Muharrem 61/10 Ekim 680 tarihinde Kûfe yakınlarında olan Kerbela’da, Hz. Pey- gamber’in torunu Hüseyin b. Ali, yanında- ki erkek yakınlarıyla beraber katledildi. Bu olay, İslam Tarihi boyunca dinî, siyasî, sosyal ve kültürel gelişmeler üzerinde önemli etkiler bıraktı. Etkisi günümüze kadar devam eden Kerbela olayı hakkında klasik kaynaklarımızda farklı ve çelişkili birçok rivayet mevcuttur. şia tarafından, on iki imamın üçüncüsü kabul edilen Hz. Hüseyin’in kutsallaştırılması, onun hak- kında menkıbeler uydurulmasına ve bir- çok hurafenin rivayetlere girmesine neden olmuştur. şiî müellişerin naklettikleri ri- vayetlerin bir bölümü, İslam Tarihinin klasik kaynaklarında yer aldığı gibi, onla- rın görüşünü yansıtan bazı rivayetler, Ehl- i Sünnet’in kitaplarına da girmiştir. Kerbela olayını anlamak için daha ön- ceki bazı gelişmelere bir göz atmak gere- kir: Hz. Hasan’ın 49/669 yılında vefatın- dan kısa bir süre sonra Hz. Muâviye, oğlu Yezîd’i veliaht olarak halka kabul ettir- mek için çalışmalara başladı. Nihayet uzun uğraşılardan sonra Yezîd’in veliaht- lığı meselesinde önemli başarılar sağlandı. Valiler, Yezîd’in veliahtlığını kabul ettir- mek için halka bazı vaatlerde bulunmak- tan, maddî imkanların kullanılmasına, hat- ta baskı yapılmasına kadar çeşitli yöntem- lere başvurdular. Yaklaşık beş yıl süren çalışma sonunda Yezîd’in veliahtlığı, hal- kın büyük bir kesimi tarafından benimsen- di. Yezîd’in veliaht tayin edilmesine karşı en ciddi muhalefet, Hicâz bölgesinde orta- ya çıktı. Hicâz’daki muhalefetin önemli isimleri Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Zübeyir, Ab- dullah b. Ömer ve Abdurrahman b. Ebi Bekir’di. Bunlar, ilk Müslümanların çocukları olarak, Hz. Peygamber dönemini de idrak eden, yaşadıkları devrin önemli şahsiyetleriydi. Hz. Muâviye, Yezîd’e bey’at etmeyi reddeden muhalişeri ciddiye alarak onları ikna etmek için 1.000 kişilik bir orduyla önce Medine’ye, oradan da Mekke’ye giderek kendileriyle görüştü. Bu görüş- meler sırasında onları ikna etmeye çalıştı; ancak ke- sin bir sonuç alamadan Şam’a dönmek zorunda kaldı. Hz. Muâviye’nin Hicâz ziyareti sırasında, yukarıda adı geçen kişile- rin başlarına kılıçlı asker- lerini dikerek, Yezîd’e bey’at etmeye zorladığına dair rivayetlerin doğru ol- maması gerekir. Zira böy- le bir baskı politikası, Hz. Muâviye’nin icraatlarına pek uymamaktadır . Yönetimin gayretleri, Yezîd’in 56/676 yılında veliaht olarak resmen kabul edil- mesiyle sonuçlanmıştır. Hicâz böl- gesindeki muhalişerden Abdur- rahman b. Ebi Bekir 53/673 yılın- da vefat etmişti. Diğer muhalişer- den Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyir’in Hz. Muâviye tarafından ikna edile- memeleri üzerine bey’atlarının za- mana bırakıldığı anlaşılmaktadır. Bey’at etmek istemeyen muhalif- ler, veliahtlık sisteminin Bizans sistemi (Hirakliyye) olduğunu ve Yezîd’in halifeliğe liyakati bulun- madığını ileri sürüyorlardı. Muha- lefetin önemli simalarından birisi olan Hz. Hüseyin, Hz. Peygam- ber’in kızı Hz. Fatıma ile amcası- nın oğlu Hz. Ali’nin ikinci çocuğu- dur. Dedesinin eğitiminden nasip- lenmiş; Müslümanların saygı duyduğu, yaşadığı dö nemin önemli alimlerinden birisidir. Yezîd ise gençliğini çölde, dayıları Kelb oğullarının yanında geçirmiş; kabile lideri olmaya uygun ancak, o gün- kü toplumu yönetebilmesini mümkün kılacak yeter- li eğitim alma imkanı bulamamış; halifelik sorum- luluğunun altında ezilebilecek bir şahsiyetti. Hz. Muâviye gibi karizmatik bir liderden sonra halife olması ise, onun en büyük şanssızlıklarından birisi- dir. Hz. Muâviye 60/680 yılında vefat edince Ye- zîd’e halife olarak bey’at alınması için taşraya ha- ber gönderildi. Hicâz’daki muhalefetin önderleri, kendisine rakip olabile- cek özelliklere sahip ol- dukları için Yezîd, onla- rın bey’atını önemsiyor- du. Bundan dolayı halife- liğe gelir gelmez Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Zübe- yir ve Abdullah Ömer’den bey’at alınma- sı için Medine valisine mektup yazdı. Hatta bey’at etmedikleri takdir- de kendilerine baskı ya- pılmasını da emretti. Mu- halişerden birisi olarak ismi geçen Abdullah b. Ömer, üm- metin kararına muhalefet etmeyece- gini, halkın bey’atından sonra bey’at edecegini söyledi. Hz. Hüseyin ile Abdullah b. Zübeyir ise Medine va- lisinin bey’at talebine, ayrı yollar- dan Mekke’ye kaçarak cevap verdi- ler. Niyetleri hemen ayaklanmak de- ğil, Medine valisinin baskısından kurtulmaktı. Beytullah’ın bulundu- ğu Mekke’de daha rahat hareket et- me olanağı bulacaklarını düşünmüş- lerdi. Mekke’ye gidişinden bir süre sonra Hz. Hüseyin, babasının taraf- tarlarının yoğun olduğu Kûfe’den mektuplar almaya başladı. Kûfelile- rin Hz. Hüseyin’i davet etmek amacıyla onlarca mektup gönderdikleri nakledilir. Mektup gönderenler, şeh- rin ileri gelenleri olduklarından bu mektuplar, Kû felilerin büyük bir kısmının Hz. Hüseyin’i destekle dikleri anlamına geliyordu. Yezîd’in veliaht tayin edilmesine karşı en ciddi muhalefet, Hicâz bölge- sinde ortaya çıktı. Hi- câz’daki muhalefetin önemli isimleri; Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Zübe- yir, Abdullah b. Ömer ve Abdurrahman b. Ebi Be- kir’di. Bunlar, ilk Müslü- manların çocukları ola- rak, Hz. Peygamber dö- nemini de idrak eden, ya- şadıkları devrin önemli şahsiyetleriydi.
Davetler çoğalınca Hz. Hüseyin, durumu öğre- nip kendisine bildirmesi için amcasının oğlu Müs- lim b. Akil’i Kûfe’ye gönderdi. Kûfe’de büyük ilgi gören Müslim Hz. Hüseyin adına bey’at almaya başladı. Kısa sürede bey’at edenlerin sayısı 12.000’i geçti. Bunun üzerine Hz. Hüseyin’e bir mektup ya- zarak Kûfe’ye gelmesini, insanların önemli bir kıs- mının kendisine bey’at ettiklerini bildirdi. Müslim, Kûfe’ye gittiği sırada Nu’man b. Beşir burada valiydi. Müslim’in faaliyetlerinden haberdar olan Nu’man, mescitte bir konuşma yaparak insan- lara ştneye bulaşmamalarını, bunun faturasının ağır olacağını söyledi. Nu’man, muhalişere karşı şiddet kullanma yanlısı değildi; onun bu yumuşak tavrı ba- zı ajanlar tarafından Yezîd’e bildirildi. Bunun üze- rine Yezîd derhal Nu’man’ı azlederek yerine o sıra- da Basra’da valilik yapan Ubeydullah b. Ziyad’ı, Basra’nın yanı sıra Kûfe’ye de tayin etti. Yeni vali, dört Arap dahisinden birisi kabul edilen Ziyad b. Ebih’in oğlu olup, babası Emeviler’e bağlılığıyla bilinen ve Emevi iktidarını savunmak için şiddet kullanmaktan çekinmeyen bir şöhrete sahipti. Ubeydullah, Basra’ya bir vekil bırakarak Kûfe’ye gitti. Ubeydullah, karşılaşabileceği olaylardan tedir- gin olarak tebdil-i kıyafetle gizli bir şekilde Kûfe’ye girdi. Hemen valilik sarayına yerleşerek kısa sürede şehre hakim oldu. Müslim, Ubeydullah’ın Kûfe’ye gelişiyle birlikte gizlenerek faaliyetlerine devam et- ti. Ubeydullah, bir ajanı vasıtasıyla onun yerini tes- pit etti. Ardından Müslim’i evinde saklayan, Kû- fe’nin ileri gelenlerinden Hânî b. Urve’yi tutukladı. Bu durum, Müslim’in erken harekete geçmesine ne- den oldu. Müslim, Hz. Hüseyin’e bey’at edenleri valilik sarayını kuşatmak üzere harekete geçmeye davet etti. Yaklaşık 4.000 kişiyle Ubeydullah’ı vali- lik sarayında kuşattı; ancak Ubeydullah kabile li- derleri vasıtasıyla halkın, Müslim’in arkasından da- ğılmasını sağlamaya muvaffak oldu. Çevresindeki- lerin dağıldığını gören Müslim, oradan ayrılarak yaşlı bir kadının evine gizlendi; ancak kadının oğlu bunu başkasına söyleyince Ubeydullah, Müslim’i yakalattırarak sarayın damında kellesini vurdurarak öldürdü. Sonra da Hânî b. Urve’yi çarşıda idam et- tirdi. Müslim’in mektubunu aldıktan sonra yola çıkan Hz. Hüseyin, yolda ünlü şair Ferazdak’la karşılaşın- ca ona Kûfe’deki durumu sordu. Ferazdak, “İnsan- ların gönlü seninle, ancak kılıçları Ümeyyeoğulla- rıyla beraberdir. Zafer ise Allah katındadır.” veciz sözleriyle durumu anlattı. Hz. Hüseyin, yolda Müslim b. Akil’in öldürül- düğünü ve Kûfelilerin ihanet ettiklerini öğrendi. Bunun üzerine yanında bulunan akraba ve arkadaş- larıyla Kûfe’ye gidip gitmemeyi istişare etti. Özel- likle Müslim’in kardeşleri, Kûfe’ye gitmek için ıs- rar ettiler. Amaçları, kardeşlerinin intikamını al- maktı. Israrlar üzerine Hz. Hüseyin, yola devam et- meye karar verdi. Ubeydullah’ın, Hz. Hüseyin’i etkisiz hale getir- mek amacıyla 1.000 kişilik bir birliğin başında gö- revlendirdiği Hur b. Yezîd, onunla karşılaştı. Arala- rında yaptıkları görüşmeler sırasında Hz. Hüseyin, Kûfelilerin kendisini davet ettiklerini hatırlattı; an- cak Hur, görevinin onu Kûfe’ye götürmek olduğu- nu söyledi. Hz. Hüseyin bunu kabul etmeyince Kû- fe’ye yakın bir yere giderek durumu Ubeydullah b. Ziyad’a bildirip onun görüşünü beklemek üzere an- laştılar. Bu şekilde Hz. Hüseyin, Hur b. Yezîd’in as- kerlerinin refakatinde Kerbela’ya gitti. Hur’un as- kerleri, konakladıkları yerlerde Hz. Hüseyin’in ar- kasında namaz kılıyorlar; ona saygı gösteriyorlardı. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da konaklatıldığını öğ- renen Ubeydullah, ona karşı Sa’d b. Ebi Vakkas’ın oğlu Ömer’i komutan olarak görevlendirdi. Bu sıra- larda Ömer, Rey şehrine vali olarak atanmış; yola çıkmak için hazırlık yapıyordu. Ömer, önce görevi kabul etmek istemeyince Ubeydullah, görevi kabul etmemesi halinde Rey’e de gönderilmeyeceğini söyledi. Ömer, düşünüp karar vermek için Ubeydul- lah’tan bir gün izin istedi. İstişarede bulunduğu ya- kınları, görevi kabul etmesinin doğru olmayacağını söylediler. Buna rağmen bir gün sonra Ubeydul- lah’a görevi kabul ettiğini bildirdi. Ordunun başına Ömer b. Sa’d’ın seçilmesi, bir tesadüf değildi. Hz. Hüseyin’e karşı kendisine denk, Kureyşli birisinin gönderilmesi, askerlerin ik- na edilmesi için büyük önem taşıyordu. Ömer, 4.000 kişilik ordusuy1a Hz. Hüseyin’in bulunduğu Kerbela’ya gitti. Ubeydullah, baskıyla, Hz. Hüse- yin’i davet edenlerin de aralarında bulunduğu, bir- çok kişinin orduya katılmasını sağladı. Bu arada yolda Hz. Hüseyin’e katılan birkaç yüz kişi duru- mun ciddiyetini görünce onun yanından ayrıldılar. Ömer b. Sa’d, muhtemelen gelişmelerin Hz. Hü- seyin’in katliyle sonuçlanacağını tahmin etmemişti. Belki de görüşmelerle problem çözüldükten sonra görevine gideceğini düşünüyordu. Nitekim Kerbe- la’ya gittikten sonra hemen Hz. Hüseyin’le müzake- relere başladı. Hz. Hüseyin, Kûfeliler tarafından da- vet edildiğini, davetlerinin gereğini yerine getirme- diklerine göre, geri dönmesine izin verilmesini iste- di. Ubeydullah b. Ziyad’a Hz. Hüseyin’in talebi bil- dirildi; o da Hz. Hüseyin’in Yezîd’e bey’at etmesini istedi. Bundan sonra Hz. Hüseyin Ömer’e üç seçe- nek önerdi: Medine’ye dönmesine, Yezîd’le görüş- mek amacıyla şam’a gitmesine ya da kaşrlerle ci- had yapmak amacıyla uç bölgelerden birisine gitme- sine izin verilmesi... Rivayetlere göre Ubeydullah, Hz. Hüseyin’i Ye- zîd’e göndermeyi kabul etmeyi düşünürken şemir b. Zi’l-Cevşen, bu fırsatı kaçırmamasını, böyle bir fır- satın bir daha ele geçmeyeceğini söyledi. şemir’in görüşünü haklı bulan Ubeydullah, onu Ömer’e gön- dererek Hz. Hüseyin’den teslim olmasının istenme- sini, aksi takdirde onunla savaşılmasını emretti. Hz. Hüseyin’in yanında 70 küsur akrabası ve adamı vardı. Bu kadar insan ile Hur b. Yezîd’in Hz. Hüseyin’i bölgeye getiren birliğiyle beraber sayıları 5.000’i aşan bir orduya karşı koyması mümkün de- ğildi. Fakat her şeye rağmen kendisine ağır gelen “Ubeydullah’a teslim olma” teklişni kabul etmedi. Artık savaşın kaçınılmaz olduğunu anlayınca, çar- pışmalar başlamadan önce yanında bulunanlara ora- dan ayrılabileceklerini söyledi; hatta Ubeydullah’ın hedeşnin kendisi olduğunu, bundan dolayı oradan ayrılarak hayatlarını kurtarmalarını tavsiye etti; an- cak yakınları onu terk etmeyi kabul etmeyince kü- çük bir müfreze kadar olan adamlarını ordu düzeni- ne soktu. Çatışmalardan önce kendisinin ve babasının ko- numunu ve Kûfelilerin verdiği sözleri hatırlatan ko- nuşmaları da pek etkili olmadı. Sadece Hur b. Yezîd
ve onun gibi düşünen birkaç kişi, Hz. Hüseyin’in makul teklişerinin kabul edilmemesine tepki göste- rerek onun tarafına geçti ve çarpışmalar sırasında vefat etti. Çatışmalar başladıktan sonra Hz. Hüseyin’in ya- kınları teker teker gözlerinin önünde öldürüldü. Bunlar arasında birkaç aylık olan bir oğlu da vardı. Daha sonra atılan oklardan birisi Hz. Hüseyin’e isa- bet etti. Ömer’in ordusundan birkaç asker atlarından inerek ona kılıç ve mızraklarıyla vurmaya başladı- lar. Ardından da başını vücudundan ayırdılar. Hz. Hüseyin’in ve diğer maktullerin kesik başla- rı, kaşlede bulunan kadınlarla birlikte Ubeydullah b. Ziyad’a gönderildi. Ubeydullah, elindeki asayla Hz. Hüseyin’in ağzını ve yüzünü dürtükleyerek onun hakkında hakaret dolu sözler söyledi. Buna şa- hit olan Ashabtan Ebu Berze el-Eslemî ve Enes b. Malik, Ubeydullah’ın davranışını kınadılar. Ubey- dullah da onlara kızarak kendilerini tehdit etti. Muh- temelen daha sonraları Yezîd’e kızanlar, rivayeti onunla ilgili olarak da nakletmişlerdir. Fakat olaya şahit oldukları söylenen Sahabiler, Irak bölgesinde yaşamışlardır. Kaldı ki Yezîd’in böyle davranması, kendisine düşman kazandırmaktan başka bir işe ya- ramayacaktı. Onun yapması en uygun olan şey, Ha- şimoğullarının kızgınlığını azaltacak bir tavır takın- maktı!.. Nitekim Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in ailesi- kesik başıyla beraber şam’a gönderince Yezîd ağlayarak; “Hz. Hüseyin’in öldürülmeden itaatini is- tiyordum. Allah, İbn Sümeyye’ye (Ubeydullah’a) lanet etsin! Vallahi ben olsaydım onu affederdim. Allah, Hz. Hüseyin’e rahmet etsin ve onu mesul tut- masın!” diyerek üzüldüğü intibaını verdi. Bu arada Hz. Hüseyin’in hayatta kalan oğlu Ali’yi ağırladı; sofrasına davet ederek birlikte yemek yedi. Daha sonra da Medine’ye gitmek istedikleri zaman kendi- lerine yardımcı olarak bir müfrezenin koruması al- tında güvenlik içinde Medine’ye gitmelerini sağladı. Hz. Hüseyin’in öldürülmesinden hemen sonra Kûfe’de pişmanlık sesleri ve feryatlar yükseldi. Kerbela’dan sağ kurtulanlar Kûfe’ye götürülünce, Kûfe li kadınlar evlerinden dışarı çıkarak ağlamaya ve ağıtlar yakmaya başladılar. Bu manzarayı gören Hz. Hüseyin’in oğlu Ali; “Bunlar bizim için ağlıyorlar! Peki bizi kim katletti?” diyerek onların çelişkili dav- ranışlarına tepki gösterdi. Hz. Hüseyin’in öldürülmesinden sonra Ubeydul- lah b. Ziyad halkı mescitte toplayarak, Ali ve Hz. Hüseyin’e hakaret etti. Bunun üzerine, bir şahıs aya- ğa kalkarak aynı şekilde Ubeydullah’a cevap verin- ce yakalatılarak idam edildi. Bu ferdi tepkilerin ya- nı sıra Yezîd döneminden başlayarak Kerbela olayı- na ve başka icraatlarına tepkiler ortaya çıktı. Hz. Hüseyin’in öldürülmesinden birkaç sene sonra Me- dine’de Abdullah b. Hanzala ayaklandı. Yezîd’in gönderdiği ordu, Medine ayaklanmasını kanlı bir şe- kilde bastırdı. Olaylar sırasında Abdullah b. Hanza- la ve sekiz oğlu dahil, birçok Müslüman hayatını kaybetti. Aynı ordu Mekke’ye giderek, burada ayak- lanan Abdullah b. Zübeyir’i ortadan kaldırmak için şehri kuşattı. Kuşatma devam ederken Yezîd’in ölüm haberinin gelmesi üzerine muhasara kaldırıldı. Hz. Hüseyin’in öldürülmesi, bundan sonra Ehl-i Beyt taraftarlarınca gerçekleştirilen bütün ayaklan- maların en önemli gerekçesidir. Kerbela olayı, aynı zamanda başlarda siyasi bir mezhep olan şiîliğin iti- kadi bir mezhep haline gelmesinin de en önemli ne- denidir. Hz. Hüseyin’in öldürülmesine tepki olarak ortaya çıkan ayaklanmalardan birisi, Tevvabun ha- reketidir. Bu hareket, özellikle Hz. Hüseyin’e karşı gönderilen ordunun içinde yer alan ya da Hz. Hüse- yin’in öldürülmesine sessiz kalan kişilerin katıldığı bir harekettir. Tevvabun hareketinin başında Süley- man b. Surad adlı bir sahabi vardı. Kerbela olayı sı- rasında takındıkları tutumun meydana getirdiği piş- manlık duygusundan doğan hareket, Yezîd’in ölü- münden kısa bir süre sonra 65/684 yılında ayaklan- maya dönüştü. Başta Süley- man b. Surad olmak üzere, şam’a karşı harekete geçen ve binlerce insanın samimi duygularıyla oluşan Tevva- bun hareketi mensuplarının büyük bir kısmı hayatını yi- tirdi. Hz. Hüseyin’in öldürül- mesine tepki olarak ilk za- manlarda ortaya çıkan hareket -ler den birisi de Muhtar b. Ebi Ubeyd es-Sakaş’nin önderli- ğindeki hare kettir. Muhtar, Hz. Ali’nin oğlu Muhammed b. el- Haneşyye’nin temsilcisi olduğu ve Hz. Hüseyin ile Ehl-i Beyt’ten öldürülen diğer insanların intikamının alacağı iddi- sıyla ortaya çıkarak kısa sürede Kûfe’ye hakim oldu; Hz. Hüseyin’e karşı gönderilen orduda yer alan ve onun ölümüne sebep olan birçok insanı öldürttü. Ödürttüğü insanlar arasında Kûfe valisi Ubey- dullah b. Ziyad, Hz. Hüseyin’e kar- şı gönderilen ordunun komutanı İslam dünyasında Kerbela’ya Gerek Sünnîler, gerekse şiîler bu olaya çeşitli tepkiler göstermiş- lerdir. Bunlardan biri, olayın ak- törleri olan Yezîd b. Hz. Muâviye, Ubeydullah b. Ömer b. Sa’d ve şemir b. Zi’l-Cev- şen gibi insanlar da vardı. tepki olarak, inanç boyutunu da et- kileyen gelişmelerden de kısaca bahsedelim: Ziyad, Ömer b. Sa’d ve şemir b. Zi’l-Cevşen’e lanet okunmasıdır. Yezîd’e lanet okuyanlardan biri, olay- dan asırlar sonra yaşamış olan İmam Suyuti (0. 911/1505)’dir. Bazı alimler ise Yezîd ile memurları- nın tutumlarının çok çirkin ve büyük günah olarak görmekle birlikte Yezîd’e lanet etmenin faydasız bir davranış olduğunu belirtirler. Hz. Hüseyin’in öldürüldüğü “Aşura” günü (10 Muharrem), şiîler tarafından ağıt günü haline geti- rilmiştir. Hz. Hüseyin’in öldürülmesiyle ilgili yas törenleri düzenleme adeti ilk defa şiî bir hanedan olan Buveyhiler döneminde ortaya çıkmıştır. Ünlü alim İbn Kesir, bu törenleri şöyle tasvir etmektedir: “Aşura gününde Bağdat ve diğer şehirlerde davullar çalınıyor; yollara ve çarşılara kül ve saman savruluyor; dökülen kanların üzerine (hüzün alameti olarak) kumaş parçaları asılı- yor; insanlar hüzünlenip ağlı- yorlardı. Onların çoğu, Hz. Hü- seyin susuz olarak öldürüldüğü için hatırasına saygı göstermek amacıyla su içmiyorlardı. Sonra kadınlar yüzleri açık olarak çı- kıp inliyorlar; yüzlerini ve göğüslerini dövüyorlar; yalın ayak sokak larda geziyorlardı. Bundan başka birçok çirkin bidatler, kötü arzular ve rezilane adetler icad ettiler. Bu ve benzeri davranışları yapmakla Emevi devletini protesto etmek isti- yorlardı. Çünkü o, Emevilerin ikti- darında öldürülmüştü.” (İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, VIII, 220). O dönemdeki gelişmelere şahit olan biri şöyle der: “Bir gün Ubey- dullah b. Ziyad’ın huzuruna çıktı- ğımda, Hüseyin b. Ali’nin kesik ba- şı onun önünde duruyordu. Kısa bir süre sonra Muhtar’ın huzuruna çık- tım; Ubeydullah b. Ziyad’ın kesik başı bir kalkanın üzerindeydi. Çok geçmeden Mus’ab b. Zübeyr’in hu- zuruna çıktığımda Muhtar’ın kesik başı önündeydi. Bir süre sonra Abdülmelik b. Mer- van’ın huzuruna çıktığımda Mus’ab’ın kesik başını onun önünde gördüm.” (Suyûti, Târihu’l-Hulefâ, s. 207). Hz. Hüseyin’in öl- dürülmesinden hemen sonra Kûfe’de pişmanlık sesleri ve feryatlar yükseldi. Ker- bela’dan sağ kurtulanlar Kûfe’ye götürülünce, Kû- feli kadınlar evlerinden dışarı çıkarak ağlamaya ve ağıtlar yakmaya başla- dılar. Bu manzarayı gören Hz. Hüseyin’in oğlu Ali; “Bunlar bizim için ağlı- yorlar! Peki bizi kim kat- letti?” diyerek, onların çelişkili davranışlarına tepki gösterdi. Doç. Dr. Adnan DEMİRCAN - Harran Ün. İlahiyat Fak. İslâm Tarihi ve Sanatları