Mahyacılık ve Mahya Geleneği

Konusu 'Eğitim Konuları' forumundadır ve Lasey tarafından 6 Aralık 2018 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    Mahyacılık ve Mahya Geleneği

    Mahyacılık ve Mahya Geleneği.


    Özellikle Ramazan aylarında birden çok minareli camilerin iki minaresi arasına kurulan ışıklı yazıya mahya denilir. Bu kelime Farsça “mah ile Arapça “iyye” ekinin birleştirilmesi ile oluşturulmuş olup “aya mahsus” demektir. Günümüzde “mahya” olarak kullanılmaktadır. Recep, Şaban ve Ramazan aylarına ait olmasından dolayı bu şekilde isimlendirilmesi muhtemeldir.

    Mahyacılık ve Mahya Geleneği Nasıl Ortaya Çıktı?

    Osmanlılarda ilk mahyanın ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. Ancak I. Ahmed (1603-1617) zamanında Fatih Camii müezzinlerinden Hattat Hafız Ahmed Kefevî ilk mahyayı Sultan Ahmed Camii’ne kurmuştur. Daha sonra Damat İbrahim Paşa, 1722’de bütün selâtin camilerde mahya kurulması emrini vermiştir. Bazı selâtin camilerin minareleri mahya kurulamayacak kadar kısa olduğundan onların minarelerini de uzattırmıştır.

    Mahyacılık ve Mahya GeleneğiMahya geleneği Türkiye’den başka bir yerde yoktur. Özellikle İstanbul, Bursa, Edirne ve Konya’da mevcuttur. Süleymaniye baş mahyacısından 1911’de Mısır Mehmed Ali Paşa Camiinde mahya kurulması istenmiş fakat oraya mimariden dolayı kurulamamıştır. Osmanlılar, mahyalarda sülüs yazıyı tercih etmişler ve çeşitli resimler de kullanmışlardır. Mahyacılığın zirvesi ise Süleymaniye baş mahyacısı Abdüllatif Efendi (ö. 1877)’dir.
    Günümüzde genellikle selâtin camilerde “Maşaallah, Hoş Geldin Ya Ramazan, Oruç Tut Sıhhat Bul, Ey Oruç Tut Bizi, Elveda” ifadeleri ve Allah Teâlâ’nın çeşitli isimleri mahya olarak kullanılmaktadır.



    Eskiden Mahyacılık ve Mahya Geleneği büyük bir ustalık isteyen gerçek bir sanat dalıydı. Bu alanda yetişmiş büyük ustalar, kendilerinden sonra gelecek ve yerlerini alacak olan çıraklara işin bütün inceliklerini öğretirlerdi. Mahya kurmak için, bir caminin en az iki minareli olması gerekiyor. Geçmişte böyle büyük camilerde, iki minare arasına ip ya da teller gerilir, mahya ustası da, genelde zeytinyağ doldurulmuş kandilleri ya da mumlu fenerleri ipin üzerine dizerek istediği dinî yazıyı yazar, hatta resimler bile yapardı. Tüm ramazan ayı boyunca bu kandiller, rüzgâra rağmen geceleri ışıl ışıl yanardı. Camilerin elektrikle aydınlatılmaya başlamasından sonra, mahyacılık daha kolaylaştı ve artık bir sanat olmaktan çıktı. Kandillerin yerine renkli elektrik ampulleri ile ve yeni yazıyla mahya kurma geleneği günümüzde halen sürdürülüyor.