Peygamber Efendimizin peygamber oluşu ve mekke dönemi

Konusu 'Hz.Muhammedin hayatı' forumundadır ve Beyza tarafından 15 Ocak 2014 başlatılmıştır.

  1. Beyza

    Beyza Moderatör

    Hz Muhammed peygamber oluşu ve mekke dönemi

    Bütün insanlık kara bir cehalet, akla hayale gelmez sapıklıklar içinde yüzüyordu. Akıl sahipleri ve tevhid inancı içinde olan çok az bir gurup insan, alemi aydınlatacak hakikat güneşinin yakında doğacağını anlıyorlar, söylüyorlar ve dört gözle bekliyorlardı. Mekke'de bulunan tevhid inancına sahib Hanifler de, Hıra Dağı, (diğer adılya Nur Dağı)'ndaki özel yerlerine, mağaralara çekilip Allahü Teala'ya ibadet ile uğraşıyorlardı.

    Peygamber Efendimiz (s.a.v) da Ramazan ayı gelince, yanına zeytin, su ve kuru ekmekten meydana gelen azığını alır, orada inzivaya çekilir, Allahü Teala'ya ibadete dalardı. Bu ibadeti, olanlardan ibret almak, hakikati düşünmek, iç aleminde murakabeye varmak şeklinde oluyordu.

    Peygamber Efendimiz (s.a.v) 40 yaşına girdiği zaman kendisine Nebilik, 43 yaşında ise Rasüllük geldi. Nebilik doğru rüyalarla başlamıştı ki, altı ay müddetle rüyasında gördükleri aynen çıkıyordu.

    Miladi 610 yılının Ramazan ayında yine böyle Hıra Dağına çekildiği sırada, ayın 17'sine rastlayan Pazartesi gecesi seher vaktinde, bulunduğu mağaranın içinde bir ses ve bir nurla irkildi, dehşete kapıldı. Allahü Teala tarafından kendisine gönderilen Melek, Cebrail Aleyhisselam ilk vahyi getiriyor, Alak Suresi'nin ilk ayetleri olan "Allah'ın ismiyle oku!" emrini bildiriyordu. Hazreti Cibril bu ilk gelişinde, Fahri Kainat Efendimize okumayı, abdest almayı ve namaz kılmayı öğretti.Duydukları karşısında, Peygamber Efendimiz (s.a.v) tebrik etti. Kendisinin peygamberlikle vazifelendiğini, başına gelecek güçlükleri anlattı. Ancak Peygamber Efendimiz (s.a.v) İslam'a çağırma zamanına yetişemeden öldüğü için, O'na yardımcı olmak emeline kavuşamadı.Yüce Allah Efendimiz (s.a.v) yavaş yavaş mukaddes vazifesine alıştırdıktan sonra, üç sene geçince Hazreti Cibril gelerek ilahi emirleri anlatma ve azabdan korkutma vazifesine başlamasını bildirdi. Bundan sonra Cebrail Aleyhisselam 23 sene boyunca Kur'an ayetlerini, ilahi emirleri getirmeye devam etti Peygamber Efendimiz (s.a.v) büyük vazifesi de, 13 senesi Mekke'de, 10 senesi de Medine'de olmak üzere yaklaşık 23 yıl devam etti.

    Peygamber Efendiimiz (s.a.v) ilk üç sene insanları el altından, gizliden gizliye islam Dinine girmeye, putları terketmeye çağırıyordu. Hazreti Ebu Bekir başta olmak üzere diğer müminler de O'na yardımcı olmaya çalışıyorlar, dostlarını, yakınlarını bu hak dine davet ediyorlardı. Bu üç sene içerisinde müslümanların sayısı 30'u biraz geçmişti. İbadetlerini ise evlerinde, gizli yerlerde yapabiliyorlar, Mescid-i Haram'a girip dua edemiyorlardı. Kur'an ayetlerini ve hükümlerini öğrenmeleri de yine gizlilikle yürüyordu. Sahabilerin meydana çıkma isteği karşısında, Peygamber Efendimiz (s.a.v) henüz az olduklarını söylüyordu.

    Şuara Suresi'nin 214 ila 216'ncı ayetlerinin gelmesiyle en yakınlarından başlayarak Allah'ın azabıyla korkutma emri bildirilince, Peygamber Efendimiz (s.a.v) akrabasını topladı. Putları terketmeleri-ni Allahü Teala'ya ibadette bulunmalarını, iyilikleri ve kötülükleri anlattı. Peygamberimizin karşısına ilk çıkan amcası Ebu Leheb oldu. Nitekim, Allahü Teala'nın emirlerini bildirmek için Mekke halkını Safa tepesine topladığında; kendisinden şimdiye kadar bir yalan duyup duymadıklarını, şu tepenin arkasında bir düşman ordusu bulunduğunu haber verse inanıp inanmayacaklarını sormuş, kendisine "Emin" lakabını verdikleri kimseye elbette inanacaklarını, ondan hiç bir yalan duymadıklarını söyleyen insanlar, O'nun Peygamberliğini bildirip iman etmeleri teklifine bir şey diyememişlerdi. Ebu Leheb ise yine küstahlığını gösterip hakaret etmeye kalkışmış, karısıyla kendisi hakkında Tebbet Suresi'nin nazil olmasına sebep olmuştu.

    İslam'ın altıncı yılına rastlayan Miladi 615 senesinde, Peygamber Efendimiz (s.a.v) sahabilerinin bir kısmı ile Hazreti Erkam'ın evine taşınmış, bu saadetti hane "Dar-ı Erkam" adı ile İslam'da çok mühim bir yer tutmaya başlamıştı. Müslümanlar, artan eziyet ve işkence karşısında ibadetlerini serbestçe yapabilecekleri ve yaşayacakları bir yere hicret, göç etmek için Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin istediler. Kendilerine Habeş diyarına hicret için müsaade verildi ve hayır dualarla yolcu edildiler.

    İslam'ın altıncı yılı, Miladi 616 senesinde Ebu Talib'in oğlu Hazreti Cafer Tayyar başkanlığında 83 erkek, 21 kadından meydana gelen 104 kişilik bir mümin topluluğu daha Habeşistan'a hicret etmişlerdi. Müslümanlar Habeş hükümdarı Ashame tarafından çok iyi karşılandılar ve her hususta yardım gördüler. Mekke kafirleri ise, onların iyi halde olduklarını öğrenmişler; orada da kuvvet bulmasınlar diye elçiler göndererek, kendi vatandaşları olan bu insanların geri verilmesini istemişlerdi. İsa Aleyhisselamın şeriatı üzere tevhid inancında olan Ashame ise, müminlerin verdiği güzel ve mantıklı cevablardan da kuvvet alarak Kureyşlilerin isteklerini kabul etmemişti. Habeş Hükümdarının bu sıkıntılı devirde, gösterdiği yakınlıkla İslam'a ve insanlığa büyük hizmeti geçmiştir.

    Bu duygulandırıcı manzara karşısında, yaptıklarından utanan ve pişman olan Ömer, okuduklarını getirmelerini istedi. Kendisine Taha ve Hadid Suresi ayetlerini getirip okudular. Kur'an-ı Kerim'in hakikatleri ve güzelliği karşısında kalbi yumuşayan ve küfür düşüncelerini dışarı fırlatan Ömer, Fahri Kainat Efendimize götürülmesini istedi.

    Miladi 616-619 yıllarında devam eden bu sıkıntılı hayat sırasında, sadece haram aylardaki yumuşaklıktan faydalanarak ihtiyaçlar sağlanıyordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v) da hak yola çağırma vazifesini ancak bu aylarda yapabiliyordu. Bu üç senelik zaman içerisinde de pek çok mucizeler meydana geldi. Birçok kimseler imanla şereflendi. Ahidnameyi yazan Mansur b. ikrime adındaki kafirin elleri kurudu.

    Birinci Akabe biatından sonra, İslam'ın 12'nci, miladın 621'inci yılında Receb ayının 27'nci, Cuma gecesinde Mi'rac Mucizesi meydana geldi. Yükseğe çıkmak, yücelmek ve gece vakti yol almak manalarından dolayı İsra ve Miraç adıyla anılan bu büyük hadisede pek çok sırlar ve lütuflar vardır. İsra Suresi ayetlerinde bu mucize bildirilmektedir.

    Cebrail Aleyhisselam, Allahü Teala'nın emriyle bir gece, Peygamber Efendimiz (s.a.v) Mescid-i Haram'dan alıp Mescid-i Aksa'ya getirdi. Oradan da göklere çıkarıp gezdirdi. Buralarda peygamberlerle karşılaştı ve tanıştı. Hiç bir peygambere nasib olmayan nice alemler ve hakikatlere ulaştı. Allahü Teala'nın dilediği yere kadar vardı, neler gördü, neler...

    Mi'rac gecesinde o zamana kadar sabah ve akşam iki vakit olarak kılınan namaz beş vakite çıkarıldı. Bakara Suresi'nin sonu olan amenerrasulü ayetleri ile Allahü Teala'ya ortak koşanların dışında bütün müminlerin Cennete girecekleri müjdeleri gibi hediyeler verildi. Efendimiz bütün bu hakikatlere çok kısa bir zamanda ruh ve cesediyle beraber erip döndü.

    Kafirlerin işkence ve baskıları son hadde ulaştığı bir sırada, müminlerin Medine şehrine hicret etmelerine izin verildi. Böylece Peygamberliğin 14'üncü yılında iman ehli, birer, ikişer, küçük gruplar halinde Mekke'den ayrılmaya başladılar. Allah yolunda uğradıkları zulüm ve cefadan dolayı, mallarını, mülklerini, yakınlarını terkederek yine Allah rızası için memleketlerinden göç ediyorlardı.

    Müminlerin hicreti, Medine'li müslümanlarla son Akabe biatı sırasında Zilhicce ayında kararlaştırılmıştı. Miladi 622 yılının Nisan ayına rastlayan Muharrem ayı başlarında da hicret için izin çıkmıştı. Kureyş kafirleri, düşman oldukları kimselerin aralarından ayrılmalarını istemekle beraber, bir taraftan da endişeleniyorlardı. Onun için istemedikleri insanların çıkıp gitmelerinde bile düşmanlıktan geri kalmıyorlardı. Kafirlerin zararından korunmak için bütün müminler gizlice göç ederlerken, Hazreti Ömer kılıcını kuşanmış bir halde Kabe'yi tavaf ettikten sonra, din düşmanlarına meydan okuyarak yola çıktı. Kendisine kimse karşılık vermeye cesaret edemedi.meydana geldi. Nihayet İslam'ın 13'üncü senesi Rebiulevvel ayına rastlayan Miladi 17 Temmuz 622 tarihinde, Mekke'den çıkıp 13 günlük yolu 8 günde alarak Medine'ye hicret eden Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve en yakın dostu, Kuba köyüne ulaştı. Peygamber Efendimiz (s.a.v) gelmesini her gün güneşin altında dört gözle bekleyen ve bunun için yollara dökülen müminler, yüksek bir kuledeki yahudinin "Beklediğiniz zat geliyor!" diye bağırmasıyla sevince boğuldular. Medine adeta bayram yerine döndü. Hep beraber Peygamber Efendimiz (s.a.v) karşıladılar. Aynı günün akşamı Medine'liler Peygamber Efendimiz (s.a.v) büyük bir sevgi ile karşıladılar, bayram yaptılar. Kendisini ve O'na inanarak hicret edenleri başlarına tac ettiler. Peygamber Efendimiz (s.a.v) müsafir etmek için yarışa girdiler. Efendimiz (A.S) ise, hiçbirini kırmamak için devesini serbest bıraktı. DevesininHazreti Halid b. Zeyd Ebu Eyyub Ensari'nin evinin yanına çökmesiyle, yedi ay onun evinde müsafir kaldı.