Miraç Kandilinin Önemi ve Anlamı

Konusu 'Mübarek Günler ve Geceler' forumundadır ve Adile tarafından 12 Ocak 2014 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    Miraç kandili nedir?

    Allah’ın emriyle Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in rûhen ve bedenen, Burak isimli semavi bir binite binerek Cebrail ile birlikte Mekke’deki Mescid–i Haram’dan Kudüs’teki Mescid–i Aksa’ya (Beytü’l–Makdis) kadar yapmış olduğu gece yolculuğuna –ki buna İsra denilir–, oradan da bir mi’racla (manevi asansör) yedi kat göklere yükselip ta Sidretü’l–Münteha’ya ulaşması, burada Cebrail’i arkada bırakıp Refref denilen ledünni binitle Allah’ın huzuruna varıp O’nun Zat–ı Akdes’ini yakinen müşahede etmesi ve zaman–mekan üstü konuşması olaylarına Mi’rac denilir.


    İki aşamalı bu gökler ötesi yolculuk, peygamberliğin 12. yılında, hicretten on sekiz ay önce, mübarek üç ayların ilki olan Recep ayının 27. gecesinde (Regaib gecesinden yirmi küsur gün sonra) gerçekleşmiştir. Kadir gecesinin de Ramazan’ın 27. gecesi olması ile aralarında çok gizemli bir tevafuk vardır. Bediüzzaman Hazretleri: “Mi’rac gecesi ikinci bir Kadir gecesi hükmündedir.” sözleriyle, bu gecenin Kadir gecesinden sonra en kutsal bir gece olduğunu belirtmişlerdir.


    Ebu Talip’in ve Hatice (ra) validemizin vefatı ile çok hüzünlenen, müşriklerin üç yıl süren ablukası ve Taiflilerin saldırıları karşısında daralan Allah Rasûlü (s.a.v) (ve mü’minler), bu mi’rac olayı ile çok muhteşem bir teselliye ve ihsan–ı İlahiye ve nail olmuştur. Üç ayların ilk kandili, Regaip gecesi, ikinci Mi’rac gecesidir. Regaib gecesi, Zat–ı Ahmediye’nin terakki hayatının başlangıcının ünvanıdır. Mi’rac gecesi de Zat–ı Ahmediyenin terakki hayatının zirve noktasının ünvanıdır.

    Kur'an–ı Kerim’de İsra suresi (17/1) bu İsra olayını anlatır. Necm suresi de İsra’nın devamı olan Mi’rac hadisesini anlatır. ayetlerde biraz da kapalı olarak anlatılan bu esrarengiz yolculuğu, Peygamberimiz (s.a.v) bir çok hadislerinde detaylarıyla anlatmışlardır.

    Bir gece Kabe–i Muazzama’nın Hatim mevkiinde yatarken, Cebrail (as) gelip mübarek göğüslerini yardı, kalbini zemzem suyu ile yıkadıktan sonra içini iman ve hikmetle doldurup eski haline koydu. Sonra beyaz bir binek Burak ile (normalde bir aylık mesafedeki) Mescid–i Aksa’ya uçtular. Orada bütün peygamberlerin ruhlarına imam olup namaz kıldırdı. Bu, onların şeriatlerinin asıllarına mutlak varis olduğunu ifade ediyordu. Bir de kendisine su, şarap ve süt takdim edildi. O, fıtri ve tabii olan sütü içti. Bu ise ümmetinin doğru yola iletildiğini ifade ediyordu. Ardından yüceliklere yükseltici bir mi’rac (manevi asansör) ile göklere çıkartılıp yedi kat semaları bir bir dolaştırılmıştır.

    1. kat semada: Hz. Adem’le, 2. kat’ta Hz. İsa ve Hz. Yahya, 3. kat’ta Hz. Yusuf, 4. kat’ta Hz. İdris, 5. kat’ta Hz. Harun, 6. kat’ta Hz. Musa ve 7. kat’ta Hz. İbrahim ile görüştü.

    Melekleri, Cennet ve Cehennem’e kadar bütünüyle ahiret hayatını müşahede etti. Bütün mülk ve melekût alemlerini dolaştı. Cebrail daha sonra Peygamberimiz (s.a.v)’i daha da yükseklere çıkardı, öyle bir fezaya vardılar ki kaderleri yazan kalemlerin cızırtıları duyuluyordu. Nihayet varlıklar aleminin son sınırı olan Sidretü’l–Münteha’ya ulaştılar. Cebrail:

    “İşte burası Sidretü’l–Münteha’dır. Ben buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam, yanarım.”

    dedi. Peygamberimiz (s.a.v)’e Sidre’de dört kutsal nehir ve her gün yetmiş bin meleğin ziyaret ettiği Beyt–i Ma’mûr gösterildi. Sonra kendisine şarap, süt ve bal dolu üç bardak sunuldu. O, yine sütü tercih etti. İçtiği süt, onun ve ümmetinin fıtratı, yani hilkat–i İslamiyesiydi.

    Ayrıca şehitlerin ve muttakilerin cenneti olan Cennetü’l–Me’va’yı temaşa etti. Cebrail’i geride bırakan Zat–ı Ahmediye Aleyhisselam, burada Refref’e binerek Arş–ı A’la’ya urûç etti ve ta Kab–ı Kavseyn olarak belirtilen “imkan dairesinin bitiş, vücûb dairesinin başlama sınırına” ulaştı. Huzûr–u Kibriya’da Zat–ı Akdes’e ok yayının iki ucu kadar, hatta daha fazla yaklaştı. Cemalullah’ı perdesiz ve vasıtasız olarak müşahede etti, Onunla zaman ve mekandan münezzeh olarak bikem u keyf konuştu. Daha sonra tekrar Refref’le Sidre’ye geri döndü. Orada Cebrail’i asıl hüviyetiyle –tıpkı ilk defa Hira’da gördüğü şekliyle– gördü. Müteakiben de yine Cebrail ile birlikte göz kırpması kadar kısa bir zaman parçasında dünyaya nüzûl eylediler.

    “Ben mi’racdan daha güzel bir şey görmüş değilim.”

    diyen Peygamberler Sultanı (s.a.v), mi’rac yüceliklerinden –adeta bir vefa duygusuyla– geri dönerken yanında ümmetine çok büyük hediyeler getirmiştir.

    Birincisi: Beş vakit farz namazı getirmiştir. İhsan şuuruyla kılınan namazlar, ümmetin mi’rac asansörleri olacaktır.

    İkincisi: “amenerrasûlü” diye bilinen ayetleri getirmiştir. (Bakara, 2/285–286)

    Üçüncüsü: İsra Suresi’nin 22–39. ayetlerinde bahsedilen on iki adet İslam prensibini getirmiştir.

    Dördüncüsü: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen kimselerin günahlarının affedileceği ve Cennet’e girecekleri müjdesini getirmiştir.

    Beşincisi: İyi amele niyetlenen kişiye –onu yapamasa bile– bir sevap; eğer yaparsa on sevap yazılacağı; fakat kötü amele niyetlenen kişiye –onu yapmadığı müddetçe– hiçbir günahın yazılmayacağı; ancak işlediği zaman da sadece bir günah yazılacağı müjdesini getirdi.

    Bir diğer hediye de, Mi’rac gecesi Allah ile karşılıklı selamlaşma ve sohbetlerinden bazı sözleri getirmiştir ki et–Tahiyyatü diye meşhur olan bu sözler, bütün namazlarda teşehhütte otururken okunmakla Mi’racda Allah ile Habibi (s.a.v) arasındaki o kutsi sohbeti hatırlatmakta ve benzeri bir mükalemeye namaz kılanı mazhar etmektedir.
     
    Son düzenleme: 12 Nisan 2014