Mezheplerin ortaya çıkışı hangi dönemde olmuştur

Konusu 'Dini bilgiler' forumundadır ve saadet tarafından 1 Mart 2017 başlatılmıştır.

  1. saadet

    saadet Moderatör Admin

    Mezheplerin ortaya çıkışı hangi dönemde olmuştur


    Mezheb, gidilen yol, benimsenen metod ve görüş demektir. Dini manada mezheb ise, müctehid bir alimin fikir ve görüşlerini benimseyen insanların meydana getirdiği dini ekollere denir.

    Mezhebler arasında esasta hiçbir ayrılık yoktur. Ayrılık, teferruatta, dinin özüne dokunmayan fer'i mes'elelerdedir.

    Ayrıca hiçbir müctehid kendi adına bir mezheb kurmak iddiasıyla ortaya çıkmamıştır. Kur'an ve hadislerden çıkardıkları hükümlerin başkaları tarafından benimsenmesi neticesinde, kendiliğinden o müctehid adına bir mezheb teşekkül etmiştir.

    Mezhebler Nasıl Ortaya çıkmıştır?

    Peygamberimizin Asr-ı Saadetinde sahabenin bir kısmı devamlı olarak Allah Resûlünün yanında kalıyor, Kur'an'ı ve hadisleri ezberliyor, onların manalarını iyice kavramaya çalışıyorlardı. Hazret-i Peygamber'in Kur'an'ın hükümlerini nasıl uyguladığını bizzat görüyor, ayetlerin iniş sebeblerini biliyorlardı.

    Hz. Peygamber'in vefatından sonra, bu sahabeler Mekke ve Medine dışına çıktılar, çeşitli İslam memleketlerine gittiler. Bunlar, gittikleri yerlerde Hicaz'dakinden farklı örf ve adetlere sahip insanlarla karşılaştılar. Halk gelip dini mes'eleleri kendilerine soruyor, onlar da o mes'ele hakkında Kur'an ve Sünnetin hükmünü bildiriyorlardı. Sorulan mes'ele hakkında Kur'an'da ve hadiste hüküm bulamazlarsa, o mes'elede ictihad edip mes'eleyi açıklığa kavuşturuyorlardı. Sahabe, gittikleri şehirlerde, hem hakim, hem müftü, hem vali, hem muallim durumunda idiler. Bulundukları yerde adeta birer ekol meydana getirmişlerdi. Birbirlerinden çok farklı yerlere dağıldıkları ve farklı örf ve adetlere sahip insanlar içinde yaşadıkları; bilgi, zeka ve kavrayış bakımından da aralarında farklar olduğu için, sorulan mes'eleler karşısında pek tabii olarak farklı ictihadlar, ayrı görüş ve kanaatlar ortaya çıkabiliyordu.

    Bir sahabinin etrafında toplanan talebeleri, o sahabinin kendisinden sonra da onun sistemi ve metodu doğrultusunda ictihad yapmaya, kapalı olan mes'eleleri çözmeye, cem'iyette yeni ortaya çıkan durumlara hükümler bulmağa çalıştılar. Bu çalışmalar neticesinde, zamanla fıkhi mezhebler teşekkül etmeye başladı. Bazı mezhebler kendilerine fazla taraftar bulamadığı için, zaman içinde kaybolurken; bugünkü 4 büyük mezheb umumun teveccühünü kazanarak kuvvet buldu, yaygınlaştı ve günümüze kadar geldi.

    Mezhebler Arasında Görüş Ayrılıkları Olması Nereden Kaynaklanmaktadır?

    Bu ayrılıklar, çeşitli sebeblerden ileri gelir. Kur'an'da hüküm ifade eden ayetleri (ki bunlara, nass denir) anlayış, herkes için başka başka olabilir. Zira nassların, usûl-i fıkıhta beyan edildiği üzere, pek çok kısımları vardır: Hafi, mücmel, sarih, kinaye, mecaz, hakikat, mutlak - mukayyed, has - amm gibi. Bu yüzden müctehidlerin aynı nassı anlayışları farklı farklı olmaktadır.

    Ayrıca, hadislerin de nevileri, çeşitleri vardır. Mütevatir, meşhûr, haber-i vahid, mürsel, muttasıl, münkatı' gibi.

    Bu hadisleri delil olarak kullanma konusunda da müctehidler ihtilaf etmişlerdir. Bunun neticesinde de farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Mesela Hanefiler hadisler konusunda titiz davranır. Haber-i vahidi (Tek sahabenin rivayet ettiği hadisi) delil olarak kabûl etmezler. Şafiiler ise, haber-i vahidi kabûl eder ve onu Kıyas'a tercih ederler. Hanefiler mürsel hadisi alır, Şafiiler almazlar.

    İşte bu gibi delillerdeki ihtilaf ve kabûl edilen delilleri de farklı anlayış, müctehidlerin aynı mes'elede farklı hükümler vermelerine sebeb olmuştur.

    Fetva verilen beldenin örf ve adetleri de, müctehidlerin yaptıkları ictihadlara te'sir etmiştir.

    Müctehidler Arasında Görüş Ayrılıkları Olmasının Mahzuru Var mıdır?

    Hayır, bil'akis bu ihtilaflar, ümmet için rahmet olmuştur.

    Herhangi bir mes'ele hususunda bir mezhebde zorlukla karşılaşınca, zaruret halinde, o mes'ele başka bir mezhebin kolaylık ifade eden hükmü ile halledilme yoluna gidilmiştir. Böylece mezheblerin varlığı ümmet için kolaylık ve genişliğe vesile olmuştur.

    "ümmetimin ihtilafında rahmet vardır" mealindeki hadis-i şerifin ifade etmek istediği mana da bu olsa gerektir.

    Mezheblere Ne Lüzum Var? Herkes Kendisi Kur'an'ı ve Hadisi Okuyup Hüküm çıkaramaz mı?

    Müslüman olan her ferdin, dini mes'eleleri ve hükümleri doğrudan doğruya Kur'an ve Sünnetlerden öğrenmesi mümkün değildir. Bunu, ancak müctehidlik payesine erişmiş, salahiyetli İslam alimleri yapabilir. Geriye kalan Müslüman halka, o büyük din alimlerinin izah ve görüşlerini anlamak ve benimsemek, onların yolundan gitmek düşer. İlaçların ham maddesi bitkiler, otlar, madenler vs. olduğu halde, nasıl herkes ondan ilaç yapamıyor, bu iş için ayrıca eczacılık tahsili gerekiyorsa, dini mes'elelerde temel kaynak Kur'an ve Sünnet olduğu halde, ondan hüküm çıkarmak işini de sıradan her Müslüman yapamaz; ancak müctehidlik seviyesine ulaşmış alimler yapabilir. Herkesin dini kaynaklardan hüküm çıkarmağa ilmi, bilgisi, aklı, idrak seviyesi, basiret ve feraseti yetmez.
     
  2. saadet

    saadet Moderatör Admin

    devamı


    Mezhebler Kaça Ayrılır?

    Mezhebler önce 2'ye ayrılır:

    1 - Fıkhi mezhebler,

    2 - İtikadi mezhebler...

    Fıkhi Mezhebler Kaça Ayrılır?
    4'e ayrılır:

    1 - Hanefi mezhebi,

    2 - Maliki mezhebi,

    3 - Şafii mezhebi,

    4 - Hanbeli mezhebi.



    Bu 4 mezhebin, hepsi de haktır, doğrudur. Şimdi bunları sırası ile görelim:

    Hanefi Mezhebi:

    Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı A'zam Hazretleridir.

    İmam-ı A'zam, en büyük imam demektir. Asıl adı Nu'man olan İmam-ı A'zam'ın, künyesi Ebû Hanife'dir. Hicretin 80'inci yılında Kûfe'de doğmuş, Hicri 150'de Bağdat'ta vefat etmiştir.

    Hanefi mezhebi, önce Irak'ta doğmuş, oradan doğuya ve batıya yayılmıştır. Abbasiler devrinde hakimlerin çoğu Hanefi idi. Anadolu ve Balkanlardaki Türkler arasında, Hanefi mezhebi yaygındır.

    Maliki Mezhebi:

    Kurucusu İmam Malik bin Enes Hazretleridir. Hicri 93 tarihinde Medine'de doğmuş, H. 179'da yine Medine'de vefat etmiştir.

    Maliki mezhebi, önce Hicaz halkı tarafından benimsenmiş ve hacca gelenler vasıtasıyla Kuzey Afrika'ya ve o zaman Endülüs denen İspanya'ya yayılmıştır.

    Şafii Mezhebi:

    Kurucusu İmam-ı Şafii Hazretleridir. İmam-ı Şafii'nin asıl ismi Muhammed'dir. H. 150 tarihinde Gazze'de doğmuş, 204 tarihinde Mısır'da vefat etmiştir. Haşimoğulları soyundan gelmektedir.

    Şafii mezhebi önce Mısır'da yayılmış, sonra kısmen Suriye, Yemen, Irak ve Horasan taraflarına geçmiştir. Bugün Mısır'ın çoğunluğu Şafiidir. Anadolu'nun güney taraflarında, Suriye ve Irak'ta da Şafii mezhebinde olanlar mevcuttur.

    Hanbeli Mezhebi:

    Kurucusu Ahmed bin Hanbel Hazretleridir. H. 164 tarihinde Bağdat'ta doğmuş, 241 tarihinde yine orada vefat etmiştir.

    Hanbeli mezhebi daha çok Necid taraflarında tutulmuştur. Halen Necid'de Hanbeli mezhebi hakimdir.

    Hak Bir Olur. Halbuki 4 Mezhebin de Hak Olduğunu Kabûl Ediyoruz. Bu Nasıl Olur?
    Bir su, 5 ayrı mizaçtaki hastaya göre 5 ayrı hüküm alır. Mesela, birinin hastalığının nev'ine göre ilaçtır. Tıbben ona vaciptir. Diğer birine, hastalığı sebebiyle, zehir gibi zararlıdır. Tıbben ona haramdır. Diğer birine az zarar verir, tıbben ona mekruhtur. Diğer birine zararsız olduğu gibi, faydası da vardır. Tıbben ona sünnettir. Bir diğerine de ne zararlı, ne de faydalıdır. Tıbben ona mübahtır. Hastanın durumuna göre, bunların 5'i de haktır. "Bu ilaç, yalnızca vaciptir" denilemez.

    İşte bu misaldeki gibi, İlahi hükümler de, mezheblere tabi' olanların durumuna göre değişir. Farklı farklı olur. üstelik herbiri de hak olur. Buna bir misal verelim:

    İlahi hikmetin tensibiyle, İmam Şafii'ye ittiba' edenlerin çoğu, köylülük ve bedeviliğe yakındırlar. Bunlar cem'iyet hayatında geri olduklarından, herbiri bizzat dergah-ı İlahiyeye kendi derdini söylemek, hususi dileğini bizzat arzetmek mizacındadırlar.

    Bu yüzden de, imam arkasında Fatiha'yı tek tek okurlar. Bu hüküm hak ve doğrudur.

    İmam-ı A'zam'a ittiba' edenlerin çoğu ise, şehirliliğe ve medeniyete daha yakın, ictimai hayatı benimsemiş kimselerdir. Bunların nazarında bir cemaat bir şahıs hükmüne girip bir tek adam da umum o cemaat adına, sözcü olarak konuşur; kendileri de onun kalben tasdikcisi olurlar. Bu bakımdan Hanefi mezhebinde imam arkasında tek tek Fatiha okunmaz. İmam, cemaat adına okur. Cemaat da amin diyerek onu tasdik eder. Bu hüküm de, evvelki gibi, hak ve doğrudur.

    İtikadi Mezhebler Kaça Ayrılır?

    İtikad hususunda başlıca iki mezheb vardır:

    1. Ehl-i Sünnet mezhebi, 2. Ehl-i Bid'a mezhebi.

    Ehl-i Sünnet Mezhebi:
    Hz. Peygamberin yolundan gidenler, o yoldan hiç sapmayanlar demektir.

    Ehl-i Sünnetin dayanağı Kitab ve Sünnettir. Kitab ve Sünnette ne buyurulmuşsa, Ehl-i Sünnet öyle inanır, öyle hareket ederler.

    Ehl-i Sünnet de, Matüridiyye ve Eş'ariyye olmak üzere ikiye ayrılır.

    Matüridiyye Mezhebi:
    Kurucusu Ebu Mansur Muhammed Hazretleri'dir. Semerkand köylerinden Matürid'de doğmuştur. H. 333'te vefat etmiştir.

    Bütün Hanefiler, genellikle Türkler, Matüridi mezhebindedirler.

    Eş'ariyye Mezhebi:
    Kurucusu Ebu'l-Hasan Eş'ari Hazretleridir. Asıl adı Ali'dir. H. 200 tarihinde Basra'da doğmuş, 324'de Bağdat'da vefat etmiştir.

    Malikiler ve Şafiiler, itikadda Eş'ari mezhebini benimsemişlerdir. Hanbeliler, fıkıh gibi itikadda da İmam Ahmed bin Hanbel'e bağlıdırlar. Ayrı bir itikadi mezhebleri yoktur.

    Eş'ari ile Matüridi mezhebleri arasında, bazı küçük görüş ayrılıkları dışında, büyük bir farklılık yoktur. İkisinin de temel görüşleri aynıdır ve Sünnete uygundur.

    Ehl-i Bid'a:
    Hazret-i Peygamberin getirdiği hükümleri ve Kur'an'ın emirlerini kendi arzularına göre yorumlayan, az veya çok Sünnet yolundan sapan, bid'ata giren kimselerdir.

    Bid'at, Hz. Peygamber ve Sahabe devrinde bulunmadığı halde, sonradan ortaya atılan ve dinin esaslarına zıd düşen, her türlü söz, düşünce ve işe denir.

    Ehl-i bid'ayı Peygamberimiz şiddetle kınamışlardır:

    "Sözlerin en hayırlısı Allah'ın Kitabı; yolların en hayırlısı da Muhammed'in (sav) yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlardır. Ve her sonradan uydurulan şey (bid'at) de delalettir, sapıklıktır."

    İnançla ilgili olan bid'atlar, itikadi bid'atlardır. Bunlar, itikadi hususlarda Hz. Peygamberden sağlam bir şekilde nakledilen esaslara zıd düşen inançlardır.

    Mu'tezile, Cebriye gibi bazı fırkaların inançları, bu kısma girer.

    İş ve amelle ilgili bid'atlere ise, ameli bid'at denir. Bazı şiilerin, çıplak ayağa meshetmeleri gibi... Sünnet olan mesh ise, mestler üzerine meshetmektir.

    Dinin itikadi ve ameli esaslarını doğrudan doğruya ilgilendirmeyen veya bu esaslara bir zıdlık ve aykırılık taşımayan yenilikler, sonradan ortaya çıkma şeyler, bid'attan sayılmazlar.

    Bid'atı ikiye ayırarak tasnif eden alimler de vardır:

    1. Bid'at-i hasene: İyi ve güzel bid'at, İslami esaslara zıd düşmeyen, yeni adet ve fiiller... Mesela, namazdan sonra tesbih kullanmak gibi.

    2. Bid'at-ı seyyie: Kötü ve İslam'a aykırı bid'at... Evliya türbelerine mum dikmek, mezarlıklardan medet ummak, vb. gibi şeyler.

    İtikadi bir mezheb olarak ehl-i bid'a ayrıca kendi arasında birçok kollara ayrılır ki, başlıcaları şunlardır:

    1. Cebriye,

    2. Mu'tezile,

    3. Mürcie,

    4. Haricilik,

    5. Şia,

    6. Vehhabilik.

    Ehl-i bid'anın bu temel mezheblerinin her biri de, kendi arasında pek çok fırkalara, gruplara ayrılırlar.