Peygamber Efendimiz Miraç’a nasıl çıktığını anlatan hadis-i şerifler

Konusu 'Hz.Muhammedin hayatı' forumundadır ve Lasey tarafından 5 Aralık 2018 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    İsra hadisesiyle Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürülen Peygamber Efendimiz’e, buradan semavata uruc etme, yani Miraç şerefi bahşolundu. Gerçekten, Mescid-i Aksa’ya varan Hazret-i Peygamber buradan Hazret-i Cebrail’in rehberliğinde “Sidretü’l-Münteha”ya kadar çıktı.

    Kainatın Efendisi Sertac-ı Enbiya -aleyhissalatü vesselam- Efendimiz bu hadiseyi şöyle anlatırlar:

    “−Ben Kabe’nin Hatim kısmında uyku ile uyanıklık arasında idim… Yanıma merkepten büyük, katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak’tı. Ön ayağını gözünün gördüğü en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril -aleyhisselam- beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi.

    −Gelen kim? denildi.

    −Cibril! dedi.

    −Beraberindeki kim? denildi.

    −Muhammed -aleyhissalatü vesselam- dedi.

    −Ona Miraç daveti gönderildi mi? denildi.

    −Evet! dedi.

    −Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir! denildi ve kapı açıldı.

    Kapıdan geçince, orada Hazret-i adem -aleyhisselam-’ı gördüm.

    −Bu babanız adem’dir! O’na selam ver! denildi.

    Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra bana:

    −Salih evlat hoş geldin, salih Peygamber hoş geldin!” dedi.

    Sonra Hazret-i Cebrail beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Burada Hazret-i Yahya ve Hazret-i isa -aleyhimesselam- ile karşılaştım. Onlar teyzeoğullarıydı.

    Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı ve orada Hazret-i Yusuf -aleyhisselam- ile karşılaştık. Dördüncü kat semada Hazret-i İdris -aleyhisselam- ile, beşinci kat semada Harun -aleyhisselam- ile, altıncı kat semada ise Hazret-i Musa -aleyhisselam- ile karşılaştık.

    −Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin! dedi.

    Ben onu geçince, ağladı. O’na:

    –Niye ağlıyorsun? denildi.

    −Çünkü, benden sonra bir delikanlı Peygamber oldu, O’nun ümmetinden Cennete girecek olanlar, benim ümmetimden Cennete girecek olanlardan daha çok! dedi.[1]

    Sonra Cebrail beni yedinci semaya çıkardı ve İbrahim -aleyhisselam- ile karşılaştık.

    Cebrail -aleyhisselam-:

    −Bu, baban İbrahim’dir; ona selam ver! dedi.

    Ben selam verdim; O da selamıma mukabele etti. Sonra:

    −Salih oğlum hoş geldin, salih peygamber hoş geldin! dedi.

    Daha sonra bana:

    −Ya Muhammed! Ümmetine benden selam söyle ve onlara Cennetin toprağının çok güzel, suyunun çok tatlı, arazisinin son derece geniş ve dümdüz olduğunu bildir. Söyle de Cennete çok ağaç diksinler. Cennetin ağaçları “Sübhanallahi ve’l-hamdü lillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber!” demekten ibarettir. dedi.

    Sonra Sidretü’l-Münteha’ya çıkarıldım. Bunun meyveleri (Yemen’in) Hecer testileri gibi iri idi, yaprakları da fil kulakları gibiydi.

    Cebrail -aleyhisselam- bana:

    −İşte bu, Sidretü’l-Münteha’dır! dedi.”

    Burada dört nehir vardı: İkisi batıni nehir, ikisi zahiri nehir.

    –Bunlar nedir, ey Cibril? diye sordum.

    Cebrail -aleyhisselam-:

    –Şu iki batıni nehir, Cennetin iki nehridir. Zahiri olanların biri Nil, diğeri de Fırat’tır![2] dedi…” (Buhari, Bed’ü’l-Halk, 6; Enbiya, 22, 43; Menakıbu’l-Ensar, 42; Müslim, iman, 264; Tirmizi, Tefsir 94, Deavat 58; Nesai, Salat, 1; Ahmed, V, 418)

    Sidretü’l-Münteha’da Cebrail -aleyhisselam-:

    “–Ey Allah’ın Resulü! Buradan öteye yalnız gideceksin!” dedi.

    Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    “–Niçin ey Cibril?” diye sordu.

    O da cevaben:

    “–Cenab-ı Hak bana buraya kadar çıkma izni vermiştir. Eğer buradan ileriye bir adım atarsam, yanar kül olurum!..” dedi. (Razi, XXVIII, 251)

    Artık bundan sonraki yolculuğa Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem- yalnız devam etti. Kendisine harikulade tecelliler lutfedildi. Cenab-ı Hakk’ın cemaliyle müşerref oldu.

    Bu yolculuktaki harikuladeliklerin layıkıyla ifadeye dökülmesi, hayal ötesi bir hakikati, beşer idrakinin çerçevesine sığdırmaya çalışmak gibi zor bir keyfiyettir. Hakikati ve asıl mahiyeti Allah ile O’nun Habibi arasında ebedi bir sır olarak kalan muhteşem tecelliler, tamamen “alem-i gayb” şartları dahilinde tahakkuk etmiştir.


    [1] Hazret-i Musa -aleyhisselam-’ın ağlaması hasetten kaynaklanan bir durum değildir. Elde edemediği bir kemal haline hüzünlenmesi sebebiyledir.

    [2] Bir görüşe göre Nil ve Fırat nehirlerinin Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tarafından cennette müşahede edilmesinin manası şudur:

    İslam’ın nuru yeryüzüne yayılacak; İslam, Nil ve Fırat havzasındaki bereketli topraklara hakim olacak, o bölgeler İranlıların ateşperestliğinden ve Bizans’ın teslis inancından kurtulacaktır. Bu vadinin ahalisi nesiller boyu tevhidin sancaktarlığını yaparak İslam’a hizmet edecektir.
     
    Son düzenleme: 17 Mart 2019