Peygamberimizin Zekatı ve İnfakı İslam, insanlar için bir rahmet ve şefkat dinidir. Başkalarına acımayı ve şefkat etmeyi, onlara değer verip acılarına ortak olmayı en üstün ameller arasına koymuştur. Bu yüzden İslam dini, tüm insanlığa hiçbir renk ve ırk ayrımı yapmadan birbirlerine, her durumda destek olmayı ve yardım etmeyi emretmiştir. İslam dini, bu yardımlaşmayı her alanda esas tutmuş, tüm insanlığın huzur ve barış içinde yaşamasını amaçlamıştır. Sevgili Peygamberimiz, bütün ahlaki özelliklerde öncü ve rehber olduğu gibi yardımlaşma konusunda da en güzel modeldir. Onun insanlara karşı olan yardımseverliğinin temelinde imandan gelen eşsiz şefkat ve merhameti yatmaktadır. Hz. Peygamber’in ümmetine olan merhametini, Kur’an-ı Kerim şöyle ifade etmektedir: “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” Sevgili Peygamberimizin hayatı, yardım ve infak örnekleri ile doludur. O, her zaman çevresindeki insanlara yardım eder ve onları sıkıntılarından kurtarırdı. Eline ne zaman bir şey geçse onu hemen muhtaçlarla paylaşırdı. Allah Resulü’nden bir şey istendiğinde “Hayır” dediği görülmezdi. Bununla birlikte “Ben ancak paylaştırıcıyım, veren ise ancak Allah’tır.” diyerek gerçek mal sahibinin ve tüm canlıların rızkının Allah’a (c.c.) ait olduğunu söylerdi. Dinimiz, zekat ile zenginlerin mallarından belirlenen miktarını ihtiyaç sahiplerine vererek yardımlaşmayı emretmektedir. Zengin olanların her yıl vermekle yükümlü oldukları zekat, hicretin ikinci yılında müminlere farz kılınmıştır. Zekatın kimlere verilmesi gerektiği şu ayeti kerimede bildirilmeltedir: “Zekatlar; Allah’tan bir farz olarak yoksullara, düşkünlere, onu toplayan memurlara, kalpleri Müslümanlığa ısındırılacaklara verilir; kölelerin, borçluların, Allah yolunda olanların ve yolda kalanların uğrunda sarf edilir. Allah bilendir, hakimdir.” Bu ayetten anlaşılacağı gibi zekat toplumun sigortasıdır. Çünkü zekat, top lumda ihtiyaç sahibi olan tüm sınıflara hitap eder. Toplumun maddi ve manevi olarak rahatlamasını sağlar. Toplumsal dayanışmayı güçlendirir. Sevgi, şefkat, merhamet gibi duyguların gelişmesine vesile olur. Kıskançlık, haset ve düşmanlık gibi kötü duyguların ortadan kalkmasını sağlar. Ayrıca ekonominin canlanmasını sağlar. Böylece iktisadi kalkınmayı da destekler. Müminlere farz olan zekatın önemine değinmek için Peygamberimiz “Yarım hurma vermek suretiyle de olsa kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz. O kadarını da bulamayanlar, güzel bir sözle olsun kendilerini korusunlar.” (Buhâri, Zekât, 10) buyurmuştur. Zekat, toplumdaki fertleri birbirine yaklaştıran ve kaynaştıran bir köprüdür. Zenginler ile fakirler arasındaki sosyal farkın giderek azalmasına ve sosyal dengenin korunmasına yardımcı olur. Zekat sayesinde zenginler ve fakirler arasında sevgi ve saygı meydana gelir. Her bir fert, bir binanın tuğlası veya bir vücudun parçası şuuruyla topluma ait olduğunu hisseder. Zekat ile varlıklı insanlarda, ihtiyaç sahiplerine karşı merhamet duygusu ortaya çıkar. Muhtaç insanlar ise kendilerine uzatılan merhamet elinden dolayı yardım edenlere hürmet beslemeye başlar. Böylece sosyal yapı içindeki insanlar arasında merhamet, muhabbet ve saygı temelleri atılmış olur. Merhamet ve hürmete sahip toplumda ise huzur ve güven oluşur. Peygamberimiz, yardımlaşmayı teşvik etmekle beraber yardımda bulunan insanların minnet edip başa kakmalarını hoş görmezdi. Yüce Rabbimiz (c.c.) “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın…” (Bakara suresi, 264. ayet) ayeti bu konuya dikkat çekerek müminlerin sadakalarını sırf Allah (c.c.) rızası için vermelerini emretmiştir. İnsanların en cömerdi olan Peygamberimiz dünya malıyla insanların ihtiyaçlarını gidermelerini sağlardı. Dünya malına sadece, topluma katkı sağlaması, emniyet ve asayişe, huzur ve sükûnete yardımcı olması açısından önem verirdi. Aksi halde dünyanın fani ve geçici olduğunu öğütler, insanların sahip oldukları her şeyden hesaba çekileceğini söylerdi. Peygamber Efendimiz bir gün Hz Ebu Zer’e (r.a.): “Yanımda bulunanı Allah’ın kullarına şöyle dağıtmak isterim.” dedi. Sonra yoluna devam etti ve: “ Dünyada varlığı çok olanlar, ahirette sevapları az olanlardır. Yalnız sağına, soluna ve ardına şöyle şöyle verenler müstesnadır. Fakat onlar da ne kadar azdır.” (Müslim, Zekât, 9.) buyurdu. Peygamberimiz, bazı gün ve zamanlarda daha fazla infakta bulunurdu. Çünkü o günlere ulaşmanın verdiği sevinç ve sürur Allah’ın (c.c.) ona ihsan ettiği nimetlere şükretmesine vesile olurdu. Peygamberimiz, şükür olarak bu zamanlarda çokça infakta bulunurdu. İbn Abbas (r.a.) şunları söyledi: “Resulullah insanların en cömerdi idi. Bilhassa ramazanda Cebrail’in (a.s.) kendisi ile buluştuğu vakitlerde Onun cömertliği coşup taşardı. Cebrail (a.s.) ramazanın her gecesinde Peygamber Efendimiz ile buluşur, karşılıklı Kur’an okurlardı. Bu sebeple Resulullah Cebrail (a.s.) ile buluştuğunda hiçbir engel tanımadan esen rahmet rüzgarlarından daha cömert davranırdı.”19 Bir gün bazı Müslümanlar, Resulullah’tan bir şeyler istediler. O da verdi. Sonra yine istediler. Peygamber Efendimiz, elindekiler bitinceye kadar verdi. Verebileceği şeyler tükenince onlara şöyle hitap etti: “Yanımda bir şey olsaydı, sizden esirgemez verirdim.”20 buyurarak cömertlikte ne kadar ileride olduğunu bizzat ifade etmiştir. İnfak ve zekat; insanları bencillikten, cimrilikten ve fakirlikten korur. Kalplerde merhamet, hürmet ve sevgi tohumlarını yeşertir. Toplumda birlik ve beraberliği, güven ve huzur ortamını temin eder. Her iki cihanın saadetini sağlar.