MİRAÇ İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Konusu 'Hz.Muhammedin hadisleri' forumundadır ve Adile tarafından 7 Ocak 2024 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    Miraç nedir, Miraç hadisesi nasıl meydana gelmiştir? Peygamberimiz (s.a.v) miraçta neler yaşamıştır? Miraç ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Kısaca Miraç hadisesi ile ilgili bilinmesi gerekenler…

    Miraç, Resul-i Ekrem Efendimizin (s.a.v) Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya oradan da Allah’ın huzuruna yükseldiği hadiseye denir. Recep ayının 27. gecesine Miraç gecesidir. Miraç kelime anlamı itibariyle göğe çıkma, yükselme anlamlarına gelir. İsra ve Miraç hâdisesi, Resul-i Ekrem Efendimizin (s.a.v) hicretinden 18 ay evvel vukû bulmuştur.

    İsrâ Sûresi: 1. Ayet

    Cenab-ı Allah buyurur:

    “Kulunu (Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-’ı) bir gece, Mescid-i Harâm’dan kendisine bâzı âyetlerimizi göstermek için, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla görendir.” (el-İsrâ, 1)

    Necm Sûresi: 1. Ayet

    “İnmekte olan yıldıza[1] and olsun.” (en-Necm, 1)

    Necm Sûresi: 2 – 7. Ayetler

    “Sâhibiniz (Muhammed Mustafâ) sapmadı ve bâtıla inanmadı. O, arzûsuna göre de konuşmamaktadır. O’nun konuşması vahiyden başka bir şey değildir. Çünkü (bildirdiklerini) O’na güçlü, kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri (olan Cebrâîl, Rabbinin emri üzere) öğretti. Sonra en yüksek ufukta (Sidretü’l-Müntehâ’da) iken asıl şekliyle istivâ etti (doğruldu).” (en-Necm, 2-7)

    Necm Sûresi: 8. Ayet

    “Sonra yaklaştı ve tedellî etti.” (en-Necm, 8)

    Necm Sûresi: 9. Ayet

    “(Muhammed Mustafâ ile Rabbinin) araları, iki yay arası kadar, ya da daha yakın oldu.” (en-Necm, 9)

    Necm Sûresi: 10. Ayet

    “Allâh o anda kuluna vahyini bildirdi.” (en-Necm, 10)

    Necm Sûresi: 11- 12. Ayetler

    “(Muhammed Mustafâ’nın) gözleriyle gördüğünü kalbi yalanlamadı. (Ey inkârcılar!) O’nun gördükleri hakkında şimdi kendisiyle tartışacak mısınız?” (en-Necm, 11-12)

    Necm Sûresi: 13 – 14. Ayetler

    “And olsun ki (Muhammed Mustafâ), onu (Cebrâîl’i) Sidretü’l-Müntehâ’da bir defâ daha gördü.” (en-Necm, 13-14)

    Necm Sûresi: 15 – 16. Ayetler

    “Orada Me’vâ cenneti vardır. O Sidre’yi kaplayan kaplamıştı.” (en-Necm, 15-16)

    Necm Sûresi: 17 – 18. Ayetler

    “(Muhammed Mustafâ’nın) gözü, oradan ne kaydı, ne de sınırı aştı. And olsun O, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını (da) gördü.” (en-Necm, 17-18)

    MİRAÇ İLE İLGİLİ HADİSLER

    Şerh-i Sadr (Kalbinin Temizlenmesi)
    Resûlullâh miraça çıkmadan sadrının temizlenmesini şöyle anlatır:

    “Ben Kâbe’nin Hatîm kısmında yatıyordum. Uyku ile uyanıklık arasında bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. (Bu sözünü söylerken boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı gösteriyordu.) Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi îman ve hikmetle dolu, altından bir kab getirildi. Kalbim (çıkarılıp su ve Zemzem ile) yıkandı. Sonra içerisi îman ve hikmetle doldurulup tekrar yerine kondu…” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk 6, Enbiyâ 22, 43; Müslim, Îman 264)

    Efendimizin Sütü Tercihi
    Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre, İsrâ gecesi Resûl-i Ekrem’a, birinde şarap diğerinde süt bulunan iki kâse getirildi. Hz. Peygamber şöyle bir baktıktan sonra süt kâsesini tercîh etti. Bunun üzerine Cebrâîl (a.s.):

    “−Seni, insanın yaratılış gâyesine uygun olana yönlendiren Allâh’a hamd olsun. Şâyet içki dolu bardağı alsaydın, ümmetin sapıklığa düşerdi.” dedi. (Müslim, Îman, 272; Eşribe, 92)[2]

    Miraç’a Çıkış Hâdisesi

    “−Ben Kabe’nin Hatîm kısmında uyku ile uyanıklık arasında idim… Yanıma merkepten büyük, katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak’tı. Ön ayağını gözünün gördüğü en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibrîl -aleyhisselam- beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi.

    −Gelen kim?” denildi.

    “−Cibrîl!” dedi.

    “−Beraberindeki kim?” denildi.

    “−Muhammed -aleyhissalatü vesselam-” dedi.

    “−Ona Mîrac daveti gönderildi mi?” denildi.

    “−Evet!” dedi.

    “−Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!” denildi ve kapı açıldı.

    Kapıdan geçince, orada Hazret-i adem -aleyhisselam-’ı gördüm.

    “−Bu babanız adem’dir! O’na selam ver!” denildi.

    Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra bana:

    “−Salih evlat hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi.

    Sonra Hazret-i Cebraîl beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Burada Hazret-i Yahya ve Hazret-i Îsa -aleyhimesselam- ile karşılaştım. Onlar teyzeoğullarıydı.

    Sonra Cebraîl beni üçüncü semaya çıkardı ve orada Hazret-i Yusuf -aleyhisselam- ile karşılaştık. Dördüncü kat semada Hazret-i İdrîs -aleyhisselam- ile, beşinci kat semada Harun -aleyhisselam- ile, altıncı kat semada ise Hazret-i Musa -aleyhisselam- ile karşılaştık.

    “−Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi. Ben onu geçince, ağladı. O’na:

    “–Niye ağlıyorsun?” denildi.

    “−Çünkü, benden sonra bir delikanlı peygamber oldu, O’nun ümmetinden Cennete girecek olanlar, benim ümmetimden Cennete girecek olanlardan daha çok!” dedi.[3]

    Sonra Cebraîl beni yedinci semaya çıkardı ve İbrahîm -aleyhisselam- ile karşılaştık.

    Cebraîl -aleyhisselam-:

    “−Bu, baban İbrahîm’dir; ona selam ver!” dedi.

    Ben selam verdim; O da selamıma mukabele etti. Sonra:

    “−Salih oğlum hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi.

    Daha sonra bana:

    “−Ya Muhammed! Ümmetine benden selam söyle ve onlara Cennetin toprağının çok güzel, suyunun çok tatlı, arazisinin son derece geniş ve dümdüz olduğunu bildir. Söyle de Cennete çok ağaç diksinler. Cennetin ağaçları “Sübhanallahi ve’l-hamdü lillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber!” demekten ibarettir.” dedi.

    Sonra Sidretü’l-Münteha’ya çıkarıldım. Bunun meyveleri (Yemen’in) Hecer testileri gibi iri idi, yaprakları da fil kulakları gibiydi.

    Cebraîl -aleyhisselam- bana:

    “−İşte bu, Sidretü’l-Münteha’dır!” dedi.”

    Burada dört nehir vardı: İkisi batınî nehir, ikisi zahirî nehir.

    “–Bunlar nedir, ey Cibrîl?” diye sordum. Cebraîl -aleyhisselam-:

    “–Şu iki batınî nehir, Cennetin iki nehridir. Zahirî olanların biri Nil, diğeri de Fırat’tır!”[4] dedi…” (Buharî, Bed’ü’l-Halk, 6; Enbiya, 22, 43; Menakıbu’l-Ensar, 42; Müslim, Îman, 264; Tirmizî, Tefsîr 94, Deavat 58; Nesaî, Salat, 1; Ahmed, V, 418)

    Sidretü’l-Münteha’da Cebraîl -aleyhisselam-:

    “–Ey Allah’ın Resulü! Buradan öteye yalnız gideceksin!” dedi. Resulullah:

    “–Niçin ey Cibrîl?” diye sordu.

    O da cevaben:

    “–Cenab-ı Hak bana buraya kadar çıkma izni vermiştir. Eğer buradan ileriye bir adım atarsam, yanar kül olurum!..” dedi. (Razî, XXVIII, 251)

    Sidre-i Münteha
    Efendimiz’e soruldu:

    “–Ya Resulallah! Sidre’yi kaplayan ne gördün?”

    Buyurdular ki:

    “–Altundan pervanelerin onu bürüdüğünü ve her yaprağında bir meleğin oturup Allah’ı tesbîh ettiğini gördüm.” (Taberî, XXVII, 75; Müslim, Îman, 279)

    Peygamberimizin Allah Teala’yı görmesi

    İbn-i Abbas -radıyallahu anh-’tan gelen rivayete göre Resul-i Ekrem:

    “Ben, yüce Rabbimi gördüm!” buyurmuştur. (Ahmed, I, 285; Heysemî, I, 78)

    Bir başka rivayette Peygamber Efendimiz “Rabbini gördün mü?” sorusuna cevaben:

    “Bir nur gördüm!” buyurmuşlardır. (Müslim, Îman, 292)

    Yetim Malı Yiyenler
    Allah Resulü, Miraç’ta bir topluluğa uğradılar ve gördüler ki, onların dudakları deve dudağı gibidir. Birtakım vazîfeli memurlar da onların dudaklarını kesip ağızlarına taş koyuyor.

    “–Ey Cibrîl! Bunlar kimlerdir?” diye sordu.

    Cebraîl -aleyhisselam-:

    “–Bunlar, yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenlerdir!” dedi. (Taberî, XV, 18-19)

    Gıybet Edenler
    Resulullah, başka bir topluluğa rastladı. Onlar da bakırdan tırnaklarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı:

    “–Ey Cebraîl! Bunlar kimlerdir?” diye sordu.

    Cebraîl -aleyhisselam-:

    “–Bunlar, (gıybet etmek suretiyle) insanların etlerini yiyenler ve onların şeref ve namuslarıyla oynayanlardır.” cevabını verdi. (Ebu Davud, Edeb, 35/4878)

    Zina Edenler
    Peygamber Efendimiz orada; zinakarları, leş yiyen bedbahtlar olarak; faiz yiyenleri, karınları iyice şişmiş ve şeytan çarpmış rezil bir vaziyette; zina edip çocuklarını öldüren kadınları da, bir kısmını göğüslerinden, bir kısmını baş aşağı asılı hüsrana duçar olmuş bir halde gördü. (Bkz. Taberî, XV, 18-19)

    Borç Sadakadan Üstündür
    Resulullah yine Miraç’ta yaşadığı müşahedelerle alakalı bir hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmuşlardır:

    “Miraç gecesinde Cennetin kapısı üzerinde şu ibarenin yazılı olduğunu gördüm:

    “Sadaka on misliyle, borç vermek ise on sekiz misliyle mükafatlandırılacaktır.”

    Ben:

    “−Ey Cibrîl! Borç verilen şey niçin sadakadan daha üstün oluyor?” diye sordum.

    “−Çünkü, sail (çoğu kere) yanında para olduğu halde sadaka ister. Borç isteyen ise, ihtiyacı sebebiyle talepte bulunur.” cevabını verdi.” (İbn-i Mace, Sadakat, 19)

    Cennete Girenlerin Ekserîsi
    Peygamberimiz diğer bir hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmuşlardır:

    “(Mîrac esnasında) Cennetin kapısında durup içeri baktım. Oraya girenler ekseriya fakirler idi. Zenginler de (hesap vermek için) mahpus idiler. Bunlardan cehennemlik olanların ise ateşe atılmaları emredilmişti. Cehennemin kapısında da durdum. Oraya girenlerin ekserisi kadınlardı.” (Buharî, Rikak, 51; Müslim, Zühd, 93)

    Abdurrahman bin Avf’ın (r.a.) Cennetle Müjdelenmesi
    Hadîs-i şerîfte buyrulur:

    “O gece (Mîrac Gecesi’nde) Abdurrahman bin Avf’ı gördüm. Cennete, oturduğu yerde emekleyerek giriyordu. Ona dedim ki:

    “–Niçin bu kadar ağır geliyorsun?”

    Dedi ki:

    “–Ya Resulallah! Malımın hesabı dolayısıyla, çocukları bile ihtiyarlatacak kadar ağır sıkıntılar geçirdim. Öyle ki, bir daha sizi göremeyeceğimi zannettim…”” (Muhammed Parsa, Faslu’l-Hıtab, s. 403)

    Kaderi Yazan Kalem
    Hadîs-i şerîflerinde buyurur:

    “(O gece) göğe yükseltildim. Öyle bir makama çıktım ki, orada kalemlerin gıcırtılarını duyuyordum.” (Buharî, Salat, 1)

    Hz. Ebu Bekir Efendimiz’in Tasdiki
    Varlık Nuru, Kainatın Süruru Efendimiz, İsra ve Mîrac hadisesini Kureyş müşriklerine haber vereceği zaman:

    “–Ey Cebraîl, kavmim beni tasdîk etmez!” dedi.

    Cebraîl -aleyhisselam-:

    “–Ebubekir Sen’i tasdîk eder. O sıddîktır.” dedi. (İbn-i Sa’d, I, 215)

    Dipnotlar:

    [1] Cenab-ı Hakk’ın kasem ettiği yıldız kelimesi ile alakalı olarak müfessirler birtakım îzahlarda bulunmuşlardır. Bunların en mühimi olarak da “yıldız”ın Hazret-i Peygamber, ya da Kur’an-ı Kerîm’den kısım kısım inen ayetler olduğunu zikretmişlerdir. Bu durumda yıldıza kasemin manası şöyle ifade edilmiştir:

    1- Mîrac’a çıkmış ve inmiş olan Muhammed Mustafa üzerine yemin olsun!

    2- Kur’an’ın nüzulü esnasında her gelen vahyin inzal zamanına yemin olsun!

    [2] Ayrıca bkz. Buharî, Tefsîr 17/3, Eşribe 1, 12; Nesaî, Eşribe 41.

    İsra ve Mîrac hadisesi ile, İslam’ın bir fıtrat dîni olduğu te’kîd edilmiş; içi bozuk ve kalbi hasta kimselere semavat kapılarının açılmayacağı beyan olunmuştur.

    [3] Hazret-i Musa -aleyhisselam-’ın ağlaması hasetten kaynaklanan bir durum değildir. Elde edemediği bir kemal haline hüzünlenmesi sebebiyledir.

    [4] Bir görüşe göre Nil ve Fırat nehirlerinin Resulullah tarafından Cennette müşahede edilmesinin manası şudur:

    İslam’ın nuru yeryüzüne yayılacak; İslam, Nil ve Fırat havzasındaki bereketli topraklara hakim olacak, o bölgeler İranlıların ateşperestliğinden ve Bizans’ın teslis inancından kurtulacaktır. Bu vadinin ahalîsi nesiller boyu tevhidin sancaktarlığını yaparak İslam’a hizmet edecektir​