Ölen bir insan, öbür dünyada kıyamete kadar nasıl bir süre geçirecek

Konusu 'Dini Sorular Ve Cevapları' forumundadır ve Lasey tarafından 13 Aralık 2018 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    Öldükten sonra neler olur? Ahirette müminlerin durumu ne olacak? Ahirette günahkarların durumu ne olacak? Ölünce melekler neler soracak? Öldükten sonra insanların durumu…

    Hazret-i Bera bin azib şöyle anlatır:

    Resûlullah Efendimiz’le beraber, Ensar’dan bir zatın cenazesine gitmiştik. Kabrine kadar vardık, henüz defnedilmemişti. Efendimiz’in etrafına oturduk. Bir semaya, bir yere bakmaya başladılar. Üç defa mübarek gözlerini yukarı kaldırıp yere indirdiler. Sonra da:

    “Allah’ım! Kabir azabından Sana sığınırım!” diye dua ettiler.

    AHİRETTE MÜMİNLERİN DURUMU NE OLACAK?

    Daha sonra şöyle buyurdular:

    “Müslüman bir kimse ahirete yaklaştığı ve dünyadan ayrılma vakti geldiği zaman, ölüm meleği gelir ve başucuna oturur. Semadan da melekler inerler; yüzleri güneş gibi parlaktır. Yanlarında Cennet kefenlerinden ve kokularından vardır. O şahsın önüne, baktığı yere otururlar. Ölüm meleği şöyle der:

    "‒Ey itmi’nana ermiş nefs! Rabbinin mağfiretine ve rızasına kavuşmak için çık!"

    O da su damlasının kaptan aktığı gibi kolaylıkla çıkıverir.

    Diğer melekler, o rûhu ölüm meleğinin elinde göz açıp kapayıncaya kadar bile bırakmadan hemen alırlar ve semaya yükseltirler. Yanlarından geçtikleri her melek topluluğu:

    "‒Bu güzel ruh da kim?" derler.

    Rûhu yükselten melekler de onu en güzel isim ve sıfatları ile yad ederek:

    "–Bu falan oğlu falandır." derler.

    Semaya vardıklarında bütün sema kapıları açılır. Yedinci kat semaya varıncaya kadar, içinden geçtikleri her bir semanın Allah’a en yakın olan mukarreb melekleri, bu rûhu teşyî eder (uğurlar).

    Sonra:

    "–Onun amel defterini İlliyyîn’e yazın!" denilir.

    Daha sonra da:

    "‒Kulumu yeryüzüne geri götürün. Çünkü Ben, onları yerden yaratacağımı, tekrar ona döndüreceğimi ve yine oradan çıkaracağımı vaad ettim." denilir.

    O kimsenin rûhu cesedine geri getirilir.[1]

    ÖLÜNCE MELEKLER NE SORAR?

    Melekler ölünün yanına gelirler ve:

    "‒Rabbin kim?" derler.

    "‒Allah." der.

    "‒Dînin nedir?" derler.

    "‒İslam." der.

    "‒Sizin içinizden çıkan şu zat kimdi?" derler.

    "‒Allah’ın Resûlü’ydü." der.

    "‒Bunu nereden bildin?" derler. O da:

    "‒Allah’ın Kitabı’nı okudum, O’na îman ettim ve O’nu tasdîk ettim." der.

    Bunun üzerine semadan bir münadî şöyle nida eder:

    "‒Doğru söyledi, ona Cennet’te bir yer hazırlayın, Cennet elbiseleri giydirin ve Cennet’teki mekanını gösterin!"

    Daha sonra bu kimse kabrine yatırılır. Cennet’in rüzgarı ve hoş rayihası kendisine gelir. Ona bunlar yapıldıktan sonra, yanında güzel yüzlü, temiz kıyafetli ve hoş kokulu bir adam temessül eder:

    "‒Hoşlandığın şeylerle sevin! Bu sana vaad edilen gündür!" der.

    Müslüman:

    "‒Sen kimsin? Hayır müjdeleyen bir yüzün var!" diye sorduğunda o şahıs:

    "‒Ben senin salih amelinim." der.

    Sonra o kimse şöyle yalvarır:

    "Ya Rabbi! Kıyameti hemen gerçekleştir ki (Cennet’te bana lûtfedeceğin) ehlime ve malıma kavuşayım!"”

    Bunu söyledikten sonra Resûlullah Efendimiz şu ayet-i kerîmeyi tilavet buyurdular:

    “Allah Teala, sağlam sözle (yani "La ilahe illallah!" diyerek) îman edenleri(n ayağını kaydırmaz) hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar…” (İbrahim, 27)

    AHİRETTE GÜNAHKARLARIN DURUMU NE OLACAK?

    Sonra Efendimiz şöyle devam ettiler:

    “Facir (günahkar) kimseye gelince; ahirete yaklaşıp dünyadan ayrılma vakti geldiğinde, ölüm meleği gelir ve başucuna oturur. Semadan melekler inerler; yüzleri simsiyah ve ellerinde kıldan yapılmış kaba ve sert giysiler vardır. Önüne, gözünün baktığı yere otururlar. Ölüm meleği:

    "‒Ey pis ruh! Allah’ın hiddet ve gazabına uğramak için çık!" der.

    Ruh cesetten, kancalı ve çatallı bir şişin ıslak yünün içinden çekilip çıkarılması gibi oldukça zor ayrılır. Onunla birlikte vücuttaki bütün damarlar ve sinirler de (sanki) kopar, (yani o derece ıztırap verir).

    Melekler hemen kalkarlar, o rûhu bir an bile bekletmeden semaya yükseltirler. Yanlarından geçtikleri her melek topluluğu:

    "‒Bu pis ruh da kim?" derler.

    Melekler, kötü sıfatlarını zikrederek "falan kimse" derler.

    Semaya vardıklarında sema kapıları yüzüne kapanır.

    "–Amel defterini Siccîn’e yazın!" denilir.

    Daha sonra da:

    "–Kulumu yeryüzüne geri götürün. Çünkü Ben, onları yerden yaratacağımı, tekrar ona döndüreceğimi ve yine oradan çıkaracağımı vaad ettim." denilir.

    Rûhu yere atılır. Cesedinin içine düşer.”

    Allah Resûlü burada da şu ayet-i kerîmeyi tilavet buyurdular:

    “…Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut rüzgar onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir.” (el-Hac, 31)

    Sonra da Efendimiz sözlerine şöyle devam ettiler:

    “Melekler o (günahkar)a gelirler ve:

    "–Rabbin kim?" derler.

    "–Bilmiyorum!" der.

    Semadan bir münadî şöyle nida eder:

    "–Yanlış söyledi. Ona ateşten bir yer hazırlayın, Cehennem elbiseleri giydirin ve Cehennem’deki yerini gösterin!"

    Kabri onu sıkar. Öyle ki kaburga kemikleri birbirine geçer.[2] Cehennem’in kokusu ve sıcaklığı ona gelmeye başlar. Bunlar yapıldıktan sonra yanında çirkin suratlı, perişan kıyafetli ve kötü kokulu bir adam temessül eder:

    "–Hoşlanmadığın şeyle müjdelen! Bu, sana vaad edilen gündür." der.

    Facir:

    "–Sen kimsin? Yüzün şer habercisi!" der.

    O da şöyle cevap verir:

    "‒Ben senin kötü amelinim!"

    Bunun üzerine facir:

    "Ya Rabbi! Kıyameti hiç getirme!" der.” (Hakim, Müstedrek, I, 93-95/107. Krş. Ahmed, IV, 287, 295; Heysemî, III, 50-51)

    Dipnotlar:

    [1] Tefekkür ufku ne kadar gelişirse gelişsin, ama bir kimsenin idrakinde, renkleri tam manasıyla canlandırmak nasıl mümkün değilse, bu dünya hayatında bizlerin de, hiç görmediğimiz kabir aleminin keyfiyetini tam manasıyla idrak etmemiz söz konusu olamaz. Bu sebeple bizler, kabir ve ötesine ait hadiselerin Kur’an ve Sünnet’te bildirildiği üzere olacağına inanır ve îman ederiz. Beşer idraki, dünyevî intibalarla düşünebildiğinden, Resûlullah Efendimiz de, kabir hayatına dair hakîkatleri bizim idrak seviyemize göre beyan buyurmuşlardır. O alemin asıl mahiyet ve keyfiyetini ancak Rabbimiz bilir.

    [2] Bu nevî tabirlerin mecazen mi, yoksa hakîkî manasıyla mı kullanıldığı, bizim için meçhuldür. Zira bizler, kabirde gerçekleşecek hallerin keyfiyetini dünyevî idrak imkanlarımızla tam olarak bilmekten aciziz. Hadîs-i şerîflerde Berzah alemi’nin şartları hakkında verilen haberlerin, dünyada yaşanan ve bilinen şeylerle tasvir edilmiş olması, -Allahu a‘lem- kabir azabının dehşet ve şiddetini biz kullara lazım olduğu derecede idrak ettirmek ve gerekli ders ve ibretleri almaya sevk etmek içindir.