Kurandan Nasıl İstifade Edilir

Konusu 'Dini bilgiler' forumundadır ve Lasey tarafından 5 Ocak 2017 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    KUR’AN’IN MEYDAN OKUYUŞU

    Ayet-i kerimede bu hakikat şöyle ifade buyrulur:

    قُل لَّئِنِ اجْتَمَعَتِ الإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَن يَأْتُواْ بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لاَ يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا

    “De ki: İnsanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki, yine de benzerini yapamazlar!” (el-İsra, 88)

    Cenab-ı Hak bu meydan okumanın sınırını on sûreye kadar daraltmasına rağmen yine de insanlar onun bir benzerini meydana getirmekten aciz kalmışlardır. Nitekim ayet-i kerimede buyrulur:

    أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِعَشْرِ سُوَرٍ مِّثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

    “Yoksa, «Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu.» mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.” (Hûd, 13)

    KUR’AN’IN BİR BENZERİNİ ORTAYA ÇIKARMAK MÜMKÜN DEĞİL!

    Allah Teala, Kur’an’ın bu meydan okuyuşunun sınırını nihayet bir sûreye kadar indirmiştir ki bu husustaki beşeri acziyet ve Kur’an’ın kelam-ı ilahi olduğu gerçeği iyice ayan olsun. Bu hususla ilgili ayet-i kerimede de şöyle buyrulmuştur:

    وَإِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ وَادْعُواْ شُهَدَاءكُم مِّن دُونِ اللّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ. فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ وَلَن تَفْعَلُواْ فَاتَّقُواْ النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

    “Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan gayrı şahidlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın. Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız-[1] yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş kafirler için hazırlanmıştır.” (el-Bakara, 23-24)

    KUR’AN SAF VE BERRAK BİR KALPLE OKUNMALI

    Hazret-i Mevlana -kuddise sirruh-, Kur’an-ı Kerim’in saf ve berrak bir kalble okunabilmesinin zarûri olduğunu, ancak o zaman hikmet, ibret ve sırlarının gönülleri feyizlendireceğini ne güzel ifade eder:

    “Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini, Hazret-i Peygamber’in hadis-i şeriflerini okumadan evvel kendine çeki-düzen ver! Gül bahçelerindeki güzel kokuları duymuyorsan, kusuru bahçede değil, gönlünde ve burnunda ara!..”

    Allah -celle celalühû- ayet-i kerimede:

    أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ أَمْ عَلَى قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا

    “Onlar, Kur’an’ı inceden inceye düşünmezler mi? Yoksa kalblerinde kilitler mi var?” (Muhammed, 24) buyurur.

    ayet-i kerimenin muhtevasına göre, Kur’an-ı Kerim’i anlamak, kavramak, hissedip duyabilmek ve esrarına vakıf olabilmek için selim bir kalbe ihtiyaç vardır. Çünkü Kur’an-ı Kerim, esrarını selim bir kalbe açar. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de:

    نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ. عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ

    “(Ey Rasûlüm!) Onu (Kur’an’ı) Cebrail, inzar[2] edenlerden olasın diye Sen’in kalbine indirmiştir.” (eş-Şuara, 193-194) buyurmaktadır.

    KUR’AN-I KERİM’DEN NASIL İSTİFADE EDERİZ?

    Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’i Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-’in gönül ikliminden almalıdır, tıpkı sahabe-i kiram hazeratı gibi. Ondan gerçek istifade, bu husûsa riayet derecesine bağlıdır. Nitekim Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurur:

    “Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim, üzerine bol yağmur yağan bir araziye benzer. Bu arazinin bir parçası, suyu emen ve akabinde üzerinde bol ve yemyeşil çayırlar biten verimli bir topraktır. Diğer kısmı ise, Allah’ın kullarını faydalandırmak için suyu toplayıp tutarak insanların içmelerini, hayvan ve bitkilerini sulamalarını ve ekip biçmelerini te’min eder. Geri kalan kısmı ise ne su tutmaya, ne de ekip biçmeye yarayan çorak bir arazidir.” (Buhari, İlim, 20)

    “Bu üç farklı özellikteki araziden ilk ikisi, Allah’ın, Rasûlü vasıtasıyla gönderdiğinden faydalanarak dinde ihtisas sahibi olan ve bildiğini insanlara öğreten kişiye benzer. Üçüncüsü ise, etrafında olan biten hiçbir şeye başını bile kaldırıp bakmayan ve Allah Rasûlü’nün kendisiyle gönderildiği hidayeti kabul etmeyen kişiye benzer.”[3]

    “Ulemanın kalb arazisi ilahi ilim ve hidayetlerin hayat dolu sularıyla yeşerip bereketli mahsuller verdi. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

    أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا

    «(Allah) gökten su indirdi, dereler onunla dolup taştı…» (er-Ra’d, 17)

    İbn-i Abbas bu ayet hakkında şu izahı yapmıştır:

    «ayette geçen su ilim, dereler ise kalbler demektir.»”[4]

    Dipnotlar: [1] Bu yapılamayacağı gibi Kur’an-ı Kerim’e herhangi bir zarar da verilemeyecektir. Yani önceki ilahi kitaplarda yaşanan tahrif ve tahrip keyfiyeti mevzuubahis olmayacaktır. Çünkü Kur’an-ı Kerim: «Şüphesiz Kur’an’ı Biz indirdik ve onu Biz koruyacağız.» ilahi beyanıyla sabit olduğu üzere ilahi muhafaza altındadır. Nitekim onun bu ilahi sıyanet ve korunmuşluğuna en bariz delillerden biri de, Rusya misalidir. Ruslar, milyonlarca Müslümanı dinlerinden tamamen koparmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ancak Kur’an’ın bir harfine bile dokunamadılar.

    [2] İnzar: Ebedi alemdeki hazin neticelerin vehametiyle korkutarak emir, nehiy ve ikazlarda bulunmak.

    [3] Bkz. Sühreverdi, Avarif, sf. 5-6.

    [4] Sühreverdi, Avarif, sf. 8.