Hasais kelimesi, "bir şeye veya bir kimseye sadece onda bulunan bir özellikle üstünlük nisbet etmek" anlamındaki hass (husus) mastarından isim olan hassıyyetin çoğulu olup "meziyetler ve üstün özellikler" demektir. (Lisanü’l-Arab, "hşş" md.) Hasaisü'n-Nebînin Kur'an ve Sünnet'te birçok delili vardır. Özellikle Ahzab suresinin yarısı (28-59) Hz. Muhammed (s.a.v)'e ait hükümlerden bahseder. Yine Resulullah'a gece namazı kılmasını emreden ayette "sana mahsus bir nafile olmak üzere" (İsra, 17/79) ifadesi de bunu belirtir. Hadislerde bizzat Hz. Muhammed (s.a.v)'in bazı uygulamaları kendisine münhasır kıldığı görülür. Mesela Resulullah, Mekke'nin Harem bölgesinde yasaklanan fiilleri sayarken kendisinin bu yerde savaştığını söyleyerek aynı şeyi isteyebileceklere karşı Allah'ın bu izni Fetih Günü kısa bir süre için yalnız kendisine verdiğini belirtmiş ve ardından Harem'in eski statüsüne döndüğünü bildirmiştir. (Buharî, İlim 37) İbn Hacer, söz konusu hadisten çıkarılan hükümleri açıklarken bu fiilin Hz. Muhammed (s.a.v)'in hasaisinden olduğunu, ayrıca ona has bazı imtiyazların bulunduğunu ispat ettiğini kaydetmektedir. (Fethu'l-barî, I, 199) Hasais müellifleri Hz. Muhammed (s.a.v)'e münhasır kılınan ilahî hüküm ve lütufları genellikle farzlar, haramlar, mubahlar ve sadece ona lütfedilen üstünlükler olmak üzere dört grup halinde incelemişlerdir. Yalnız Hz. Peygamber'e münhasır kılınan FARZLAR şunlardır: Kuşluk, vitir ve teheccüd namazlarını kılmak, kurban kesmek, misvak kullanmak, hilim sahibi insanlarla istişare etmek, sayıca çok olsa bile düşmana karşı koymak, borçlu olarak vefat eden Müslümanların borçlarını ödemek, başladığı bir nafile ibadeti yarım bırakmamak, kötülüğü en uygun şekilde bertaraf etmek. Bunlar Müslümanlara da tavsiye edilmekle beraber Hz. Muhammed (s.a.v)'e farz kılınmıştır. Sadece Hz. Peygamber'e HARAM kılınan hususlar şöylece özetlenebilir: Zekat almak, gerektiği halde savaşa girmekten çekinmek, dünya malına göz dikmek, (Hicr 88) sanığın suçluluğunu ispat ve ilan etmeden gizlice cezalandırılmasını emretmek, yaptığı iyiliği çok görerek başa kakmak. (Müddessir, 74/6) Dünya malına göz dikmek ve yapılan iyiliği başa kakmak Müslümanlar için de hoş görülmemekle birlikte bunlar Kur'an-ı Kerim'de Hz. Muhammed (s.a.v) için haram derecesinde yasaklanmıştır. Resul-i Ekrem'e has bazı MUBAHLAR şunlardır: İftar etmeden peşi peşine birkaç gün oruç tutmak (savm-ı visal), ganimet malları taksim edilmeden önce onların içinden dilediğini almak, ganimet mallarının ve gayri müslimlerden alınan vergilerin beşte birini istediği gibi kullanmak (bk. Enfal, 8/41; Haşr, 59/7), Mekke'ye ihramsız girebilmek, vefatından sonra malının varislerine miras olarak kalmaması, yaygın olan kanaate göre kendini ve çocuklarını ilgilendiren konularda hüküm verebilmesi (zira peygamberler masum olduğundan onların taraf tutması düşünülemez), uyumakla abdestinin bozulmaması. Hz. Muhammed (s.a.v)'e has mubahların bir kısmı da onun evlenmesiyle ilgilidir. Dört hanımdan fazlasını bir nikah altında bulundurmak, kendisini Resulullah'a adayan bir kadınla mehir vermeksizin evlenebilmek (bk. Ahzab, 33/50), ihramda iken nikah akdedebilmek, ona tanınan imtiyazlardandır. Hanımlarından dilediğini yanına almasına izin veren ayeti (Ahzab, 33/51) onlar arasında nöbetle dolaşması şeklinde anlayanlara göre Hz. Muhammed (s.a.v)'in dilediği eşinin yanında daha fazla kalmaya hakkı vardır. Bununla beraber Resulullah hayatı boyunca hanımları arasında adil davranmıştır. Bazı fiillerin sadece Hz. Muhammed (s.a.v)'e mubah kılınmasının sebebi, Allah'ın ona tanıdığı yetkilerin genişliğini göstermek ve bu mubahların diğer insanların aksine Resulullah (asm)'a itaatten alıkoymadığına dikkat çekmektir. Hz. Peygamber'e lütfedilen ÜSTÜNLÜKLER: Hz. Muhammed (s.a.v)'e lütfedilen üstünlüklere dair kaleme alınan ve bir "fezailü'n-nebî" edebiyatı oluşturacak kadar çok olan eserlerin bir kısmı Resulullah (asm)'ın diğer peygamberlerden üstünlüğünü konu edinmiş, bir kısmı da onun insanlardan, cinlerden, meleklerden ve bütün yaratıklardan üstün olduğu hususunu ele almıştır. Fezail müellifleri, Hz. Muhammed (s.a.v)'in bu üstünlüklerini kanıtlayabilmek için öncelikle ayetlerden deliller getirmişlerdir. Kur'an-ı Kerîm'de, peygamberlerden bir kısmının bir kısmına üstün kılındığı ve bazılarının derecelerinin yükseltildiğinin bildirilmesinden (Bakara, 2/253; lsra, 17/55) Allah nezdindeki konumlarının farklı olduğu sonucu çıkarılmış, Resulullah (asm)'ın alemlere rahmet olarak gönderildiğini (Enbiya, 21/107), kavminin içinde bulunduğu sürece Allah'ın onlara azap indirmeyeceğini (Enfal, 8/33) beyan eden ayetlerden de onun bütün peygamberlerden üstün olduğu neticesine varılmıştır.
Kur'an'da Hz. Peygamber'in faziletine delalet eden birçok ayet vardır: Allah'ın diğer peygamberlerden, Hz. Muhammed (asm)'e inanıp ona yardım edeceklerine dair söz alması (al-i İmran, 3/81), Hz. Muhammed (s.a.v) ile konuşanların seslerini yükseltmelerinin yasaklanması (Hucurat, 49/2), öteki peygamberlere hem Allah Teala hem de ümmetleri kendi isimleriyle hitap ettikleri halde (Bakara, 2/35; Maide, 5/110; Hud, 11/32; Meryem, 19/12), Allah'ın Hz. Muhammed (asm)'e ismiyle değil "Ey Nebî" (Enfal, 8/64; Ahzab 33/1), "Ey Resul" (Maide, 5/67; Talak, 65/1) gibi sıfatlarla hitap etmesi, sahabîlerin birbirlerine seslendikleri gibi Resulullah (asm)'a seslenmelerinin menedilmesi (Nur, 24/63), Kur'an'da sadece Hz. Muhammed (asm)'in hayatına yemin edilmesi (Hicr, 15/72) onun faziletleri olarak kabul edilmiştir. Diğer peygamberlerin yalnız kendi ümmetlerine gönderilmesine karşılık Hz. Muhammed (s.a.v)'in bütün insanlığa hitap etmesi de (Araf, 7/158; Enbiya, 21/107; Sebe', 34/28) onun daha faziletli olduğuna bir delildir. Ehl-i sünnet alimlerinin tamamına yakın kısmı Hz. Muhammed (s.a.v)'in bütün meleklerden üstün olduğu görüşündedir. (bk. Nebhanî, el-Feza'ilü'l-Muhammediyye, s. 68-70). Resulullah (s.a.v)'in faziletlere dair eserlerde ondan bahseden ayetlerin hemen hemen tamamı üzerinde durulmuş olmakla birlikte, konuyla ilgili görülen yüzü aşkın ayetin hepsinin Hz. Muhammed (s.a.v)'in üstünlüğünü ele aldığını söylemek güçtür. Ancak bu ayetlerde ona eza vermenin yasaklanması, kendisine salat ve selam getirmenin ve itaatin emredilmesi, insanlığa gözetleyici, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderildiğinin bildirilmesi, Resulullah (s.a.v)'in ümmetine, ümmetinin ona nasıl davranacağının açıklanması onun üstünlüğünün işaretleri olarak değerlendirilebilir. (Bu ayetler için bk. Nebhanî, s. 45-73) Önceki mukaddes kitaplarla bunların etrafında oluşan Ehl-i kitap kültüründe Hz. Muhammed (s.a.v)'in sıfatlarından bahseden bölümler de onun üstünlüğüne delil teşkil etmiştir. Bu sıfatların nelerden ibaret olduğunu, genellikle Ehl-i kitap'tan Müslüman olan sahabîlerin rivayetlerinde görmek mümkündür. Bunlar Hz. Muhammed (s.a.v)'i kaba ve haşin davranmayan, çarşı pazarda bağıra çağıra dolaşmayan, kötülüğe kötülükle karşılık vermeyen, affedici ve mütevekkil bir kul olarak tanıtır. (bk. Ahmed Hicazî es-Sekka, Kahire, 1977) Resul-i Ekrem'in üstünlüğüne temas eden hadisleri, dünyaya ve ahirete ait üstünlükleri ele alanlar olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür. Dünyevî üstünlükleriyle ilgili RİVAYETLER fazla değildir. Bunların en meşhuru, önceki peygamberlere verilmeyen beş özelliğin Resulullah (asm)'a verildiğine dair rivayettir. (Buharî, Teyemmüm 3, Salat 56; Müslim, Mesacid 3) Buna göre Hz. Muhammed (s.a.v)'e bir aylık mesafeden düşmanlarının kalbine korku salma özelliği verilmiş, yeryüzü namazgah, temiz ve temizlik sebebi kılınmış, ganimetler ona helal sayılmış, diğer nebiler sadece kendi kavimlerine gönderildiği halde o bütün insanlığa peygamber olarak gönderilmiş ve kendisine şefaat etme hakkı tanınmıştır. Başka bir rivayette, bu özelliklerin yanında kendisine az sözle çok mana ifade etme (cevamiu'l-kelim) kabiliyeti verildiği ve rüyasında yeryüzü hazinelerine ait anahtarların getirilip önüne konulduğu bildirilir. Hz. Muhammed (s.a.v)'in dünyaya ait üstünlüklerinden biri de en temiz ve en şerefli bir soydan gelmesidir. Bunu çeşitli ifadelerinde belirten Hz. Muhammed (s.a.v) (Müsned, II, 373; Buharî, Menakıb 23) soyunun hep meşru evliliklerle süregeldiğini söylemiştir. (Süyutî, Hasais, I, 37) Onun bu üstünlüğü, kendisinden sonra neslini sürdüren Ehl-i beyt ile devam etmiştir. Allah Teala'nın Ehl-i beytten, pisliği giderip onları tertemiz kılmayı arzu ettiği (Ahzab, 33/33), Resulullah (asm)'a malın kiri sayılan zekatı ve sadakayı yasakladığı, buna karşılık ganimetlerin beşte birini kendisine ve Resulüne ayırdığı (Enfal, 8/41; Haşr, 59/7) dikkate alınınca, Hz. Muhammed (s.a.v)'in asalet ve temizliğin zirvesinde olduğu anlaşılır. Son peygamber Hz. Muhammed (asm)'in kıyamete kadar devam etmek üzere getirdiği İslamiyet'in en mükemmel din olması gerekir. Ayrıca Hz. Muhammed (s.a.v), dinlerin topluma kazandırmaya çalıştığı iyi ve güzel ahlakı tamamlamak, sözleri ve fiilleriyle onu temsil etmek amacıyla gönderildiğini açıklamıştır. (Müsned, II, 381; Muvatta, Hüsnü'l-huluk 8) Şüphe yok ki bu üstün görevi yerine getirebilmek için güzel ahlakın doruk noktasında bulunmak gerekir. Bu sebeple Resulullah (asm) en üstün ahlak ve faziletlerle donatılmıştır (Kalem, 68/4). Bunların yanında Kur'an-ı Kerîm'de Hz. Muhammed (s.a.v)'in müminlere kendi canlarından, dolayısıyla öz babalarından daha yakın ve daha müşfik olduğu ifade edilmiş ve eşleri de bütün Müslümanların anneleri olarak nitelendirilmiştir. (Ahzab, 33/6, 53) Resul-i Ekrem'e ahiret hayatında verilen üstünlükler ise pek çoktur. Allah'ın Hz. İbrahim (as)'i dost edinmesini (Nisa, 24/125), Musa (as)'ya hitap ederek konuşmasını (Nisa, 4/164), İsa (as)'nın Allah'ın kelimesi ve ruhu olmasını (Nisa, 4/171), Hz. Adem (as)'in Allah nezdinde seçilmiş bir kul vasfı taşımasını hayret verici bulan bazı sahabîlere Resulullah (asm) bunların hepsinin doğru olduğunu söylemiştir. Ancak kendisinin de Allah'ın habibi olduğunu, kıyamet gününde Adem (as)'in ve diğer peygamberlerin kendisinin dununda bir mevkide bulunacağını, hamd sancağını kendisinin taşıyacağını, ilk defa kendisinin şefaat edeceğini, cennetin kapı halkalarını ilk önce kendisinin hareket ettireceğini, Allah'ın ilk defa kendisini içeri alacağını, beraberinde de müminlerin fakirlerinin bulunacağını ve Allah katında öncekilerin ve sonrakilerin en değerlisinin kendisi olduğunu belirtmiş, bu özelliklerin her birinin sonunda, "Bunu övünmek için söylemiyorum." cümlesini tekrarlamıştır (Darimî, Mukaddime 8; Tirmizî, Menakıb 1). Ayrıca Hz. Muhammed (s.a.v), kabirden ilk defa kendisinin çıkacağını, kimsenin konuşmaya cesaret edemeyeceği o dehşetli günde, bütün insanlar adına konuşup huzur-ı İlahîde onların dertlerini anlatacağını, arasat meydanındaki vakfenin uzayıp insanların alabildiğine bunalacağı kıyamet gününde, hesabın başlaması için kendisinin şefaat edeceğini, ümitsizliğe düştükleri zaman şefaatinin kabul edildiğini onlara müjdeleyeceğini bildirmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v) ve ümmeti dünyada son peygamber ve son ümmet olmakla beraber, ahirette en önde bulunacaklardır. (Buharî, Cuma 1, 12; Müslim, Cuma 19. 21) Hz. Muhammed (s.a.v)'in ahiretle ilgili faziletleri arasında şefaat hakkı önemli bir yer tutar. Her peygamberin kabul edilmiş bir duası olduğunu söyleyen Resulullah (asm), kendi duasını kıyamet gününde ümmetine şefaat etmek için sakladığını haber vermiştir. (Müslim, İman 335).