Miraç Olayı Nasıl Gerçekleşmiştir? Miraç, Resul-i Ekrem Efendimiz'in (s.a.v) Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, oradan da göğe yaptığı yolculuğu ifade eder. Sözlükte "yukarı çıkmak, yükselmek" manasındaki uruc kökünden türemiş bir ism-i alet olan mi‘rac kelimesi "yukarı çıkma vasıtası, merdiven" demektir. Terim olarak Resul-i Ekrem Efendimiz'in (s.a.v) göğe yükselişini ve Allah katına çıkışını ifade eder. Olay, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gidiş ve oradan da yükseklere çıkış şeklinde yorumlandığından kaynaklarda daha çok "isra ve mi‘rac" şeklinde geçerse de Türkçe’de mi‘rac kelimesiyle her ikisi de kastedilir. İslami kaynaklarda çoğunlukla ele alındığı şekliyle miraç hadisesi iki aşamada meydana gelmiştir. Allah Resulü'nün bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yaptığı yolculuğa isra, oradan göklere yükselmesine mi‘rac denilmiştir. Literatürdeki bu ayırım her iki terimin naslarda zikredilmesinden ileri gelmektedir ve sery (geceleyin yürüme, gece yolculuğu yapma) kökünden türeyen isra’ Kur’an-ı Kerim’de mazi sigasıyla yer almış ve sureye ad olmuştur. Buna göre Allah Azze ve celle, kudretinin işaretlerini göstermek için kuluna (Hz. Peygamber) Mescid-i Haram’dan çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksa’ya geceleyin bir seyahat yaptırmıştır. (el-İsra 17/1). Mi‘rac kelimesi Kur’an’da geçmemekle beraber çoğul şekli olan mearic "yükselme dereceleri" anlamında Cenab-ı Allah’a nisbet edilmiştir (el-Mearic 70/3). Ayrıca "merdiven" manasında mearic bir ayette ve uruc kökünden türemiş fiiller çeşitli ayetlerde yer almaktadır (M. F. Abdülbakī, el-MuǾcem, “Ǿarc” md.). Mirac mucizesi Hadis kaynakları ile siyer ve delail kitaplarında isra ve mi‘racla ilgili pekçok rivayet bulunmaktadır. Buhari ve Müslim’de yer alan rivayetlerin ortak noktalarına göre olay şu şekilde cereyan etmiştir: Bir gece Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v), Kabe’de Hicr veya Hatim denilen yerde iken (bazı rivayetlerde uykuda bulunduğu sırada veya uyku ile uyanıklık arası bir halde) Cebrail geldi; göğsünü açtı, zemzemle yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurup kapattı. Burak adlı bineğe bindirip Beytülmakdis’e götürdü. Allah Resulü Mescid-i Aksa’da iki rek‘at namaz kılıp dışarı çıktığında Cebrail (a.s) biri süt, diğeri şarap dolu iki kap getirdi. Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) süt dolu kabı seçince Cebrail kendisine "fıtratı seçtin" dedi, ardından onu alıp dünya semasına yükseltti. Semaların her birinde sırasıyla adem, isa, Yusuf, İdris, Harun ve Musa peygamberlerle görüştü; nihayet Beytülma‘mur’un bulunduğu yedinci semada Hz. İbrahim’le buluştu. Sidretü’l-münteha denilen yere vardıklarında yazıcı meleklerin kalem cızırtılarını duydu ve Cenab-ı Allah’ın huzuruna çıktı. Burada Allah Azze ve celle elli vakit namazı farz kıldı. Dönüşte Hz. Musa, elli vakit namazın ümmetine ağır geleceğini söyleyip Cenab-ı Allah’tan onu hafifletmesini istemesini tavsiye etti. Namaz beş vakte indirilinceye kadar Hz. Peygamber’in huzur-i ilahiye müracaatı ve Musa ile diyalogu devam etti (Buhari, “Śalat”, 1, “Tevĥid”, 37, “Enbiyaǿ”, 5, “Bedǿü’l-ħalķ”, 7, “Menaķıb”, 24, “Menaķıbü’l-enśar”, 42; Müslim, “iman”, 259, 262-263, “Feżaǿil”, 164; değerlendirme için aş.bk.). Bir rivayete göre Allah Resulü'ne mi‘racda Bakara suresinin son ayetleri indirilmiş ve Cenab-ı Allah’a ortak koşmayanların affedileceği müjdesi verilmiştir (Müsned, I, 422; Müslim, “iman”, 279). Ancak bazı ayetlerin ayrı olarak nazil olmasının Kur’an’ın Cebrail (a.s) tarafından indirilmesi gerçeğine aykırı düşeceği ve bu tür rivayetlerin ayetlerin faziletine hamledilmesi gerektiği belirtilmiştir (Akpınar, sy. 1 [1996], s. 95-101). Mi‘racla ilgili rivayetlerde bazı farklılıklar mevcuttur. Örneğin sahih rivayetlerin bir kısmında doğrudan Mescid-i Haram’dan semaya yükseliş anlatılır (Buhari, “Śalat”, 1; “Tevĥid”, 37; “Enbiyaǿ”, 5; “Bedǿü’l-ħalķ”, 7). Fakat isra ve mi‘racın aynı gecede gerçekleştiği kabul edilip rivayetlerin bütünü göz önüne alındığında Allah Resulü'nün Mescid-i Aksa’ya uğradığı ve burada içlerinde İbrahim, Musa ve isa’nın da bulunduğu peygamberler topluluğuna namaz kıldırdığı anlaşılmaktadır (Müslim, “iman”, 259; İbn Hişam, II, 37-38). Diğer bazı haberlere göre de Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) olayı Mekke’de haber verdiği zaman Kureyş kabilesi kendisini yalanlayıp Mescid-i Aksa hakkında sorular sorunca Allah Azze ve celle ona mescidi göstermiş ve böylece sorulara cevap vermiştir (Müsned, I, 309; Buhari, “Menaķıbü’l-enśar”, 41). Mi‘racla ilgili haberlerde mevcut ayrıntılı tasvirler arasında (mesela bk. Beyhakī, II, 362, 398) zayıf rivayetlerin bulunduğu bildirilmektedir (İbn Kesir, Tefsirü’l-Ķurǿan, III, 22). Kaynaklarda mi‘racın vukuu hakkında bazı tarihler verilmekle beraber (Nüveyri, XVII, 283-284; Kastallani, VI, 3-4) en sahih kabul edilen rivayet bunun müslümanların Birinci ve İkinci Habeşistan hicretlerinden sonra, Hz. Hatice ve Ebu Talib’in vefatlarını takip eden dönemde hicretten bir yıl önce meydana geldiği şeklindeki nakildir (İbn Kesir, es-Sire, II, 93, 107). Rebiülevvel ya da ramazan ayından bahseden rivayetler varsa da müslümanların çoğunluğu mi‘racı Receb ayının 27. gecesinde kutlamaktadır. Mi‘rac hadisesinde önemli yer işgal eden Mescid-i Aksa’nın hangi mescid olduğu hususunda ayetlerde açıklama yapılmamış, yalnızca çevresinin mübarek kılındığı belirtilmiştir. Mescid-i Aksa’nın “uzak mescid” anlamına geldiği halbuki Kur’an’da Filistin için “edne’l-arz” (en yakın yer) ifadesinin kullanıldığı (er-Rum 30/3) belirtilerek Mescid-i Aksa’nın semavi bir mescid olması ihtimali üzerinde durulmakla birlikte (Muhammed Hamidullah, I, 93), hem tarihi veriler hem de ayetteki ifadeler dikkate alındığında söz konusu mabedin tarihi bir gerçekliğinin bulunduğu anlaşılmaktadır. O dönemlerde mescidin mevcut olmaması daha önceleri Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın bulunmadığını göstermediği gibi Mescid-i Aksa’nın müslümanların ilk kıblesi olduğu da bilinen bir husustur. Bir hadiste de belirtildiği gibi Resul-i Ekrem Efendimiz'in (s.a.v) dönemindeki Kabe Hz. İbrahim’in kurduğu binadan farklıdır (Buhari, “Ĥac”, 42; Müslim, “Ĥac”, 398-405). Öyle anlaşılıyor ki semavi dinlerde tevhid inancı açısından ibadetlerin ifası sırasında müminlerin yöneldiği mekan (kıble) bir amaç değil bir araçtır. Bu mekanın üzerindeki binanın yüzyıllar içinde yıkılıp yeniden yapılması veya zaman zaman mevcut olmaması mekanın manevi konumunu etkilemez.