Müslüman ebeveynler olarak hem kendimiz hem de çocuklarımız için Kur’an’ı Kerim’e gerekli hürmeti gösteriyor ve öğrenmek için çabalıyor muyuz? Kuran ikliminde yetişen bir nesil için üzerimize düşen vazifeler neler ve bunu nasıl yapabiliriz? Kur’an-ı Kerim, kaynağı Cenab-ı Hak olan dört semavi kitabın sonuncusudur. Rüşdünü ikmal etmiş insanlığa Rabbimizin son çağrısı ve son mesajlarıdır. Hak Teala, gönderdiği kitaplardan yalnızca Kur’an-ı Kerim’i kıyamete kadar koruyacağını taahhüd etmiştir. Bu sebeple bir harfi bile değişmeden aslını koruyan tek ilahi kitap, Kur’an-ı Kerim’dir. Bu noktada bizim asıl meselemiz, Cenab-ı Hakk’ın bu taahhüdüne ne kadar vesile olabildiğimizdir. Halimizi bir gözden geçirmeliyiz: Kur’an-ı Kerim ile ne kadar ünsiyetimiz var? Onu ne kadar duygu derinliği içinde okuyabiliyoruz? Peygamber Efendimiz’in ve ashabın Kur’an-ı Kerim karşısında duyduğu heyecanı ne kadar duyabiliyoruz? Kur’an-ı Kerim’i hayatımızın her safhasına intikal ettirebiliyor muyuz? aile hayatında, komşuluk ve kul haklarında, ticari hayatta, onu ne kadar kendimize kıstas alıyoruz? Kendimizi zamanın ve toplumun akışından ne kadar mes’ûl görüyoruz? Yavrularımıza esas tahsil olan Cenab-ı Hakk’ı tanıma tahsilini verebiliyor muyuz? Kur’an’ı gönüllere taşıma, onunla istikametleri düzeltme hususunda ne kadar gayret içindeyiz? Unutmayalım ki iki cihan saadeti, ilahi bir emanet olan evlatlarımızı Kur’an kültüründen nasiplendirmekle mümkündür. En merhametli annebaba, evladını Kur’an terbiyesiyle asıl istikbal olan ahirete hazırlayan annebabadır. İnsanın, evladına verebileceği en büyük hediye, güzel bir terbiyedir. Kur’an’ın engin mana kevserinden kendisi tatmadığı için evladına da tattıramayan anne-babalar, büyük bir vebal altındadırlar. Zira manevi tahsil hususunda cahil bırakılan, Kur’an ve Sünnet’in rûhaniyetiyle terbiye edilmeyen evlatlar, kıyamet günü anne-babalarından davacı olacaklardır. İbn-i Ömer (ra) der ki: “Evladını iyi terbiye et. Zira bundan mes’ûlsün. «Terbiyesiyle ilgili olarak ne yaptın, neler öğrettin?» diye hesaba çekileceksin.” Hadis-i şerifte de şöyle buyrulur: “Çocuklarınızı üç hususta yetiştirin: Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi ve Kur’an kıraati… Çünkü hamele-i Kur’an (Kur’an’ı öğrenen, öğreten ve bu yolda hizmet edenler), hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde, peygamberler ve Hak dostları ile birlikte Arş’ın gölgesindedirler.” (Münavi, Feyzü’l-Kadir, I, 226) Dolayısıyla evlatlarına Kur’an rûhaniyetiyle güzel bir terbiye verebilmek, salih mü’minlerin en mühim meselelerinden biridir. Nitekim devrin siyasi çalkantıları içerisinde zindana düşmüş olan Emevilere, 2. Abbasi halifesi Ebû Cafer Mansur: “–Zindanda size en zor gelen şey nedir?” diye sordurur. Onlar da: “–Çocuklarımızın terbiyesinden mahrum kaldık.” cevabını verirler.10 Dolayısıyla fırsat elden gitmeden evlatlarımızı Kur’an’ın feyz ve rûhaniyetiyle yetiştiremezsek, yarın kabrimizde ağır bir nedametle baş başa kalacağımızı unutmamalıyız. Bunun için de evlatlarımızla vaktinde güzelce alakadar olmalı, onların tertemiz yüreklerine Allah ve Peygamber sevgisini, Kur’an ve Sünnet kültürünü aşılamalıyız. Marifetin iltifata tabi olduğu gerçeğinden hareketle, yavrularımızda manevi güzelliklerin neşv ü nema bulması için onları hediye ve iltifatlarla teşvik etmeliyiz. İMAM MaLİK HAZRETLERİ VE KUR’AN HOCASI İmam Malik Hazretleri der ki: “Ben her hadis ezberlediğimde, babam bir hediye verirdi. Öyle bir zaman geldi ki, babam hediye vermese bile hadis ezberlemek bende tarifsiz bir lezzet haline geldi.” İmam Ebû Hanife de, oğlu Hammad Fatiha Sûresi’ni öğrendiğinde, hocasına beş yüz dirhem vermişti. O zamanlar bir koç, bir dirheme satın alınıyordu. Hocası bu cömertliği fazla buldu. Çünkü çocuk yalnızca Fatiha Sûresi’ni öğrenmişti. Bunun üzerine Ebû Hanife Hazretleri şöyle dedi: “–Yavruma öğrettiğin sûreyi küçük görme! Eğer yanımda bundan daha fazlası olsaydı, Kur’an’a hakkıyla hürmet edebilmek için onu sana hediye ederdim.”11 Selahaddin-i Eyyûbi de, kışlada dolaşırken babasının önünde Kur’an okuyan bir çocuğa rastlamıştı. Çocuğun okuyuşunu beğendi ve ona yaklaşarak kendi yiyeceğinden bir parça verdi. Ayrıca kendisine ait olan tarlanın bir kısmını o çocuk ve babası için vakfetti.12 Bütün bunlar, anne-babalar için evlat terbiyesinde örnek alınması gereken güzel numûnelerdir. Kur’an eğitimi için bilhassa yaz tatilleri de iyi değerlendirilmelidir. Evlatlarımızı Kur’an kurslarına veya camilere göndermekle yetinmemeli, anne-babalar olarak onların durumunu dikkatle takip etmeliyiz. Kur’an kültürünün ne seviyede, itikad ve fıkıh bilgisinin ne durumda olduğunu sık sık kontrol etmeli, gösterdiğimiz alaka ile onları daima teşvik etmeliyiz. Ne mutlu evlatlarını Kur’an’ın feyz ve rûhaniyeti içinde yetiştirerek Kur’an’ın ve Rasûlullah r Efendimiz’in şefaatine nail olan annebabalara!.. Rabbimiz, Kur’an’dan nasipsizlik sebebiyle harabelere dönen kasvetli kalplerin ağır yükünü taşımaktan bizleri muhafaza buyursun. Cümlemizi, Kur’an’ın şifa, hidayet ve rahmetiyle buluşup huzur içinde vuslat-ı ilahiye koşan bahtiyar kullarından eylesin! amin… Kaynak: 10 İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, I, 381. 11 Ebû Gudde, Fethu Babi’l-İnaye, s. 19; Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, 119-120. 12 Bundari, Ebû’l-Feth Ali, en-Nevadiru’s-Sultaniye (Siretü Salahuddin), s. 9; Muhammed Nûr Süveyd, a.g.e, s.