Tövbe Kardeşler! sevginin gücü Bu tasavvuf yolu insana yaptırdığını severek yaptırıyor, zorlamıyor. Onun için bu yolun birtakım esasları insana kolay geliyor; insanın hoşuna gidiyor. Yeter ki insanın niyeti güzel olsun, Allah Teâlâ’nın sevgisini, rızasını kazanmak olsun. O zaman her iş kolaylaşıyor. İnsanın niyeti güzel olunca, Allah’ın kulu olduğunu iyice anlaması kolaylaşıyor. Üzerine düşen vazifenin ne olduğunu aklıyla düşünebiliyor. Çünkü bu yolda başka bir şey istenmiyor; Allah’ın kulu olduğunu idrak ederse, bu idrak, insana çok şey kazandırıyor. Ve ölümden sonra hayatın olduğunu daha iyi anlamaya başlıyoruz. Orada birtakım hesapların, suallerin olduğunu, cennetin, cehennemin olduğunu, kabirde azabın olduğunu, kıyamet günü sıkıntısının olduğunu daha bir başka anlamaya gayret ediyoruz. Eğer idrak etmezsek o zaman, “Bütün bunların başıma gelmesine çok zaman var” diye düşünüyoruz. Halbuki evliyalar bile daima en büyük musibet kendi başlarına gelecekmiş gibi düşünmüşlerdir. Çünkü akıllı olanın düşüneceği bellidir. İşin en kötüsünü hesap etmek lazımdır; eğer karşımıza en iyisi çıkarsa zaten rahat ederiz. Yok, eğer hesap ettiğimiz gibi iyisi çıkmazsa, kötüsü çıkarsa o zaman çaresi var mı? Ancak bu dünyada çaresi var. Onun için biz, işin en kötüsünü hesap etmeliyiz ve ona göre tedbirimizi almalıyız. İşte Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarını insanoğlunun seve seve yerine getirebilmesi için tasavvuf gereklidir. İnsan severse, kimse onu sevdiğinden alıkoyamaz. Sevmediğini yaptıramaz, sevdiğini de terkettiremez. Onun için Rabbü’l Alemin bu yoldaki insanlara kendi ibadetini sevdiriyor. O zaman ibadet yapmak insana çok hoş geliyor. Namaz kıldıkça kılacağı geliyor. Haramdan kaçmak içine kuvvet oluyor. Çünkü nefsi dizginlenmiş oluyor. Kendi kendimize bir düşünelim; bu yola girmeden önce mi girdikten sonra mı daha çok kendimizi haramlardan korumaya başladık? Bu yola girdikten sonra, kalbimize sâdât-ı kiram efendilerimizin sevgisi ve muhabbeti girince onların manevi etkisini üzerimizde hissetmeye başladık. Neden? Aslında biz aynı insanız. Bilgimiz de bir anda çoğalmadı. Kuvvetimizde de bir değişiklik olmadı. Akli yeteneklerimiz de aynıdır. Bu değişiklik nereden geldi? Buradaki değişiklik, Allah Teâlâ’nın yardımıyla oldu. Biz mürşidi bu hususta vesile yapmış olduk. İşte bu mübareklerin tövbe kapısı, kulluk kapısı insanlara her zaman yardım ediyor. Bu dini öncelikle insanlara sevdiriyorlar. Sevdirerek dini insana kolaylaştırıyorlar. O zaman insana namaz kılmak kolay geliyor. Haramdan kaçmak kolaylaşınca, insan salih amel yapmak istiyor. İbadetleri çok sevmeye başlıyor. Onun için muhabbeti artıracak işleri bilmek lazım kardeşler; mesela onlardan biri zikir dersi almaktır, diğeri hatmeye katılmaktır, bir diğeri mürşid sohbetini çokça yapmaktır… Muhabbetimiz artınca ne olacak? Muhabbetin faydası çok yönlü kardeşler. Birincisi biz Allah Teâlâ’yı seversek O da bizi çok sever. Çünkü biri bizi sevmiş olsa biz de onu çok sevmeye başlarız; işte Allah sevgisi de aynıdır. Rabbü’l-âlemin de bize, bizim O’nu sevmekteki halimize göre hareket ediyor. Biz O’nu seversek O da bizi seviyor. Biz O’nu sevmezsek O da bizi sevmiyor. Çünkü O zaten hiç kimseye muhtaç değildir. Biz O’na muhtacız. Muhtaç olan sevmesin de muhtaç olmayan mı sevsin? HANGİ MUHABBET? Gavs-ı Hizânî hazretleri buyurdu: “Mürşid-i kâmiller, kendilerine intisap edenlerin kalp gözünü dünya sevgisinden uzaklaştırırlar. Bunun anlamı, dünyayı tamamen terk etmek demek değildir. Ahiret muhabbetini, dünya sevgisine tercih etmek demektir. Bir evi bir de bağı/bahçesi olan bir kimse, her ikisini de sever. Fakat evin tamiri bağın geliri ile olduğu halde evini daha çok sever. Ahiret muhabbetini dünya muhabbetine tercih de aynen buna benzer. Asıl maksudu, vasıta olana tercih etmek lazım.”