Minyatür Sanatı Nedir (Minyatür Tarihi) Kısaca

Konusu 'Genel Bilgiler' forumundadır ve Lasey tarafından 12 Şubat 2019 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    Minyatür sanatı tarihçesi

    Bir rüyanın kağıda dökülmüş hali gibi görünen minyatür, eski Türk kaynaklarında “nakış” ya da “tasvir” olarak adlandırılan bir sanat. Minyatür adını, Roma’daki eski elyazması kitapların baş harlerinin turuncu-kırmızı, altın-boya bezemesinde kullanılan bir üsluptan, “minium”dan alır. Minyatür başlangıçta kitapların çizimli açıklaması ve süslemesidir, tıp, botanik, astronomi ile ilgili bilimsel kitaplar ve edebi eserler için kullanılır. Levhalar halinde duvarları süsleyen minyatür eserler yazılı eserlerden sonra gelir.

    Minyatür, pek çok kültürden etkilenmiş ve onları etkilemiş bir sanat dalı olarak tüm olayları konu alır. Orduların zaferini de yansıtır, şehzadelerin törenlerini de… Minyatür, tamamen nakkaşın düşle gerçeği buluşturduğu büyülü bir dünyanın yansımasıdır. Rüya gibi şehirlerin, dans eden rakkaselerin minyatüre konu olması şiirselliğinden kaynaklanır, ancak bu konuların hepsi yaşanan dünyanın parçalarıdır. Vefalı ve ömrünü bu sanata adayan nakkaşlar düşle gerçeği böyle harmanlar.

    Minyatürde aslolan içeriktir; birçok felsefeyi anlatır, birçok inancı paylaşır. Özellikleri bakımından hiçbir sanata benzemez; minyatürde perspektif ve gölge yoktur. Bu yüzden igürler üst üste dizilmiş gibi görünür. Bu anlamda rüyaya benzeyen diğer yanı, figürlerin birbirleriyle olan orantısız büyüklükleridir. Aynı zengin renk yelpazesi arasından hangilerinin seçileceğine karar vermesi gibi, kompozisyon da tamamen nakkaşın iç dünyasıyla ilgilidir.

    Minyatürün geçmişi Antik Mısır dönemine kadar dayanır. Ressamlık yeteneğiyle bilinen Mani dini mensupları sayesinde Orta Asya’ya taşınır. Türk el sanatının temelini oluşturan Uygur sanatında kendini ifade etme alanı bulan minyatür, bu dönemde hem teknik hem estetik anlamında çok gelişecektir. İran topraklarında kurulan Büyük Selçuklu, Mezopotamya ve Anadolu Selçuklu devletlerinde el yazmalarına verilen önem minyatürün korunmasını ve gelişmesini sağlar. Çünkü söz konusu el yazmalarında minyatür sanatı kullanılır, böylece özellikle Koya, Diyarbakır, Bağdat, Musul minyatürün yerini sarsılmaz hale getirir.

    Minyatür-sanatı-tarihçesi-kısaca.


    Minyatür sanatı tarihçesi kısaca

    Minyatür de her sanat dalı gibi dönemlerin ve akımların etkisi altında kalır. Anadolu Selçuklu döneminde minyatür bilimsel eserlerde kullanılır; çoğunlukla Helenistik Bizans sanatının etkisi altında kalır. Moğol istilasından sonra minyatürde Anadolu Selçuklu döneminden çok farlı bir üslup gelişir; Orta Asya geleneğine dayanan gerçekçi yaklaşımlar minyatüre bu dönemde hakım olur. Osmanlı döneminde ise minyatür, İslam dininin kabulü sonrasında, insan ve hayvan igürlerinin resmedilmediği bir dönem yaşayacaktır. Ancak imparatorluk sürecindeki asıl atılım, fetih döneminden sonra olur.

    Sarayın Venedik’te resim eğitimi alan Başnakkaşı Sinan Bey ile, Fatih’in davetiyle İstanbul’a gelen İtalyan Ressam Bellini, minyatüre batı tarzının etkilerini katarlar. Ancak her ne kadar dönemin minyatürlerinde batı etkileri görülse de, onu yine İslam kültürünün etkileri şekillendirecektir. İmparatorluğun en parlak dönemi olan 16.yüzyılda, her sanat dalında olduğu gibi minyatür de altın yıllarını yaşar. Geleneklere bağlı, en ince, zarif ve özgün eserler bu dönemde verilir; minyatürlerde kale, kent, liman görüntülerinin gerçeğe en yakın çizildiği dönemdir ve dönemin efsane temsilcisi Matrakçı Nasuh olur. 18.yüzyıl minyatürlerinin ise artık sadece birer sanat eseri değil, aynı zamanda yaşanan dönemin tüm alışkanlıklarına dair önemli bir belge olma özelikleri vardır.

    Batı dünyasına tüccarlar vasıtasıyla taşınan ve yayılan minyatür sanatı, renk, konu ve kompozisyon bakımından farklılık göstererek bir dönem İncilleri süslese de, önemi doğudaki kadar uzun soluklu olmaz. Oysa bu topraklarda minyatüre hayat veren nakkaşlar ömürlerini ortaya koyarlar; toprak boya ve altını samur fırçayla buluşturarak el yapımı kağıt üzerinde ölümsüzleştirdikleri ince eserler sabrın ve tevazünün en iyi ifadeleridir.