Soru Kerbela Olayı Nedir ?

Konusu 'Mübarek Günler ve Geceler' forumundadır ve Eylül tarafından 9 Kasım 2013 başlatılmıştır.

  1. Eylül

    Eylül Moderatör

    Muharrem 61/10 Ekim 680 tarihinde Kûfe
    yakınlarında olan Kerbela’da, Hz. Pey-
    gamber’in torunu Hüseyin b. Ali, yanında-
    ki erkek yakınlarıyla beraber katledildi.
    Bu olay, İslam Tarihi boyunca dinî, siyasî,
    sosyal ve kültürel gelişmeler üzerinde
    önemli etkiler bıraktı. Etkisi günümüze
    kadar devam eden Kerbela olayı hakkında
    klasik kaynaklarımızda farklı ve çelişkili
    birçok rivayet mevcuttur. şia tarafından,
    on iki imamın üçüncüsü kabul edilen Hz.
    Hüseyin’in kutsallaştırılması, onun hak-
    kında menkıbeler uydurulmasına ve bir-
    çok hurafenin rivayetlere girmesine neden
    olmuştur. şiî müellişerin naklettikleri ri-
    vayetlerin bir bölümü, İslam Tarihinin
    klasik kaynaklarında yer aldığı gibi, onla-
    rın görüşünü yansıtan bazı rivayetler, Ehl-
    i Sünnet’in kitaplarına da girmiştir.

    Kerbela olayını anlamak için daha ön-
    ceki bazı gelişmelere bir göz atmak gere-
    kir: Hz. Hasan’ın 49/669 yılında vefatın-
    dan kısa bir süre sonra Hz. Muâviye, oğlu
    Yezîd’i veliaht olarak halka kabul ettir-
    mek için çalışmalara başladı. Nihayet
    uzun uğraşılardan sonra Yezîd’in veliaht-
    lığı meselesinde önemli başarılar sağlandı.
    Valiler, Yezîd’in veliahtlığını kabul ettir-
    mek için halka bazı vaatlerde bulunmak-
    tan, maddî imkanların kullanılmasına, hat-
    ta baskı yapılmasına kadar çeşitli yöntem-
    lere başvurdular. Yaklaşık beş yıl süren
    çalışma sonunda Yezîd’in veliahtlığı, hal-
    kın büyük bir kesimi tarafından benimsen-
    di. Yezîd’in veliaht tayin edilmesine karşı
    en ciddi muhalefet, Hicâz bölgesinde orta-
    ya çıktı. Hicâz’daki muhalefetin önemli
    isimleri Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Zübeyir, Ab- dullah b. Ömer ve Abdurrahman b. Ebi Bekir’di.
    Bunlar, ilk Müslümanların çocukları olarak, Hz.
    Peygamber dönemini de idrak eden, yaşadıkları
    devrin önemli şahsiyetleriydi. Hz. Muâviye, Yezîd’e bey’at etmeyi reddeden
    muhalişeri ciddiye alarak onları ikna etmek için 1.000 kişilik bir orduyla önce Medine’ye, oradan da Mekke’ye giderek kendileriyle görüştü. Bu görüş-
    meler sırasında onları ikna etmeye çalıştı; ancak ke-
    sin bir sonuç alamadan Şam’a dönmek zorunda kaldı. Hz. Muâviye’nin
    Hicâz ziyareti sırasında,
    yukarıda adı geçen kişile-
    rin başlarına kılıçlı asker- lerini dikerek, Yezîd’e bey’at etmeye zorladığına
    dair rivayetlerin doğru ol-
    maması gerekir. Zira böy-
    le bir baskı politikası, Hz.
    Muâviye’nin icraatlarına
    pek uymamaktadır . Yönetimin gayretleri, Yezîd’in 56/676 yılında veliaht olarak resmen kabul edil-
    mesiyle sonuçlanmıştır. Hicâz böl-
    gesindeki muhalişerden Abdur-
    rahman b. Ebi Bekir 53/673 yılın-
    da vefat etmişti. Diğer muhalişer-
    den Hüseyin b. Ali, Abdullah b.
    Ömer ve Abdullah b. Zübeyir’in
    Hz. Muâviye tarafından ikna edile-
    memeleri üzerine bey’atlarının za-
    mana bırakıldığı anlaşılmaktadır.
    Bey’at etmek istemeyen muhalif-
    ler, veliahtlık sisteminin Bizans
    sistemi (Hirakliyye) olduğunu ve
    Yezîd’in halifeliğe liyakati bulun-
    madığını ileri sürüyorlardı. Muha-
    lefetin önemli simalarından birisi
    olan Hz. Hüseyin, Hz. Peygam-
    ber’in kızı Hz. Fatıma ile amcası-
    nın oğlu Hz. Ali’nin ikinci çocuğu-
    dur. Dedesinin eğitiminden nasip-
    lenmiş; Müslümanların saygı
    duyduğu, yaşadığı dö nemin önemli
    alimlerinden birisidir. Yezîd ise
    gençliğini çölde, dayıları Kelb
    oğullarının yanında
    geçirmiş; kabile lideri olmaya uygun ancak, o gün-
    kü toplumu yönetebilmesini mümkün kılacak yeter-
    li eğitim alma imkanı bulamamış; halifelik sorum-
    luluğunun altında ezilebilecek bir şahsiyetti. Hz.
    Muâviye gibi karizmatik bir liderden sonra halife
    olması ise, onun en büyük şanssızlıklarından birisi-
    dir. Hz. Muâviye 60/680 yılında vefat edince Ye-
    zîd’e halife olarak bey’at alınması için taşraya ha-
    ber gönderildi. Hicâz’daki muhalefetin önderleri, kendisine rakip olabile-
    cek özelliklere sahip ol-
    dukları için Yezîd, onla-
    rın bey’atını önemsiyor-
    du. Bundan dolayı halife-
    liğe gelir gelmez Hüseyin
    b. Ali, Abdullah b. Zübe-
    yir ve Abdullah Ömer’den bey’at alınma-
    sı için Medine valisine
    mektup yazdı. Hatta
    bey’at etmedikleri takdir-
    de kendilerine baskı ya-
    pılmasını da emretti. Mu-
    halişerden birisi olarak ismi geçen Abdullah b. Ömer, üm-
    metin kararına muhalefet etmeyece-
    gini, halkın bey’atından sonra bey’at
    edecegini söyledi. Hz. Hüseyin ile
    Abdullah b. Zübeyir ise Medine va-
    lisinin bey’at talebine, ayrı yollar-
    dan Mekke’ye kaçarak cevap verdi-
    ler. Niyetleri hemen ayaklanmak de-
    ğil, Medine valisinin baskısından
    kurtulmaktı. Beytullah’ın bulundu-
    ğu Mekke’de daha rahat hareket et-
    me olanağı bulacaklarını düşünmüş-
    lerdi. Mekke’ye gidişinden bir süre sonra Hz. Hüseyin, babasının taraf-
    tarlarının yoğun olduğu Kûfe’den
    mektuplar almaya başladı. Kûfelile-
    rin Hz. Hüseyin’i davet etmek amacıyla
    onlarca mektup gönderdikleri
    nakledilir. Mektup gönderenler, şeh-
    rin ileri gelenleri olduklarından bu
    mektuplar, Kû felilerin büyük bir kısmının
    Hz. Hüseyin’i destekle dikleri anlamına
    geliyordu.

    Yezîd’in veliaht
    tayin edilmesine
    karşı en ciddi muhalefet, Hicâz bölge-
    sinde ortaya çıktı. Hi-
    câz’daki muhalefetin
    önemli isimleri; Hüseyin
    b. Ali, Abdullah b. Zübe-
    yir, Abdullah b. Ömer ve
    Abdurrahman b. Ebi Be-
    kir’di. Bunlar, ilk Müslü-
    manların çocukları ola-
    rak, Hz. Peygamber dö-
    nemini de idrak eden, ya- şadıkları devrin önemli
    şahsiyetleriydi.
     
  2. Eylül

    Eylül Moderatör

    Davetler çoğalınca Hz. Hüseyin, durumu öğre-
    nip kendisine bildirmesi için amcasının oğlu Müs-
    lim b. Akil’i Kûfe’ye gönderdi. Kûfe’de büyük ilgi
    gören Müslim Hz. Hüseyin adına bey’at almaya
    başladı. Kısa sürede bey’at edenlerin sayısı 12.000’i
    geçti. Bunun üzerine Hz. Hüseyin’e bir mektup ya-
    zarak Kûfe’ye gelmesini, insanların önemli bir kıs-
    mının kendisine bey’at ettiklerini bildirdi. Müslim, Kûfe’ye gittiği sırada Nu’man b. Beşir
    burada valiydi. Müslim’in faaliyetlerinden haberdar
    olan Nu’man, mescitte bir konuşma yaparak insan-
    lara ştneye bulaşmamalarını, bunun faturasının ağır
    olacağını söyledi. Nu’man, muhalişere karşı şiddet
    kullanma yanlısı değildi; onun bu yumuşak tavrı ba-
    zı ajanlar tarafından Yezîd’e bildirildi. Bunun üze-
    rine Yezîd derhal Nu’man’ı azlederek yerine o sıra-
    da Basra’da valilik yapan Ubeydullah b. Ziyad’ı,
    Basra’nın yanı sıra Kûfe’ye de tayin etti. Yeni vali,
    dört Arap dahisinden birisi kabul edilen Ziyad b.
    Ebih’in oğlu olup, babası Emeviler’e bağlılığıyla
    bilinen ve Emevi iktidarını savunmak için şiddet
    kullanmaktan çekinmeyen bir şöhrete sahipti.
    Ubeydullah, Basra’ya bir vekil bırakarak Kûfe’ye
    gitti. Ubeydullah, karşılaşabileceği olaylardan tedir-
    gin olarak tebdil-i kıyafetle gizli bir şekilde Kûfe’ye
    girdi. Hemen valilik sarayına yerleşerek kısa sürede şehre hakim oldu. Müslim, Ubeydullah’ın Kûfe’ye gelişiyle birlikte gizlenerek faaliyetlerine devam et-
    ti. Ubeydullah, bir ajanı vasıtasıyla onun yerini tes-
    pit etti. Ardından Müslim’i evinde saklayan, Kû-
    fe’nin ileri gelenlerinden Hânî b. Urve’yi tutukladı.
    Bu durum, Müslim’in erken harekete geçmesine ne-
    den oldu. Müslim, Hz. Hüseyin’e bey’at edenleri
    valilik sarayını kuşatmak üzere harekete geçmeye
    davet etti. Yaklaşık 4.000 kişiyle Ubeydullah’ı vali-
    lik sarayında kuşattı; ancak Ubeydullah kabile li-
    derleri vasıtasıyla halkın, Müslim’in arkasından da-
    ğılmasını sağlamaya muvaffak oldu. Çevresindeki-
    lerin dağıldığını gören Müslim, oradan ayrılarak
    yaşlı bir kadının evine gizlendi; ancak kadının oğlu
    bunu başkasına söyleyince Ubeydullah, Müslim’i
    yakalattırarak sarayın damında kellesini vurdurarak
    öldürdü. Sonra da Hânî b. Urve’yi çarşıda idam et-
    tirdi. Müslim’in mektubunu aldıktan sonra yola çıkan
    Hz. Hüseyin, yolda ünlü şair Ferazdak’la karşılaşın-
    ca ona Kûfe’deki durumu sordu. Ferazdak, “İnsan-
    ların gönlü seninle, ancak kılıçları Ümeyyeoğulla-
    rıyla beraberdir. Zafer ise Allah katındadır.” veciz
    sözleriyle durumu anlattı. Hz. Hüseyin, yolda Müslim b. Akil’in öldürül-
    düğünü ve Kûfelilerin ihanet ettiklerini öğrendi.
    Bunun üzerine yanında bulunan akraba ve arkadaş-
    larıyla Kûfe’ye gidip gitmemeyi istişare etti. Özel-
    likle Müslim’in kardeşleri, Kûfe’ye gitmek için ıs-
    rar ettiler. Amaçları, kardeşlerinin intikamını al-
    maktı. Israrlar üzerine Hz. Hüseyin, yola devam et-
    meye karar verdi. Ubeydullah’ın, Hz. Hüseyin’i etkisiz hale getir-
    mek amacıyla 1.000 kişilik bir birliğin başında gö-
    revlendirdiği Hur b. Yezîd, onunla karşılaştı. Arala-
    rında yaptıkları görüşmeler sırasında Hz. Hüseyin,
    Kûfelilerin kendisini davet ettiklerini hatırlattı; an-
    cak Hur, görevinin onu Kûfe’ye götürmek olduğu-
    nu söyledi. Hz. Hüseyin bunu kabul etmeyince Kû-
    fe’ye yakın bir yere giderek durumu Ubeydullah b.
    Ziyad’a bildirip onun görüşünü beklemek üzere an-
    laştılar. Bu şekilde Hz. Hüseyin, Hur b. Yezîd’in as-
    kerlerinin refakatinde Kerbela’ya gitti. Hur’un as-
    kerleri, konakladıkları yerlerde Hz. Hüseyin’in ar-
    kasında namaz kılıyorlar; ona saygı gösteriyorlardı. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da konaklatıldığını öğ-
    renen Ubeydullah, ona karşı Sa’d b. Ebi Vakkas’ın
    oğlu Ömer’i komutan olarak görevlendirdi. Bu sıra-
    larda Ömer, Rey şehrine vali olarak atanmış; yola
    çıkmak için hazırlık yapıyordu. Ömer, önce görevi
    kabul etmek istemeyince Ubeydullah, görevi kabul
    etmemesi halinde Rey’e de gönderilmeyeceğini
    söyledi. Ömer, düşünüp karar vermek için Ubeydul-
    lah’tan bir gün izin istedi. İstişarede bulunduğu ya-
    kınları, görevi kabul etmesinin doğru olmayacağını
    söylediler. Buna rağmen bir gün sonra Ubeydul-
    lah’a görevi kabul ettiğini bildirdi. Ordunun başına Ömer b. Sa’d’ın seçilmesi, bir
    tesadüf değildi. Hz. Hüseyin’e karşı kendisine
    denk, Kureyşli birisinin gönderilmesi, askerlerin ik-
    na edilmesi için büyük önem taşıyordu. Ömer,
    4.000 kişilik ordusuy1a Hz. Hüseyin’in bulunduğu
    Kerbela’ya gitti. Ubeydullah, baskıyla, Hz. Hüse-
    yin’i davet edenlerin de aralarında bulunduğu, bir-
    çok kişinin orduya katılmasını sağladı. Bu arada
    yolda Hz. Hüseyin’e katılan birkaç yüz kişi duru-
    mun ciddiyetini görünce onun yanından ayrıldılar. Ömer b. Sa’d, muhtemelen gelişmelerin Hz. Hü-
    seyin’in katliyle sonuçlanacağını tahmin etmemişti.
    Belki de görüşmelerle problem çözüldükten sonra
    görevine gideceğini düşünüyordu. Nitekim Kerbe-
    la’ya gittikten sonra hemen Hz. Hüseyin’le müzake-
    relere başladı. Hz. Hüseyin, Kûfeliler tarafından da-
    vet edildiğini, davetlerinin gereğini yerine getirme-
    diklerine göre, geri dönmesine izin verilmesini iste-
    di. Ubeydullah b. Ziyad’a Hz. Hüseyin’in talebi bil-
    dirildi; o da Hz. Hüseyin’in Yezîd’e bey’at etmesini
    istedi. Bundan sonra Hz. Hüseyin Ömer’e üç seçe-
    nek önerdi: Medine’ye dönmesine, Yezîd’le görüş-
    mek amacıyla şam’a gitmesine ya da kaşrlerle ci-
    had yapmak amacıyla uç bölgelerden birisine gitme-
    sine izin verilmesi... Rivayetlere göre Ubeydullah, Hz. Hüseyin’i Ye-
    zîd’e göndermeyi kabul etmeyi düşünürken şemir b.
    Zi’l-Cevşen, bu fırsatı kaçırmamasını, böyle bir fır-
    satın bir daha ele geçmeyeceğini söyledi. şemir’in
    görüşünü haklı bulan Ubeydullah, onu Ömer’e gön-
    dererek Hz. Hüseyin’den teslim olmasının istenme-
    sini, aksi takdirde onunla savaşılmasını emretti. Hz. Hüseyin’in yanında 70 küsur akrabası ve
    adamı vardı. Bu kadar insan ile Hur b. Yezîd’in Hz.
    Hüseyin’i bölgeye getiren birliğiyle beraber sayıları
    5.000’i aşan bir orduya karşı koyması mümkün de-
    ğildi. Fakat her şeye rağmen kendisine ağır gelen
    “Ubeydullah’a teslim olma” teklişni kabul etmedi.
    Artık savaşın kaçınılmaz olduğunu anlayınca, çar-
    pışmalar başlamadan önce yanında bulunanlara ora-
    dan ayrılabileceklerini söyledi; hatta Ubeydullah’ın
    hedeşnin kendisi olduğunu, bundan dolayı oradan
    ayrılarak hayatlarını kurtarmalarını tavsiye etti; an-
    cak yakınları onu terk etmeyi kabul etmeyince kü-
    çük bir müfreze kadar olan adamlarını ordu düzeni-
    ne soktu. Çatışmalardan önce kendisinin ve babasının ko-
    numunu ve Kûfelilerin verdiği sözleri hatırlatan ko-
    nuşmaları da pek etkili olmadı. Sadece Hur b. Yezîd
     
  3. Eylül

    Eylül Moderatör

    ve onun gibi düşünen birkaç kişi, Hz. Hüseyin’in
    makul teklişerinin kabul edilmemesine tepki göste-
    rerek onun tarafına geçti ve çarpışmalar sırasında
    vefat etti. Çatışmalar başladıktan sonra Hz. Hüseyin’in ya-
    kınları teker teker gözlerinin önünde öldürüldü.
    Bunlar arasında birkaç aylık olan bir oğlu da vardı.
    Daha sonra atılan oklardan birisi Hz. Hüseyin’e isa-
    bet etti. Ömer’in ordusundan birkaç asker atlarından
    inerek ona kılıç ve mızraklarıyla vurmaya başladı-
    lar. Ardından da başını vücudundan ayırdılar. Hz. Hüseyin’in ve diğer maktullerin kesik başla-
    rı, kaşlede bulunan kadınlarla birlikte Ubeydullah
    b. Ziyad’a gönderildi. Ubeydullah, elindeki asayla
    Hz. Hüseyin’in ağzını ve yüzünü dürtükleyerek
    onun hakkında hakaret dolu sözler söyledi. Buna şa-
    hit olan Ashabtan Ebu Berze el-Eslemî ve Enes b.
    Malik, Ubeydullah’ın davranışını kınadılar. Ubey-
    dullah da onlara kızarak kendilerini tehdit etti. Muh-
    temelen daha sonraları Yezîd’e kızanlar, rivayeti
    onunla ilgili olarak da nakletmişlerdir. Fakat olaya şahit oldukları söylenen Sahabiler, Irak bölgesinde yaşamışlardır. Kaldı ki Yezîd’in böyle davranması,
    kendisine düşman kazandırmaktan başka bir işe ya-
    ramayacaktı. Onun yapması en uygun olan şey, Ha- şimoğullarının kızgınlığını azaltacak bir tavır takın- maktı!.. Nitekim Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in ailesi-
    kesik başıyla beraber şam’a gönderince Yezîd
    ağlayarak; “Hz. Hüseyin’in öldürülmeden itaatini is-
    tiyordum. Allah, İbn Sümeyye’ye (Ubeydullah’a)
    lanet etsin! Vallahi ben olsaydım onu affederdim.
    Allah, Hz. Hüseyin’e rahmet etsin ve onu mesul tut-
    masın!” diyerek üzüldüğü intibaını verdi. Bu arada
    Hz. Hüseyin’in hayatta kalan oğlu Ali’yi ağırladı;
    sofrasına davet ederek birlikte yemek yedi. Daha
    sonra da Medine’ye gitmek istedikleri zaman kendi-
    lerine yardımcı olarak bir müfrezenin koruması al-
    tında güvenlik içinde Medine’ye gitmelerini sağladı. Hz. Hüseyin’in öldürülmesinden hemen
    sonra Kûfe’de pişmanlık sesleri ve feryatlar
    yükseldi. Kerbela’dan sağ kurtulanlar Kûfe’ye
    götürülünce, Kûfe li kadınlar evlerinden dışarı
    çıkarak ağlamaya ve ağıtlar yakmaya başladılar. Bu
    manzarayı gören Hz. Hüseyin’in oğlu Ali; “Bunlar
    bizim için ağlıyorlar!
    Peki bizi kim katletti?” diyerek onların çelişkili dav-
    ranışlarına tepki gösterdi. Hz. Hüseyin’in öldürülmesinden sonra Ubeydul-
    lah b. Ziyad halkı mescitte toplayarak, Ali ve Hz.
    Hüseyin’e hakaret etti. Bunun üzerine, bir şahıs aya-
    ğa kalkarak aynı şekilde Ubeydullah’a cevap verin-
    ce yakalatılarak idam edildi. Bu ferdi tepkilerin ya-
    nı sıra Yezîd döneminden başlayarak Kerbela olayı-
    na ve başka icraatlarına tepkiler ortaya çıktı. Hz.
    Hüseyin’in öldürülmesinden birkaç sene sonra Me-
    dine’de Abdullah b. Hanzala ayaklandı. Yezîd’in
    gönderdiği ordu, Medine ayaklanmasını kanlı bir şe-
    kilde bastırdı. Olaylar sırasında Abdullah b. Hanza-
    la ve sekiz oğlu dahil, birçok Müslüman hayatını
    kaybetti. Aynı ordu Mekke’ye giderek, burada ayak-
    lanan Abdullah b. Zübeyir’i ortadan kaldırmak için şehri kuşattı. Kuşatma devam ederken Yezîd’in ölüm haberinin gelmesi üzerine muhasara kaldırıldı. Hz. Hüseyin’in öldürülmesi, bundan sonra Ehl-i
    Beyt taraftarlarınca gerçekleştirilen bütün ayaklan-
    maların en önemli gerekçesidir. Kerbela olayı, aynı
    zamanda başlarda siyasi bir mezhep olan şiîliğin iti-
    kadi bir mezhep haline gelmesinin de en önemli ne-
    denidir. Hz. Hüseyin’in öldürülmesine tepki olarak
    ortaya çıkan ayaklanmalardan birisi, Tevvabun ha-
    reketidir. Bu hareket, özellikle Hz. Hüseyin’e karşı
    gönderilen ordunun içinde yer alan ya da Hz. Hüse-
    yin’in öldürülmesine sessiz kalan kişilerin katıldığı
    bir harekettir. Tevvabun hareketinin başında Süley-
    man b. Surad adlı bir sahabi vardı. Kerbela olayı sı-
    rasında takındıkları tutumun meydana getirdiği piş-
    manlık duygusundan doğan hareket, Yezîd’in ölü-
    münden kısa bir süre sonra 65/684 yılında ayaklan-
    maya dönüştü. Başta Süley-
    man b. Surad olmak üzere,
    şam’a karşı harekete geçen
    ve binlerce insanın samimi
    duygularıyla oluşan Tevva-
    bun hareketi mensuplarının
    büyük bir kısmı hayatını yi-
    tirdi. Hz. Hüseyin’in öldürül-
    mesine tepki olarak ilk za-
    manlarda ortaya çıkan hareket
    -ler den birisi de Muhtar b. Ebi
    Ubeyd es-Sakaş’nin önderli-
    ğindeki hare kettir. Muhtar, Hz.
    Ali’nin oğlu Muhammed b. el-
    Haneşyye’nin temsilcisi olduğu ve
    Hz. Hüseyin ile Ehl-i Beyt’ten
    öldürülen diğer insanların
    intikamının alacağı iddi-
    sıyla ortaya çıkarak kısa
    sürede Kûfe’ye hakim oldu; Hz.
    Hüseyin’e karşı gönderilen
    orduda yer alan ve onun
    ölümüne sebep olan birçok
    insanı öldürttü. Ödürttüğü
    insanlar arasında Kûfe valisi Ubey-
    dullah b. Ziyad, Hz. Hüseyin’e kar- şı gönderilen ordunun komutanı
    İslam dünyasında Kerbela’ya
    Gerek Sünnîler, gerekse şiîler
    bu olaya çeşitli tepkiler göstermiş-
    lerdir. Bunlardan biri, olayın ak-
    törleri olan Yezîd b. Hz. Muâviye,
    Ubeydullah b.
    Ömer b. Sa’d ve şemir b. Zi’l-Cev-
    şen gibi insanlar da vardı.
    tepki olarak, inanç boyutunu da et-
    kileyen gelişmelerden de kısaca
    bahsedelim:

    Ziyad, Ömer b. Sa’d ve şemir b. Zi’l-Cevşen’e lanet
    okunmasıdır. Yezîd’e lanet okuyanlardan biri, olay-
    dan asırlar sonra yaşamış olan İmam Suyuti (0.
    911/1505)’dir. Bazı alimler ise Yezîd ile memurları-
    nın tutumlarının çok çirkin ve büyük günah olarak
    görmekle birlikte Yezîd’e lanet etmenin faydasız bir
    davranış olduğunu belirtirler. Hz. Hüseyin’in öldürüldüğü “Aşura” günü (10
    Muharrem), şiîler tarafından ağıt günü haline geti-
    rilmiştir. Hz. Hüseyin’in öldürülmesiyle ilgili yas
    törenleri düzenleme adeti ilk defa şiî bir hanedan
    olan Buveyhiler döneminde ortaya çıkmıştır. Ünlü
    alim İbn Kesir, bu törenleri şöyle tasvir etmektedir:
    “Aşura gününde Bağdat ve diğer şehirlerde davullar çalınıyor; yollara ve çarşılara
    kül ve saman savruluyor;
    dökülen kanların üzerine
    (hüzün alameti
    olarak) kumaş parçaları asılı-
    yor; insanlar hüzünlenip ağlı-
    yorlardı. Onların çoğu, Hz. Hü-
    seyin susuz olarak öldürüldüğü
    için hatırasına saygı
    göstermek
    amacıyla su içmiyorlardı. Sonra
    kadınlar yüzleri açık olarak çı-
    kıp inliyorlar; yüzlerini ve
    göğüslerini dövüyorlar; yalın
    ayak sokak larda geziyorlardı.
    Bundan başka
    birçok çirkin bidatler, kötü arzular
    ve rezilane adetler icad ettiler. Bu
    ve benzeri davranışları yapmakla
    Emevi devletini protesto etmek isti-
    yorlardı. Çünkü o, Emevilerin ikti-
    darında öldürülmüştü.” (İbn Kesir,
    el-Bidaye ve’n-Nihaye, VIII, 220). O dönemdeki gelişmelere şahit
    olan biri şöyle der: “Bir gün Ubey-
    dullah b. Ziyad’ın huzuruna çıktı-
    ğımda, Hüseyin b. Ali’nin kesik ba- şı onun önünde duruyordu. Kısa bir süre sonra Muhtar’ın huzuruna çık-
    tım; Ubeydullah b. Ziyad’ın kesik
    başı bir kalkanın üzerindeydi. Çok
    geçmeden Mus’ab b. Zübeyr’in hu-
    zuruna çıktığımda Muhtar’ın kesik başı önündeydi. Bir süre sonra
    Abdülmelik b. Mer-
    van’ın huzuruna çıktığımda Mus’ab’ın
    kesik başını onun önünde gördüm.”
    (Suyûti, Târihu’l-Hulefâ, s. 207).

    Hz. Hüseyin’in öl- dürülmesinden
    hemen sonra
    Kûfe’de pişmanlık sesleri
    ve feryatlar yükseldi. Ker-
    bela’dan sağ kurtulanlar
    Kûfe’ye götürülünce, Kû-
    feli kadınlar evlerinden
    dışarı çıkarak ağlamaya
    ve ağıtlar yakmaya başla-
    dılar. Bu manzarayı gören
    Hz. Hüseyin’in oğlu Ali;
    “Bunlar bizim için ağlı-
    yorlar! Peki bizi kim kat-
    letti?” diyerek, onların
    çelişkili davranışlarına
    tepki gösterdi.

    Doç. Dr. Adnan DEMİRCAN - Harran Ün. İlahiyat Fak. İslâm Tarihi ve Sanatları