İnsanların hayır ile şerri, hak ile batılı ayırt edebilmeleri baliğ olduktan sonra mümkün olduğundan, Cenab-ı Allah mahşerde dünya hayatımızın çocukluk devresinden hesap sormamakta, fakat baliğ olduktan sonraki günlerimizden başlayarak namaz, oruç gibi ibadet mükellefiyetlerimizi sual etmektedir. Böylece dini yükümlerimiz buluğ çağından sonra başlamış olur ve buluğ zamanı tarih olarak kesin değildir. Erkek on iki (12), kız dokuz (9) yaşından başlayarak, on beş (15) yaşlarına varıncaya kadar geçen her ay ve günde büluğa erme hissi teşekkül edebilîr Erkekte ihtilam olma, kızda ise ay hali görme şeklinde kendini gösteren bu beşeri ve cinsi hissin başladığı günden itibaren, yükümlülüklerin her biri ayrı ayrı amel defterine ya “yerine getirdi” yahut “getirmedi” şeklinde yazılır. Bu hususta Kur'an-ı Kerim'de iki ayet mevcuttur ve bu ayetlerde Allah Azze ve celle gayet açık bir şekilde mealen şöyle buyurmaktadır: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar.”(Ahzab, 33/59,) “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını da korusunlar, zinetlerini açmasınlar, bunlardan görünen kısmı müstesnadır. Başörtülerini de yakalarının üzerini kapatacak şekilde iyice örtsünler.”(Nur, 24/31,) Ayetlerde, mü'min kadınların nasıl örtünecekleri, hangi yerlerini açabilecekleri açıkça bildirilmemiştir. Lakin şu mealdeki hadis-i şerif ayetleri tefsir ediyor Allah Rasulü (s.a.v.) baldızı Hz. Esma’ya hitaben, “Ey Esma! Bir kadın adet görmeye başlayınca el ve yüzünden başka yerini yabancılara göstermesi caiz değildir.”(Ebu Davut, Libas 33,) Demek ki, büluğ çağına gelmiş olan Müslüman bir hanımın başını kapatması hem Cenab-ı Allah’ın hem de Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)'in emridir. Yani yüz kısmı açık kalacak biçimde başın kalan kısmını, boyun ve göğüsleri örtmek farz-ı ayndır, açmak ise bir farzın terki sayıldığından haramdır. Fahri Kainat Efendimiz'in emrini dinlemediği için günahkar olmakta büyük bir mes’uliyet altına girer ve günahkar olan kimse, bu günahından kurtulmak için tövbe istiğfar eder, Allah’tan affını diler. “Ve bir günah işledikleri yahut nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı anarak günahlarının bağışlanmasını isteyenler, hem de yaptıkları günahta bile bile ısrar etmemiş olanlar. İşte onların mükafatı, Rablerinden bir mağfiret ve ağaçları altında ırmaklar akan cennetlerdir. Orada ebedi olarak kalacaklardır. Güzel amel yapanların mükafatı ne güzeldir.”(Al-i İmran, 3/135-136,)