Rızık konusu

Konusu 'Dini bilgiler' forumundadır ve Eylül tarafından 14 Temmuz 2013 başlatılmıştır.

  1. Eylül

    Eylül Moderatör

    Kuranda rızık konusu

    Müslümanların rızık hususunda düşüncesi ne olmalı? Nasıl olmalı? Gayreti ne olmalı?

    Bir kere Müslüman’ın çabası rızık hususunda rızıkları Yüce Allah'ın verdiğini, vereceğini bütün insanlarla beraber bütün mahlukatın rızkını Yüce Allah-u Teala üzerine almıştır.

    “Errızku alallah” rızıkların temini Allahın üzerindedir. Yüce Allah-u Teala öyle bir rızık yaratıyor ki.

    Rızık nedir? Rızkın çok çeşidi vardır. Yalnız insanların rızık deyince ilk aklına gelen yeme, içme meselesi gelir.

    Evet, buda rızıktır. Maddi rızıktır. Ancak rızıkların en güzeli bir kulun Allahın rahmetinden nasibini almasıdır. Örneğin ilimden, irfandan nasibini almak rızıkların en güzelidir.

    Rızkı geniş düşünün. Örneğin geniş anlayın. Şayet sadece rızkı yemeden, içmeden ibaret olarak anlarsanız çok yazık olur.

    O zaman anlamamış olursunuz. Zira Cenabı Hakk’ın insanların kimine madde rızkı verir.

    Kimine mana rızkı verir. Kimine sevgi rızkı verir. Kimine muhabbetten rızık verir. Kimine ilimden rızık verir. Kimine kanaatten rızık verir. Kimine sabırdan rızık verir.

    Örneğin rızık sayılamayacak kadar çok geniştir. Huzurda bir rızıktır. Sıhhatte bir rızıktır. O insana verilmiş rızıkların en güzeli.

    Mesela bir tarafınız sancılansa yemek, içmek haram gibi oluyor, sıhhat rızkı. Amelde bir rızıktır. Rızıkların en hayırlısı Salih amel!

    Cenabı Hak Kur’an-ı Kerimde bunu beyan ediyor.

    Rabbin denemek için bir insana iyilik edip, nimet verdiği zaman, o: “Rabbim beni şerefli kıldı” der.

    Ama onu sınamak (imtihan etmek) için rızkını bir ölçüye göre verdiği zaman “ Rabbim beni fakir düşürdü” der.(Fecr – 89 / 15- 16)

    İnsanoğlunun rızık hususundaki nankörlüğünü Allah-u Teala bu şekli ile bizlere açıklıyor.

    Demek ki rızkın nankörü olmamak için ya da insanlıkta nankörlüğe düşmemek için Allahın nimetlerini inkâra gitmemek için ne yapmak gerekiyormuş?

    Rızkın çeşitlerini iyi bilmek gerekiyormuş. Eğer sadece biz rızkı dünyalık olarak görürsek, o zaman nefislerimiz azgınlaşır ve bizi hasetlik, nankörlük uçurumlarına doğru sürükler.

    Dünyalık rızkını çok alanlara bakarak, isyan bayrağını çeker. Allah onlara verdi beni ayırdı der.

    Hâlbuki Allah, kimine dünyalık rızkı verdiği gibi kimine de manevi rızıklar veriyor. Demin saydığım ölçüde. Neden bunu yapıyor? Hangi kulun kabiliyeti hangisine müsaitse onu yapıyor. Bunu ikram ediyor. Allah her şeyin hayırlısını biliyor.

    Fakir derki ben çok zengin olsam hizmet etsem, fakirler zengin olunca çoğunlukla isyan ediyorlar.

    Hani diyorlar ya büyüklerimiz, sonradan görme dinden dönme gibi. Sonradan görenler azıp sapıtıyorlar. Geneli böyle. Herkes için aynı şey söylenmez.

    Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadis-i şerifinde:

    İki huy vardır ki kimde bu iki huy bulunursa Allah Teala onu şükreden, sabreden diye yazar. Buyuruyor.

    Kimde de iki huy bulunmazsa Allah onu şükreden yazar. Ve de sabreden diye yazar. Bir kimse ki din hususunda kendinden yüksek olana bakmış ve ona uymuş. Onun gibi olmaya çalışmıştır. Dünyası hususunda da kendinden aşağı olana bakmış da kendine Allahın ondan fazla vermesinden dolayı hamd etmiştir. Buyuruyor.

    Yani, olgun ve aklıselim şükredici bir insan bakıyor ki, yanındaki insan kendisinden güzel bir ilme sahip.

    Diyor ki ben o ilmin sahibinden faydalanayım. Başka birisine de bakıyor kendisinde olan güzel hal başkasında yok, ona da hamd ediyor.

    Ya Rabbi! Sen bu insanlar içerisinde beni ilminle yücelttin sana hamdü senalar olsun. Veya maddeyle yüceltin sana hamdü senalar olsun. Veya itikatla veya ihlasla v.s.

    Yani başkasında olmayan nimet kendisinde var bunu görünce hamd eder. Başkasındaki nimeti görünce ondan da faydalanmak ister. Yani bakın hasetlikten kurtuluşun, fesatlıktan kurtuluşun, rızık hususunda ikiliğe düşmekten kurtuluşun adresini Peygamberimiz vermiş oluyor.

    Tabi yine İslam büyükleri demişler ki; Eğer servet ilimle artsaydı cahillerden daha fakir kimse olmazdı. Ne güzel söylemişler. Hâlbuki cahillere öyle rızıklar erişiyor ki yüz âlim onların yanında fakir kalıyor

    Artistler, dansözler, kumarbazlar, haksız kazanç peşinde koşan zalimler, öyle mala mülke erişiyorlar ki bir gecede yüz bin dolar alıyorlar. Ama yüz tane âlimi bir araya getirseniz bir gecede beş yüz lira alma şansı yok.

    Aynı şekilde okuma yazma bilmeyen birileri vardır. Çok zengin olurlar.

    Ama çok üniversite tahsil etmiş olan bazıları. Veya medrese tahsil etmiş olan çok akıllı insanlarda çalışır, zor güç geçimini sağlar.

    Ancak yine büyükler diyor ki devlet işi bilmekle değildir. Yani devletin başındaki insanların bu ülkenin aklı yeten en akılları değildir. Nice akılsızlar vardır ki devletin zirvesindedir. Yönetimin zirvesindedir. Halkı yönetir.

    Yine büyükler buyuruyor kimyacı kaygı eder. Mihnet, meşakkat çeker. Mihnetle, meşakkatle ölür. Ama bir ahmak bir viranede define bulur. Dünya cennetinde istediği gibi yaşar.

    Bunlar Allahın hikmetleridir. Bunlara da bizim aklımız yetmez. Bunlar hakkın ihsanlarıdır, sırlarıdır. Bu meseleleri iyi anlamak lazım hesap sormamak lazım

    Bana niye vermedin niçin vermedin gibi düşünceler ve sualler imanı zayıf olan insanların yapacağı çirkin şeylerdir. Kişi bu gibi vesvese sualleri ile biraz daha iler gidince imansız olur vesselam…

    Veya rızık hususunda falana adam çok zengin falan kişinin çok malı var rahat yaşıyor demeyin. O rahat yaşayanın inan ki huzuru yoktur. Sen dışarıdan rahat görüyorsun. Ama onun içine bir gir viranedir. Huzuru yoktur. O da sana imreniyor.

    Şu insanların malı yok mülkü yok ne kadar huzurlu yaşıyor diyor. Ama bizim dünya kadar malımız var huzurumuz yok.

    Mesela malı olanlardan örnekler verelim. Makamı olanlardan örnek verelim. Mesela bir bakan düşünün. Hanımının yanında bile yalnız kalamıyor. Nereye gitse korumalar, dasın (vs) daralır, bunalır insan.

    Yani hanımıyla, çocuklarıyla istediği bir yere gidip bir yemek yemekten aciz. Ama sen ben istediğimiz yere gidiyoruz rahatça huzurluca oturup huzurluca evimize geliyoruz. Ben birkaç artistle karşılaştım da sordum ibret nazarıyla. Ben çocukluğumdan beri hep ibret alma peşindeyim. Hikmet öğrenme peşindeydim.

    Artistin biri ile bir hayli konuştum kalbi gönlü biraz yumuşayınca kendisine bazı sualler sordum.

    Dedim ki siz neden hep özel arabalarla geziyorsunuz? Zengin olduğunuz için mi dedim. Yok dedi.

    Biz otobüse binsek bizi yiyecek gibi bakıyorlar dedi. Trene binsek bizi yiyecek gibi bakıyorlar. Vapura binsek öyle.

    Biz nereye gitsek özel arabayla gitmek zorundayız. Ve hayatımız özelleşiyor. Ve bu özelliği koruyabilmek içinde her türlü haksızlığı yapıyoruz dedi. Her türlü haramı işliyoruz.

    Yani zengine özenenler zenginliğin derdi çok rahatlığı pek yok. Yüce Allah-u Teâlâ her şeyin güzelini bilir. Güzele güzeli verir. Güzel olan Allahın rahmetidir. Güzelliğe layık olanda Hakkın verdiğine kanaat eden kuldur.

    Siz güzelliğe niyet edin. Allah güzelliklerin sayamadığınız kadar cinsinden sizi nasipdar eder. Rızıklandırır. Yeter ki güzel olmaya niyet edin. Çirkinliği çirkinlere bırakın. Kötülüğü kötülere bırakın. İsyanı isyankârlara bırakın. Siz kulluğunuzu yapın.

    Rızık konusunu birde şöyle düşünelim.

    Yüce Rabbimiz: Kimi kullarına bol maddi rızık ihsan ederek dünya insanlığının ticaretini sağlıyor.

    Ayrıca, iş sahibi olamayan kullarına da dünya malı verdiği kullarının vesilesi ile rızıklandırıyor.

    Şayet herkes zengin olsaydı kimse kimseye işçilik yapmazdı. Dolayısıyla da üretim olmaz, ticaret hayatı olmazdı.

    İnsanlar kendi elleri ile hayatlarını çıkmaza sürüklerlerdi.

    Şayet zengin olanların geneli fabrikalar kurarak yurdun çeşitli memleketlerine hizmet götürmeselerdi, o zaman insanlar hem aradığı eşyayı ve nimetleri bulamazlardı hem de bulsalar bile en basit olan bir eşyayı dahi almaya maddi olarak güç yetiremezlerdi.

    Ayrıca hangi malzeme hangi şehirde üretiliyorsa o şehre kadar gidip yerinde almak zorunluluğu olurdu. Dolayısıyla insan hayatı çekilmez bir hal alırdı.

    Ama yüce rabbimiz kimini zengin kimini orta halli kimini fakir, yoksul (öteki ifadeyle holding aş, şirket ve esnaf) yaratmak sureti ile tüm ülke ve dünya insanlarını birbirine rızık vesilesi kılmıştır.

    Aynı zamanda insanların birbirleri ile diyaloğunuda sağlamış oluyor.

    Bu gerçeği gören insanlar hiçbir zaman fakirliğinden şikâyetçi olmazlar. Doğrusu şikâyetçi olan nefis, ama insanların çoğunluğunun nefisten haberi olmadığı için bu şikâyetin kaynağını bilmedikleri için isyankâr olurlar.

    Mümin olana itaat yakışır, isyan yakışmaz. Müslüman isyanı isyankarlara bırakmalıdır.