İstanbul’u gördünüz mü? Boğaziçi’ni gördünüz mü? Dünyanın bu eşsiz incisini henüz görmeyenleriniz varsa inşallah bir gün orayı görürsünüz, gezersiniz ve iyice tanırsınız. Marmara’dan Karadeniz’e, Karadeniz’den Marmara’ya giden gemiler hep Boğaziçi’nden geçer. O kocaman, dev gibi gemilerin bir kısmında yabancı bayraklar vardır. Bunlar Boğaz’dan geçerken kazaya yol açmamak için yanlarına bir rehber yani Boğaz’ı iyi tanıyan bir kılavuz kaptan alırlar. Çünkü Boğaziçi’nin iki yakası bazen daralır, bazen genişler. Çoğu yerde de akıntı vardır. Bu akıntılar, gemileri kaptığı gibi sürükler, götürür. Bazen “Benim kılavuz kaptana ihtiyacım yok.” diyen kaptanlar da olur. Ama onlar Boğaz’ı iyi tanımadıkları için ya bir kıyıya ya da bir kayaya bindirirler. Vapurla çarpışırlar. Olmadık kazalar yaparlar. Yanlarına kılavuz kaptan alanlar için böyle bir tehlike yoktur. Onlar kılavuz kaptan sayesinde Boğaz’ı rahatça geçerler. Sevgili yavrular! Dünya da tıpkı Boğaziçi gibi uzun ve kıvrımlı bir yola benzer. Yani bazı tehlikeleri vardır. Öyleyse kendimize soralım: Bu dünyadan gelip geçenlerin (yaşayanların) de bir kılavuza ihtiyaçları yok mudur? Elbette vardır. Bu sebeple de Yüce Rabb’imiz (c.c.), dünya denilen bu boğazdan geçen her kuluna, kılavuz kaptanlık yapmaları için peygamberler göndermiştir. Peygamberler de onlara şöyle demiştir: — Siz dünyayı tanımazsınız. Burada nasıl yaşanacağını bilemezsiniz. Sizin bilmeniz ve yapmanız gerekenleri Allah (c.c.) bize öğretti. Bizim kılavuzluğumuzu kabul ederseniz başınıza hiçbir tehlike gelmez. Dünyada mutlu bir şekilde kavgasız, gürültüsüz yaşayıp gidersiniz. Sonunda ne olmuş? İnsanların kimi bu kılavuz kaptanlara uymuş, tehlikelerden kurtulmuş. Kimi de “Benim kılavuz kaptana ihtiyacım yok.” demiş, kendini bekleyen tehlikelerden habersiz karanlık sulara dalmış, hem hayatını hem de geleceğini kaybetmiş. İnsanlık tarihi, böyle acıklı maceralarla doludur. Biz de bu Boğaz’dan geçmekte olduğumuza göre kılavuz kaptanları ve kendi kılavuz kaptanımızı iyi tanımak zorundayız.