ömer seyfettin kaşağı hikayesi özeti

Konusu 'İslam büyüklerinin hayatları' forumundadır ve Lasey tarafından 13 Ekim 2015 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    Kaşağı Kitap Konusu;

    Ömer Seyfettin’in yazdığı bu kitapta, küçük bir çocuğun kardeşine attığı iftira, ve sonrasında gelen büyük bir pişmanlık anlatılıyor. Bu başarılı kitabı okurken, içiniz burkulacak, sonrasında ise büyük bir ders alacaksınız…

    Kaşağı Özeti;


    Annem, İstanbul’a gittiği için küçük kardeşim Hasan, Dadaruh ve ben çok güzel vakit geçiriyorduk. Dadaruh babamın seyisiydi. Her sabah erkenden atların yanına giderdik. Atlara bayılıyorduk. Dadaruhla birlikte atlarla gezintiye çıkmak, sırtlarında dolaşmak çok zevkliydi. En eğlencesi ise kaşağı ile onları tımarlamak. Dadaruh onları o kadar güzel tımarlardı ki; tık… tıkıı… tık…

    Hep özenmişimdir o tımarlama işine. Her seferinde Dadaruh’a ben de yapacağım, ben de istiyorum diye tuttursam da Dadaruh hep aynı şeyi söylüyordu: Boyun ata erişince sen de yapacaksın, daha çok küçüksün. Birkaç kere beni kucağına alarak yaptırmıştı, fakat onun gibi yapamıyordum, atlar hiç de güzel tepki vermiyordu.

    Bir gün Hasanla Dadaruh gölün kenarına indiler. Fırsat mı o fırsat evde tekken hemen kaşağıyı aramaya koyuldum. Annemin İstanbul’dan getirdiği pırıl pırıl mükemmel kaşağıyı buldum. Hemen atların yanına indim. Karınlarına sürttüm. Ama beceremiyordum. Atlar tepinip duruyorlardı. Fark ettim ki kaşağının dişleri çok sivri, belki acıtıyor olabilir. Duvara sürtmeye başladım. Ama dişlerini mahvettim. Bozuldular, bir şeyler oldu. Çok sinirlendim. Öfkemi neyden çıkaracağımı bilemeyince, hemen az ilerideki çeşmeye koştum. Kaşağıyı yalağın üstüne koyup, irice bir taşla üstüne tüm gücümle vurup parçaladım. Sonra da atıp kaçtı. Artık Dadaruh’un zarar görmemesi için kullanmaya kıyamadığı kaşağı yoktu…

    Babam ertesi sabah erkenden ahıra uğradı, ben yine ahırda yalnızdım. Hasan evde hizmetçiyle duruyordu. Babam çeşmeden geçerken, parçalanmış kaşağıyı gördü. Dadaruh’u çağırdı, ona bağırdı. Dadaruh şaşkındı, bir şey bilmediğini söyledi. Gözler bana dönünce ben de Hasan yaptı diye bir iftira attım. Babam bağırarak Hasanı çağırdı. Kaşağıyı neden kırdın diye bağırdı. Hasan masumca kendini savundu, yapmadığını söyledi. Babam ona sormakta ısrar etti, Hasan da aynı şeyleri tekrarlayınca babam ona hızlı bir tokat attı. Hasan ağlayarak odasına çıktı. Artık dışarı çıkması yasaktı. Eve mahkum kalmıştı. Annem gelse de bir şey değişmedi. En sonunda Hasan üzüntüden ciddi bir hastalığa yakalandı…

    Eve doktor geldi. “Kuşpalazı” diye bir hastalığa yakalandığını söyledi. Ertesi sabah hizmetçimiz Pervin’i ağlarken buldum. Neden ağladığını, kardeşimin iyi olacağını söyledim. “O iyi olmayacak, ölecek!” dedi. Ağlamaya başladım. Benim hatamdı. O gece içim rahat etmedi. İtiraf zamanı gelip çatmıştı. Gece Hasanın yanına gidecektim. Pervin’i uyandırıp olanları anlattım. Sonra da Hasanın yanına gideceğimi söyledim. Uyuyorlar yarın gidersin diyerek göndermedi.

    Ertesi sabah uyanır uyanmaz hemen Hasanın yanına koştum. Ama zavallı, suçsuz kardeşim o gece benim iftiramın açtığı nedenle, ölüme kurban gitmişti…