yoluyla Hz. Peygamber’e nisbet edilen, “Rum suresini okuyan kimseye yer ve gök arasında Allah’ı tesbih eden meleklerin sayısının on katı mükafat verilir, o gün ve gecede kaybettiği sevapları kazanmış olur” mealindeki rivayetin (mesela bk. Zemahşeri, IV, 590; Beyzavi, III, 353) mevzu olduğu kabul edilmiştir (Zemahşeri, I, 346; Muhammed et-Trablusi, II, 719). Rum suresi hakkında yapılan çalışmalar arasında Abdülmün‘im Abdüşşefi‘ Seyyid Hasan’ın Nemaźic mine’l-ĥađareti’l-Ķurǿaniyye fi sureti’r-Rum (Kahire 1985) ve Abdülhamid Zeynüddin Rıza Huce’nin ed-DaǾve ila’llāh fi sureti’r-Rum (doktora tezi, 1410/1990, el-Camiatü’l-İslamiyye [Medine]) adlı eserleri zikredilebilir.