Güncel Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın İslam'daki Yeri

Konusu 'Dini bilgiler' forumundadır ve Lasey tarafından 2 Ocak 2018 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    Kudüs ve Mescid-i Aksa

    Biz Müslümanlar için evrenin, dünya hayatının, insanların, zamanın ve mekanın kıymet mertebesi yüce dinimiz İslam vasıtasıyla belirlenmiştir. Bizim için bundan öte bir hükmün değeri yoktur. Buna göre, insanoğlu ilahi düzen dairesinde kaldığı ve o yön üzere yürüdüğü müddetçe şereflidir. Zaman ve mekan da öyledir. Bizim mukaddes vakitlerimiz yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerle belirlenmiştir. Bunun yanı sıra müslümanların on dört asırdır mukaddes bildikleri, kıymet verdikleri zaman dilimleridir.

    Kabe-i Muazzama ve Mekke-i Mükerreme bizim için en mukaddes, en faziletli yerdir. Daha sonra da Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.)’in hicreti ile kudsiyet kazanan Medine-i Münevvere ve Mescid-i Nebevî bizim mukaddes beldemizdir. Bu iki yerin fazileti akaid kitaplarımıza kadar girmiş ve akrabalarımızın, müminlerin itikadi bir esas olarak bu şehirleri mukaddes bilmesi ve kudsiyetine iman etmesi gerektiğini eserlerinde yazmışlardır.

    Bu iki mübarek yerden sonra mukaddes bir diğer şehrimiz ise çaresiz Filistin’in başşehri Kudüs’tür. Tarih boyunca Kudüs’ün yahudiler, hıristiyanlar ve müslümanlar için mukaddes olması, buranın bütün peygamberler ve müminler için mukaddes oluşunun neticesidir.

    Yahudiler ve hıristiyanlar dinlerini aslını bozup ilahi vahiyden kopmalarına rağmen, tarihi olarak Kudüs’ün mukaddes oluşuna dair inançlarını korumaktadırlar. Lakin Hz. Adem a.s.’dan Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.)’e kadar bütün peygamberlere inanan biz müslümanlar Kudüs’ün asıl sahipleriyiz. Binaen mukaddes olanın hakkını yalnızca kudsiyeti bozulmamış dinin müminleri verebilir. Nitekim tarih buna şahittir.

    Kudüs tarih boyunca birçok isimle anılmıştır. İslami kaynaklarda “İliya” ya da “Beytü’l-Makdis” olarak adlandırılır. Müfessirlerimiz, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de İsra suresinin birinci ayetindeki “el-Mescidü’l-Aksa”, Yunus suresinin 93. ayetindeki “Mübevvee Sıdk” ve Maide suresinin 21. ayetindeki “el-Ardu’l-Mukaddese” tabirleri ile ya Kudüs’teki Beytü’l-Mukaddes’in veya söz konusu şehrin de içinde bulunduğu Filistin topraklarının kastedildiğini belirtmişlerdir. Buradan anlıyoruz ki hem Mescid-i Aksa, hem de çevresi ve Filistin toprakları müslümanlar için mukaddestir.

    Kudüs ve Mescid-i Aksa.

    Kudüs’ün bir diğer adı ise “Harem-i Şerif”tir. İsra mucizesinin gerçekleştiği, miraç mucizesinin de başlangıcı olan bu belde için Allah Azze ve celle yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

    “Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammed’i Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, her şeyi işiten, her şeyi gören O’dur.” (İsra, 1)

    Müfessir alimlerimiz ayet-i kerimede “çevresini mübarek kıldığımız” ifadesinden maksadın Kudüs ve civarı olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Üstelik Harem-i Şerif’in çevresinden ne miktarın mübarek kılındığını metre metre detaylandırmışlardır.

    Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), Hicret’ten önce iki veya üç yıl süreyle Kabe’yi de önüne almak suretiyle Kudüs’e yönelerek namaz kılmıştır. Medine döneminde 16 ya da 17 ay bu uygulamanın devam ettiği, daha sonra kıblenin Kabe’ye çevrildiği bilinmektedir. Bakara suresinde kıblemizin Mescid-i Aksa’dan Kâbe-i Muazzama’ya çevrilmesi de uzun ayetlerle anlatılmıştır.

    Üç mukaddes mescidden biri olan Mescid-i Aksa hakkında Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.)’den gelen birçok rivayet vardır. Bunlardan biri, büyük sahabi Bera b. Azib r.a. tarafından rivayet edilen şu hadis-i şeriftir:

    Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) (Medine’de) on altı yahut on yedi ay Beytu’l-Makdis’e doğru namaz kılmıştı. Halbuki Allah Resulü kıblesinin Kâbe’ye yöneltilmesini arzu ederdi. Bunun üzerine Allah Azze ve celle: ‘Biz, yüzünü çok kere göğe doğru evirip çevirdiğini muhakkak görüyoruz. Şimdi seni herhalde hoşnut olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. (Namazda) Yüzünü artık Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey mü’minler) siz de nerede bulunursanız (namazda) yüzlerinizi o yana döndürün…” (Bakara, 144) ayetini indirdi. Rasulullah da Kâbe tarafına yöneldi (…) (Buharî, Salât, 31)

    Kıblenin Mescid-i Haram’a döndürülmesi Mescid-i Aksa’nın kıymetini ortadan kaldırmamış, aksine onun yüce değeri İslam’da ve müslümanların kalbinde günümüze kadar yaşamaya devam etmiştir. Dolayısıyla “çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa” ifadesinin yer aldığı İsra suresi 1’inci ayet lafzen de mana olarak da bakidir.

    Bunun yanı sıra Mescid-i Aksa, Mescid-i Haram’dan sonra yeryüzünde inşa edilen ikinci mescid olması hasebiyle de müslümanlar nezdinde mukaddestir. Hz. Ebu Zer (r.anha) anlatıyor:

    “Ey Allah’ın Rasulü! Yeryüzünde ilk inşa edilen mescid hangisidir?” dedim. Allah Rasulü s.a.v. “Mescid-i Haramdır.” buyurdu. “Sonra hangisi?” dedim, “Mescid-i Aksa’dır.” buyurdu. “İkisi arasındaki süre ne kadardır? dedim. “Kırk yıl” buyurdu. Sonra da “Bütün yeryüzü senin için mesciddir. Nerede namaz vaktine girersen orada kıl.” buyurdu. (Buharî, Enbiya, 40)

    Kaynaklarımızda anlatıldığına göre Mescid-i Aksa, Hazreti Adem (a.s.)’dan Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.)’e kadar bütün peygamberlerin aynı anda bulunduğu yeryüzündeki tek mekandır. Bu mekan tarihteki en büyük toplantıya tanıklık etmiştir. (Müslim, İman, 75). Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) Miraç sırasında bütün peygamberlere Mescid-i Aksa’da namaz kıldırmakla buranın İslami hüviyetini, kendisinin önderliğini, önceki peygamberlerin manevi mirasını devraldığını, İslam dininin bu kutsal değerleri de ihtiva ettiğini ve önceki dinlerin tamamlayıcısı olduğunu bir nevi ilan etmiştir.

    Mescid-i Aksa’da kılınan namazların faziletiyle ilgili birçok rivayet vardır. Bu hadis-i şeriflerde Mekke ve Medine’den sonra en faziletli mescidin Mescid-i Aksa olduğu ve orada kılınan namazların elli bin kat yahut beş yüz kat sevap ile mükâfatlandırılacağı müjdelenmiştir.

    Hazreti Ömer (r.anha)’nın hilafeti döneminde müslümanların idaresi altına alınan Kudüs, Haçlı istilaları dışında on dört asır müslüman idaresinde kalmış ve üç mukaddes beldeden biri olarak hürmet görmüştü. Özellikle Eyyubîler, Memlükler ve Osmanlılar devrinde bu şehre özel hizmetler yapılmış, camiler, medreseler, tekkeler inşa edilmiştir. Müslümanların idaresindeki Kudüs’de diğer din mensupları da emniyet ve hürriyet içinde ibadetlerini yapmışlar, hayatlarını devam ettirmişlerdir.

    Mescid-i Aksa ve Kudüs müslümanlarındır. Biz bu mübarek yeri ne bırakabiliriz ne de unutabiliriz. Bugünkü dünya siyasetinde ve hak batıl çabasında Kudüs'ün kilit ehemmiyeti burayı bir kez daha vazgeçilmez hale getirmektedir. Mevcut filiî işgalin resmiyet kazanması, Kudüs’ün müslümanların nüfuzundan tamamen çıkması bir anlamda diğer İslam şehirlerinin kilidinin kırılması demek olacaktır. Dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsun, bütün müslümanların bu tehlikeye karşı uyanık olması gerekir.

    Mescid-i Aksa ve Kudüs bütün Müslümanların ortak değeridir. Maddi manevi bütün mukaddeslerimiz gibi onun da muhafaza edilmesi, bu yönde çaba sarf edilmesi, nisyana terk edilmemesi gerekmektedir. Biz gayret ettikçe Allah Azze ve celle bize merhametle mukabele buyuracak, birlik ve dirlik verecektir.