Hz. Muhammed'in Şefkat ve Merhameti Efendimiz (s.a.v.) şefkatli ve merhametli bir insan olarak vasıflandırılmıştır. Şefkat ve merhamet, birbirine yakın anlamlar ifade eden iki kelimedir. Cenab-ı Allah, Peygamber Efendimizin bu vasfıyla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: Andolsun, içinizden size öyle bir Peygamber geldi ki, sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size düşkün, müminlere şefkatli, merhametlidir. " (Tevbe 128) Peygamberimiz (s.a.v) ümmeti hakkında son derece şefkatli ve merhametli idi. ümmeti hakkında daima kolaylık tarafını seçerdi. Namazda iken bir çocuğun ağladığını işitse, ona acıyarak namazını hafifce kılar, çocuğun sesini durdurmak isterdi. Hele Hakdan kaçınanların hallerine pak acı duyar, iyi halekavuşmalarına dua ederdi. O büyük peygamberin, o kutsal varlığın merhameti yalnız insanlara değil, hayvanlara, ağaçlara, ekinlere de şamil idi. Mu'te savaşında bulunacak olan İslam ordusuna hitaben şu anlamda öğütler vermişti: Yüce Allah'ın adına anarak onun ve sizin düşmanlarınızla savaşınız. Fakat gideceğiniz yerlerde dünyadan çekilmiş rahibler göreceksiniz.Onlara asla dokunmayınız. Kadınlar ile çocuklara şefkatle muamele ediniz hurma ağaçlarını kesmeyiniz, evlerini yıkmayınız." merhametin ne güzel bir tezâhürüdür. Câbir bin Semure (r.a) çocukluğuna âit bir hâtırasını şöyle anlatır: "Ben Rasûlullah(s.a.v) ile birlikte öğle namazını kıldım. Sonra Efendimiz âilesinin yanına gitmek üzere çıktı. Ben de O’nunla beraber çıktım. Derken bâzı çocuklar Rasûlullâh (s.a.v.)’i karşıladılar. Peygamber Efendimiz onların yanaklarını birer birer sıvazlamaya başladı. Sıra bana gelince benim yanağımı da sıvazladı. Onun elinde hoş bir serinlik ve güzel bir koku hissettim. Sanki mübârek elini bir attar sepetinden çıkarmıştı.” (Müslim, Fedâil, 80) Çocuğu ağladığında annenin zor duruma düşmemesi ve bir an önce ona bakması için namazdaki kıraati kısa tutması[44], pek çok geceyi gözlerinden yaşlar akıtarak ve ümmetine duâlar ederek geçirmesi, bütün ömrünü insanların cehennemden kurtulabilmesi için fedâ etmesi, O’nun şefkatinin en derin ve hassas nişâneleridir. Yine Allah Rasûlü (s.a.v)’in merhameti, ölülere kadar uzanırdı. Ölü için en büyük endişe, onun arkada bıraktığı ve ödeyemeden gittiği kul haklarıdır. Allah Rasûlü (s.a.v) cenâze namazı kıldıracağı zaman, mevtânın üzerinde kul hakkı olup olmadığını sorar, ödeninceye kadar cenâze namazını kıldırmazdı. (Buhârî, Ferâiz, 4, 15, 25; Müslim, Ferâiz, 14; Tirmizî, Cenâiz, 69/1069; Nesâî, Cenâiz, 67) Ölülerin kul hakkı ile kabre girmesi, Allah Rasûlü (s.a.v) ’i çok endişelendirirdi. Çünkü O, büyük bir şefkat ve merhamet peygamberi idi.