Naziat Suresi Hakkında Bilgi (سورة النازعات) Kur’an-ı Kerim’in yetmiş dokuzuncu suresi. Mekke döneminin sonlarında nazil olmuştur. Adını ilk ayette geçen “şiddetle çekip alanlar” anlamındaki naziat kelimesinden alır. Buhari, bab başlığında surenin adını ilk ayetinin başlangıcından alarak Ve’n-Naziat şeklinde gösterir (Buhari, “Tefsir”, 79). 14. ayete işaretle “Sahire” (mahşer yeri), 34. ayete işaretle “tamme” (büyük felaket) isimleriyle de anılır (alusi, XXX, 22). Kırk altı ayet olup fasılası “ا، م، ة” harfleridir. Surenin ana konusu, kıyametin vuku bulacağını anlatmak ve dünyada iyi davrananlarla kötü davrananların ahirette varacakları mekanları haber vermektir. Bu çerçevede surenin muhtevasını üç bölüm halinde ele almak mümkündür. Birinci bölüm, Amme cüzü içinde Naziat’la birlikte on bir defa tekrarlanan ve anlatımı pekiştirmeyi, konunun önemini vurgulamayı amaçlayan yemin ifadesiyle başlar. Burada üzerine yemin edilen ve beş sıfatla nitelendirilen varlıklar gök cisimleri olabileceği gibi klasik dönem İslam alimlerinin belirttiği üzere insanların ruhunu kabzeden ve evrenin yönetiminde görevlendirilen melekler de olabilir (Taberi, XXIV, 59, 61, 63; İbn Kesir, VIII, 335). Kopuşunun dehşeti yürekleri titretecek olan kıyametin inkarcılar tarafından imkansız görüldüğüne temas edildikten sonra onların bir anlık çığlığın ardından kendilerini mahşer yerinde bulacakları bildirilir (ayet: 1-14). İkinci bölümde, Hz. Musa döneminde Mısır kralı olup gururu ve azgınlığı ile bilinen ve huzur-ı ilahide hesap vereceğini aklından geçirmeyen Firavun’un Musa’nın gönül alıcı davetine karşılık adamlarını toplayıp, “Ben sizin en yüce rabbinizim” dediği haber verilir ve onun Allah tarafından dünyada da ahirette de ibret verici bir cezaya çarptırıldığı zikredilir (ayet: 15-26). Üçüncü bölümde kozmik düzenin bozulmasıyla gerçekleşecek olan kıyametin kopmasından önce düzenin kuruluş ve işleyişine etkileyici cümlelerle temas edilir, daha sonra “her şeye baskın gelen büyük felaket” diye nitelendirilen kıyametin vukuuna geçilir. Hak ve adalet tanımayıp dünya hayatını manevi değerlere tercih eden kimselerin cehenneme gireceği, rabbinin huzuruna çıkma endişesi taşıyıp nefsani arzularına boyun eğmeyenlerin ise cennete gideceği zikredilir (ayet: 27-41). Son beş ayette kıyametin kopuş zamanının Hz. Peygamber’e sorulduğu, halbuki onu Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği, Resulullah’ın bu konudaki görevinin onun endişesini taşıyanları uyarmaktan ibaret olduğu belirtilir ve ardından, inkarcıların onunla karşılaştıklarında dünyada sadece bir akşam vakti yahut kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanacakları ifade edilir. Naziat, Kur’an-ı Kerim’in altmış yedinci suresi Mülk’ten itibaren başlayıp Kur’an’ın sonuna kadar devam eden, dördü hariç hepsi Mekki olan, pek azı müstesna kıyamet gününe temas eden sureler arasında yer almış ve etkileyici üslubuyla hitap ettiği herkese sorumluluk duygusu telkin etmeyi hedeflemiştir. Mufassal grubu sureler içinde yer alan Naziat’ın Hz. Peygamber tarafından Mearic suresiyle birlikte namazın bir rek‘atında okunduğu rivayet edilmiştir (Buhari, “Feżaǿilü’l-Ķurǿan”, 6, 28; Müslim, “Śalatü’l-müsafirin”, 275-279; krş. İbrahim Ali es-Seyyid Ali isa, s. 224-225, 307). “Allah, Ve’n-Naziat suresini okuyan kimseyi kabrinde ve kıyamet gününde farz bir namazı kılacak kadar tuttuktan sonra cennete koyar” mealindeki hadisin (Zemahşeri, VII, 312; Beyzavi, IV, 381) mevzu olduğu kabul edilmiştir (Zemahşeri, I, 684-685 [neşredenlerin notu]; Muhammed et-Trablusi, II, 725).