Malın şükrü ve zekat emri

Konusu 'Zekat vermek' forumundadır ve Lasey tarafından 2 Haziran 2018 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    Malın şükrü ve zekat emri

    Allah Azze ve celle müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyuruyor:

    “Namazı hakkıyla kılın, zekatı verin.” (Bakara 110)

    Resul-i Ekrem Efendimiz s.a.v. de şöyle buyurmuştur:

    “İslam şu beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed s.a.v.’in O’nun rasulü olduğuna şehadet etmek, beş vakit namazı kılmak, zekat vermek, Allah’ın evi Kabe’yi haccetmek ve Ramazan ayında oruç tutmak.” (Buharî, İman, 2; Müslim, İman, 5; vd.)

    Allah Azze ve celle, hikmetine mebni olarak bazı kullarına güzel hal bahşetmiş, dilediğine kolayından nimetler vermiş ve zengin etmiştir. Rızkını daraltıp zorlaştırdığı kimilerini de zengin kulları için imtihan vesilesi kılmıştır. Zekatı da dinin temeli yapmış, rızkını geniş kıldığı kullarının zekatla hem kendilerini hem mallarını temizlemelerini emretmiştir.

    Son bir-iki asırda özellikle din-dünya ilişkisine bakışımızda köklü değişiklikler meydana gelmekte. Önceleri dünyaya ancak “ahiretin tarlası” olduğu için değer verirken, şimdilerde ne yazıkki dünyayı ahiretin önüne geçirdiğimizi gösteren tavır ve davranışlar içindeyiz.

    Hüccetü’l-İslam İmam-ı Gazali (r.h.a.) zekatta hem kulluk açısından hem de ihtiyaç sahiplerinin sıkıntısını giderme yönünden akli hikmetler bulunduğunu söyledikten sonra der ki:

    “Zekatın fakire verilmesi onun ihtiyacını gidermek içindir. Dinin hedefi ise ilahî emre uyulmasıdır. Bunun için zekat, Kur’an-ı Kerim’de namazla birlikte zikredilmiş, ayrıca namaz ve hacla birlikte dinin beş esası arasında sayılmıştır.”


    Dünya aldatıcıdır. Lakin herkesin aldanışı farklıdır. Kimileri şöhrete, kimileri makam mevkiye ve hükmetmeye, kimileri nefsinin ihtiraslarına ve şehvet duygularına, kimi de mal ve servete düşkün olur.

    Müminler olarak bizim dünya hayatını ahireti hedefleyerek yaşamamız gerekir. Hz. Musa (aleyhisselam)’ın ümmetinden rabbani alimlerin, Karun’a nasihat ederken söyledikleri gibi: “Cenab-ı Allah’ın sana verdiği (maldan harcayıp) ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara (infak ve tasaddukta bulunarak) ihsan et.” (Kasas 77)

    Bu ayet-i kerimeden anlıyoruz ki, Allah Azze ve celle'nin lütfu keremiyle zengin kıldığı müminlerin ellerinde bulundurdukları malla ilişkisi, evvel emirde malları vasıtasıyla ahiret yurdunu mamur etmeye çalışmak olmalıdır. Bunu yaparken dünyadan da nasiplerini unutmayacaklardır.

    Yine Allah Azze ve celle bir başka ayet-i kerimede müminin malının ve canının ahiret yurdunu kazanma vesilesi olduğunu şöyle beyan buyurur:

    “Allah müminlerden canlarını ve mallarını, cennet karşılığında satın aldı.” (Tevbe 111)

    Tabiin neslinin büyüklerinden büyük hadis alimi İmam Şa’bî hazretlerine, “Malda zekatın dışında bir hak var mıdır?” diye sorulunca şöyle cevap verir:

    – Evet, vardır. Cenab-ı Allah'ınşu ayetini işitmediniz mi: “Sevdiği maldan yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere verir.” (Bakara 177)

    Bir vecibe olarak müminlerin zekat vermesinin ve her daim infakta bulunmasının pek çok hikmeti vardır. İmam-ı Gazali hazretleri bu hikmetlerden bazılarını şöyle izah eder:

    “Cimrilikten kurtulmak, malı bolca vermeye alışmakla olur. Bir şeyin sevgisini kesip atmak, nefsi onu terk etmeye zorlayıp alıştırmakla gerçekleşir. Zekat bu manada bir temizliktir. Sahibini helak edici cimrilik kirinden temizler. Kişinin cimrilikten temizliği, malını infak etme derecesinde, onu elinden çıkarırken tattığı huzur ölçüsünde ve Allah Teala’nın yolunda sarf etmekten duyduğu sevinç nisbetinde olur.

    Zekat, verilen nimetin şükrüdür. Allah Azze ve celle'nin kulu üzerinde iki nimeti vardır: Biri nefsinde/bedeninde, diğeri ise malındadır. Bedenle yapılan ibadetler bedenin şükrüdür. Mal ile yapılan ibadetler ise malın şükrüdür. Fakir bir müminin geçim darlığına düştüğünü, kendisine muhtaç olduğunu görüp de malının kırkta birini veya onda birini vererek dilenmekten, başkasına muhtaç olmaktan kurtardığı için Allah Azze ve celle'ye şükretmeyen kimse ne kadar cimri biridir!”

    Zekat yıl sonu gelmeden verilebilir, fakat şer’î ölçülere göre zenginliğin üzerinden bir yıl geçince vermek farz olur. Resul-i Ekrem Efendimiz s.a.v.’in sünneti olduğu üzere müminler tarih boyunca mübarek üç aylarda ve özellikle Ramazan-ı Şerif’te zekat vermeyi adet edinmişlerdir. Nitekim Efendimiz s.a.v. mübarek Ramazan ayında insanların en cömerdi olur, esen rüzgar gibi ihsanı herkesi kuşatırdı.

    Zekat ve sadakanın zamanında, doğru yere ve ihtiyaç sahibine verilme mecburiyeti gibi gizli verilmesi de edeplerdendir. Nitekim Resul-i Ekrem Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:

    “Sadakanın en faziletlisi, insanın kendisi ihtiyaç sahibi olduğu halde bir fakire gizlice verdiği sadakadır.” (Ebu Davud, Zekat, 40; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/358; İbn Hibban, es-Sahîh, nr. 3346)

    Yine buyurur ki:

    “Kul gizlice bir amel yapar ve Allah Azze ve celle onu kul için gizli amel olarak yazar. Kul onu açığa vurduğu zaman amel gizli olmaktan çıkarılır, açıktan yapılmış olarak yazılır. Halkın içinde bahsettiği zaman ise gizli ve açık amel olmaktan çıkarılır ve riya yazılır.”

    Sadakayı gizli vermenin yanında, verilen kimse için minnet ve eziyete dönüştürülmemelidir. Nitekim Allah Azze ve celle mealen şöyle buyuruyor:

    “Sadakalarınızı minnet ederek/başa kakarak ve fakire eziyet yaparak iptal etmeyin.” (Bakara 264)

    Çalışıp kazanma, mal mülk ve servet edinme, kazancı üzerinde tasarrufta bulunma konusunda mücella dinimiz müminlere herhangi bir sınırlama getirmemiştir. Yeter ki helal yollardan kazanılsın, kimsenin hakkına hukukuna tecavüz edilmesin, malî mükellefiyetler hakkıyla yerine getirilsin.

    Dinimize göre kişi, el emeği göz nuru ile, meslek ve sanatla, ticaret, ganimet, hibe, miras gibi meşru yollarla mal mülk sahibi olabilir. Meşru sınırlar içinde kalmak kaydıyla mülkü üzerinde dilediği gibi tasarrufta da bulunabilir. Bu durumdaki kimseye normal şartlar altında herhangi bir ilave sorumluluk yüklenmez. Kazanırken ve harcarken kimseye zulüm ve haksızlık etmeyen, bakmakla yükümlü olduğu kimselere karşı mükellefiyetlerini yerine getiren, zekat, fitre gibi malî ibadetlerini hakkıyla eda eden kimse, dinî anlamda yükümlülüğünü yerine getirmiş demektir.

    Zekat, zenginlik ölçüsüne sahip müminin üzerine bir vecibe iken, sadaka ise cömertlik faziletini kuşanıp, Allah Azze ve celle’nın ona ihsan ettiği, nimetleri yine O’nun yolunda harcaması ve böylece şükrünü eda etmeye çalışmasıdır.

    Hadis-i şerifte buyrulduğu gibi, insanın bu dünya nimetlerinden faydalandığı miktar; yiyip içip tükettiği, giyip eskittiği kadardır. Bunun dışında biriktirdiklerinin hepsi başkalarına kalacaktır. Ebediyet yurduna taşıyabildiği sadece Allah rızası için harcadıkları, sadaka kabilinden verdikleridir. Bu sadece mal mülk için geçerli değildir. Ömrümüz, gücümüz kuvvetimiz, ünvanımız da Allah rızası için olursa ahiret sermayesidir.

    Allah Azze ve celle bizlere dünyayı ahiret sermayesi kılmayı, canımızla malımızla şükretmeyi nasip eylesin.