Cenaze defni üzerinden bir süre geçtikten sonra, orada Kur’an okumak bazı toplumlarda hoş karşılanmıştır. Genellikle Mülk, Vakıa, İhlas, Felak ve Nas sûreleri, sonra Fatiha ile Bakara sûresinin ilk beş ayeti okunur. Sevabı da cenazenin ve diğer müminlerin ruhlarına bağışlanır. Ölünün bağışlanması için dua edilir ve yavaş yavaş cemaat dağılır. Peygamberimiz bir cenaze gömüldükten sonra bunları yapmamakla beraber hemen dönmez, bir müddet mezarı başında bekler ve cemaate şöyle derdi: Kardeşiniz için yüce Allah’tan mağfiret isteyiniz ve kendisine sükûnet vermesini dileyiniz. O şimdi sorguya çekilmektedir. (Ebû Davud, “Cenaiz”, 67-69) Cenaze kabre konduktan ve başında Kur’an okuma da tamamlandıktan sonra, kalabalığın orayı terkedip geride kalan bir kimsenin kabrin başında yüksek sesle ve ölüye hitaben iman esaslarını hatırlatması işleminin adıdır. Peygamberimiz’in “Ölülerinize ‘la ilahe illallah’ telkin ediniz” (Müslim, “Cenaiz”, 1) sözündeki “ölüleriniz” kelimesi, alimlerin çoğunluğu tarafından, “ölmek üzere olanlarınız” şeklinde anlaşılmış ve bunlar telkinin sadece ölüm döşeğindeki hasta için olduğunu, definden sonraki telkinin meşrû olmadığını söylemişlerdir. Bazı Hanefî alimleri ise bu konuda açık bir hüküm bulunmadığını, yani ölü defnedildikten sonra telkin vermenin tavsiye edilmediği gibi yasaklanmadığını ileri sürmüşlerdir. Malikîler’e göre de telkin, ölüm döşeğinde iken verilir; gömüldükten sonra telkin vermek ise mekruhtur. CENAZEDE TELKİN YAPILMASI CAİZ Mİ? Hanefî mezhebinde mükelleflik yaşına girdikten sonra ölen kimsenin mezarı başında telkin verilmesi meşrû görülmüştür. “Telkin yapılmaz”, “Ne yapın denir, ne de yapmayın” diyen Hanefî fıkıhçılar da vardır. Şafiî mezhe- bine ve bir kısım Hanbelî fıkıhçılara göre de, telkin yapılması müstehaptır. Telkin şöyle yapılır: Cenaze defnedildikten sonra iyi hal sahibi bir kimse ölünün yüzüne karşı durur ve ona ismiyle hitaben “Ey falan!” diye üç kez seslenir ve sonra şöyle der: “Üzkür ma künte aleyhi min şehadeti en la ilahe illallah…” “Ey falan! Hayatta iken üzerinde olduğun, benimsediğin şu hususları unutmayasın: Allah’tan başka Tanrı yoktur ve Muhammed O’nun elçisidir. Cennet ve cehennem gerçektir, yeniden diriliş vardır, kıyamet saati kuşkusuz gelecektir. Allah kabirde yatanları yeniden diriltecektir. Yine unutma ki, sen Rab olarak Allah’ı, din olarak İslam’ı, peygamber olarak Muhammed’i, imam olarak Kur’an’ı, kıble olarak Kabe’yi ve kardeş olarak müminleri seçmiş ve bununla mutlu olmuştun. Rabbim olan Allah’tan başka Tanrı yoktur, ben ona dayandım, büyük arşın Rabbi de O’dur.” Bundan sonra üç kere, Ya abdellah, kul la ilahe illallah (Ey Allah’ın kulu, la ilahe illallah de) denilmesi ve bunun ardından üç kere Rabbim Allah, dinim İslam, peygamberim Muhammed’dir. Ey Rabbim, sen onu tek başına bırakma, varislerin en hayırlısı sensin denilmesi adet olmuştur. Umulur ki bu telkinler ölüye yarar sağlar, orada bulunanlara ikaz olur. Bir kimse “Falan zat beni yıkasın, namazımı kıldırsın veya beni kabre koysun” şeklinde vasiyet ederse, bu vasiyeti yerine getirmek gerekmez. Ancak ölünün velisi olan kişi, buna rıza gösterirse bu vasiyet yerine getirilir. Cenazeyi taşımak veya kabri kazdırmak için ücretle adam tutmak caizdir. Bir kimsenin kendisi için kefen alıp hazırlaması caiz olduğu gibi, günümüzde şehirlerdeki carî adete göre aile mezarlığı olarak mezar yeri almak da -genel olarak müslümanlara bir sıkıntı getirmezse- caizdir. Tabii ki aslolan, bir insanın kendisi için kabir hazırlaması değil, kendisini kabir için hazırlamasıdır. CENAZE NE ZAMAN DEFNEDİLİR? Cenazenin gündüzün gömülmesi müstehaptır; gece defnedilmesini mekruh görenler, gecenin ve karanlığın yol açacağı sakıncaları göz önünde bulundurmuşlardır. Başkaca bir sakınca bulunmadığında gece de defin yapılabilir. Ölünün velisi, ölünün gömülmesinin ertesi gününden başlayarak yedinci güne kadar, imkanı ölçüsünde fakirlere sadaka vermeli ve sevabını ölüye bağışlamalıdır. Bu bir sünnettir. Bunu yapamazsa iki rek‘at namaz kılarak sevabını ölüye bağışlar. Ölü sahiplerinin ölümün birinci, üçüncü günlerinde veya haftasında yemek vermeleri konusunda herhangi bir sünnet veya tavsiye bulunmamaktadır. Bununla birlikte, ölü sahiplerine eziyet olmamak, gereğinden fazla önemse- memek yani dinî bir görev saymamak şartıyla ve daha ziyade fakirlerin doyurulmasına yönelik olarak bu zamanlarda yemek verilebilir. Komşuların ilk üç gün içerisinde, ölü sahipleri için yemek hazırlayıp getirmeleri, ülkemizde yaygın olarak yapılan güzel adetlerdendir.