İbadetler tevkifidir. Yani gerek farz oluş gerekçeleri gerekse uygulamalarının akılla bilinmesi mümkün değildir. Allah emrettiği için ifa ve Hz. Peygamber (s.a.s.) nasıl yaptıysa öyle eda edilir. Namaz da böyledir. Hz. Peygamber (s.a.s.); “Beni namazı nasıl kılarken gördüyseniz siz de öyle kılınız.” (Buhari, Ezan 18) buyurmuştur. Rasulüllah (s.a.s.) bir gün namaz kıldırırken açıktan okumuş, müşrikler bunu işittiklerinde Rasulüllah’a (s.a.s.) eziyet ederek Kur’an’a, onu indirene ve getirene sövmeye başlamışlardı. Bunun üzerine “De ki:” (Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur. Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.” (İsra, 17/110) anlamındaki ayet indi (Buhari, Tevhid, 44; Beyhaki, es-Sünenü’l-Kübra, II, 184). Çoğu alimler, bu ayetin, farz olan namazlardaki kıraetle ilgili olduğunu; gündüz kılınan farz namazlarda kıraatin gizli, gece kılınan farz namazlarda ise aşikar/cehri olduğunu söylemişlerdir (Tahavi, Ahkamu’l-Kur’an, I, 239).