Peygamber efendimiz nasıl tefekkür ederdi

Konusu 'Hz.Muhammedin hayatı' forumundadır ve Lasey tarafından 19 Kasım 2017 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    PEYGAMBER EFENDİMİZ NASIL TEFEKKÜR EDERDİ?

    Kulluğun ehemmiyetli vazifelerinden biri de “Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istendim” buyuran Allah Azze ve celle'yi, Kur’an-ı Kerim ve kainat kitabı ışığında tefekkür etmektir. Peki ümmetine her yönde kılavuzluk yapan Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) nasıl tefekkür ederdi?

    PEYGAMBERİMİZ SÜKUTU VE TEFEKKÜRÜ ÇOK SEVERDİ

    Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v), sükutu ve tefekkürü çok severdi. Nübüvvetine yakın zamanlarda halvet ve inzivaya çekilmeyi daha çok arzu eder olmuştu. Mekke-i Mükerreme’ye yaklaşık 5 km uzaklıktaki Hira Mağarası’na giderek orada günlerce kalırdı. O’nun bu inzivadaki ibadeti; tefekkür etmek, atası İbrahim gibi göklerin ve yerin melekutundan ibret almak ve Kabe’yi seyretmekti.

    Cenab-ı Hak, bu şekilde Resul-i Ekrem Efendimiz’i (s.a.v) mukaddes vazifeye hazırlıyordu. O günlerde kainat ve onun Halık’ı hakkında tefekkür eden Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v), daha sonraki hayatında da daima tefekkür halinde idi.

    Tefekkür Gibi İbadet Yoktur

    Hind bin Ebi Halet şöyle der: “Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v), sürekli hüzünlü ve daima düşünceli idi. Onun için rahatlık söz konusu değildi. Lüzumsuz yere hiç konuşmazdı. Sükutu, konuşmasından daha uzun sürerdi. Söze başlarken de, sözü bitirirken de hep Allah’ın ismini zikrederdi…” (İbn-i Sa’d, I, 422-423)

    Nitekim Resul-i Ekrem Efendimz (s.a.v), ümmetini tefekküre teşvik sadedinde şöyle buyurmuştur: “Rabbim bana sükûtumun tefekkür olmasını emretti.” (İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, XVI, 252/5838)

    “Tefekkür gibi ibadet yoktur.” (Beyhakî, Şuab, IV, 157; Ali el-Müttakî, XVI, 121)

    “Dünyada misafir gibi olun! Mescidleri ev ittihaz edinin!. Kalplerinizi rikkate alıştırın! Çok tefekkür edin ve çok ağlayın! Nefsanî arzularınız sizi değiştirmesin!..” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 358)

    Yine Allah Rasûlü Hazret-i İbrahim’e indirilen on suhuf’tan şunları nakleder: “Akıl sahibinin belli saatleri olmalıdır: Vaktinin bir kısmını Rabbine dua ve münacata, bir kısmını Yüce Allah’ın sanat ve kudretini tefekküre, bir kısmını geçmişte işlediklerini muhasebe etmeye ve gelecekte yapacaklarını planlamaya, bir kısmını da helalinden maîşetini kazanmaya ayırmalıdır.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 167; İbn-i Esîr, el-Kamil, I, 124)