Meseleyi sonuç itibari ile değil; Allah Azze ve Celle'nin emrine itaat noktasında alırsak daha doğru bir bakış açısı yakalamış oluruz. Sonuçta bizim çabamızın da katkısı olmakla beraber; genel itibariyle Cenab-ıAllah’ın takdiri esastır. Fakat biz insan olarak Yüce Allah'ı tanımak, Onu bilmek ve O’na itaat etmek ile yükümlüyüz. Ne derece bu yükümlülüğümüzü yerine getirebiliyorsak, Cenab-ı Allah katında o derece değerimiz olacaktır. Bu değerle biz Yüce Allah (c.c)’dan hiç olmazsa cennetini istemeye yüz bulabileceğiz. Zira bu değer bize dua kapısını açacaktır. Allahü Teala ise duaları işiten, cevap veren ve hikmetine göre kabul edendir. Biz, bize düşeni yapar, Cenab-ıAllah’ın takdirine teslim olur, O’nun hükmüne boyun eğeriz. Allah'u Teala'dan da cennetini umarız. Diğer yandan 5 vakit namaz Cenab-ı Allah’ın kesin emri olduğundan, imandan sonra geliyor1 ve mahşerin ilk sorgu konusunu teşkil ediyor. Yalnız namazı eksik olanlar öyle hemen cezaya ve gazaba çarptırılacaklar diye düşünmek rahmeti anlamamak olur. Rahmetten umut kesmek caiz değildir. Kur’an-ı Kerimde, “Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin.” (Zümer Sûresi: 53.) buyuruyor. Yeter ki biz bize düşeni yapmak çabasında olalım. Elimizden geldiği kadar namazımızı ve sair ibadetlerimizi eksik etmemeye gayret gösterelim. Ucb dan, riyadan, nazdan ve ameline güvenmekten Allah’u Teala'ya sığınmaya devam edelim ve rahmetten umudumuzu kesmeyelim. Nitekim Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam buyuruyor ki:“Kıyamet günü, kişi amelleri arasında önce namazın hesabını verecek. Bu hesap güzel olursa kurtuluşa erdi demektir. Bu hesap bozuk olursa, perişan oldu demektir. Şayet farzında eksiklik çıkarsa Allah: ‘Bakın, kulumun amel defterinde yazılmış nafilesi var mı?’ buyurur. Böylece, farzın eksikleri nafile namazları ile tamamlanır. Sonra, bu şekilde diğer amelleri hesaptan geçirilir.” (Tirmizî, Salat 305, (413).) Namaz hususunda eksiği ve borcu olanlar için nafilelerin, yani sünnet namazların Allah'u Teala'nın izni ile imdada yetişeceğini hadisin metninden ve müjdesinden anlıyoruz. Peki, nafilelerin ve sünnetlerin de yetişmediği durumda halimiz ne olacak? Mahşer yerinde böyle bir rahmet adımından sonra da namaz borcu olan elbette kalacaktır. Namaz borcu olanlar ile ilgili şöyle bir hadis-i şerif daha vardır: Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam şöyle buyurmuştur: “Allah kullarına 5 vakit namazı farz kılmıştır. Kim bunları hakkı ile kılarsa, Cenab-ı Allah onu Cennet’e alacağına dair sözü vardır. Kim de ihmal ederse, Cenab-ı Allah ona herhangi bir sözü yoktur. Dilerse azap eder, dilerse cennetine koyar.” (Nesai, Namaz, 6.) Bu hadis-i şerifte Allah Resulü Aleyhissalatu Vesselam namaz borçlarımız olduğunda, Allah Azze ve Celle mutlaka azap etmek gibi tek düze bir kanuna tabi olmadığını, bilakis takdir yetkisini kullanacağını, dilerse azap edeceğini, dilerse de affedeceğini bildirmiştir. Yalnız: 1. Böyle durumda başlayacağına dair Allah'ın bize verdiği bir sözü yoktur. 2. Böyle bir takdir ve tasarrufla affa uğramak için bizim de elimizden gelen çabayı göstermemiz, namaz borçlarımız üzerinde hassas olmamız, mümkün mertebe geçmiş namazlarımızı kazaen de olsa kılmaya çalışmamız Allah'u Teala'nın rızasına doğru önemli bir yakınlaşma teşkil eder. Bu yakınlaşma da inşAllah bağışalanmamıza vesile olur.