Kehf Suresi ile ilgili hadisi şerifleri

Konusu 'Hz.Muhammedin hadisleri' forumundadır ve Beyza tarafından 9 Ekim 2012 başlatılmıştır.

  1. Beyza

    Beyza Moderatör

    Hz. Muhammed'in (s.a.v)'in kehf suresi hakkındaki hadisleri

    - Ebu'd-Derdâ (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah
    (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Kim Kehf sûresinin başından -bir
    rivayette; sonundan- on âyet ezberlerse Mesih Deccâl'in şerrinden emin olur." (Müslim, Salatu'l-Müsâfirin 257, (809); Ebu Davud, Melahim 14,
    (4323); Tirmizi, Fedailu'l-Kur'ân 6, (2888).

    - İbnu'l-Müseyyeb diyorki: "Mal ve oğullar dünya
    hayatının süsüdür. Ama bâki kalacak faydalı işler, sevap olarak da, emel olarak da
    Rabbinin katında daha hayırlıdır" (Kehf, 46) ayetinde geçen "baki kalacak
    faydalı işler", kulun sarfedeceği "Allahu ekber",
    "Sübhanallah", "Elhamdulillah", "Lailahe illallah",
    "Lâ-havle ve-lâ kuvvete illa billâh" sözlerdir." (Muvatta, Kur'ân 22, (1, 210).

    - Said İbnu Cübeyr anlatıyor:

    "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a dedim ki: "Nevf
    el-Bekkâli, İsrailoğullarının peygamberi olan Hz. Musa (aleyhisselam), Hızır'ın
    arkadaşı olan Musa olmadığını zannediyor."


    Bana şu cevabı verdi: "Allah'ın düşmanı yalan
    söylüyor. Ben Übeyy İbnu Ka'b (radıyallahu anh)'ı dinledim. Demişti ki: "Ben
    Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan işittim, şunu anlattı:


    "Musa (aleyhisselam) Beni İsrail'e hutbe irad etmek üzere
    ayağa kalktı. Kendisine, "insanların en bilgini kimdir?" diye soruldu: I:
    "Benim" diye cevap verdi. Cenab-ı Hak, "Allahu a'lem (yani en iyi bilen
    Allah'tır)" demediği için Musa'yı azarladı. Ve: "İki denizin birleştiği
    yerde bulunan bir kulum senden daha alimdir" diye ona vahyetti.

    Hz. Musa (aleyhisselam):

    -"Ey Rabbim ben onu nasıl bulabilirim? diye sordu.
    Kendisine:



    -"Bir zenbile bir balık koy, onu sırtına al. Balığı
    nerede yitirirsen o zat oradadır" dendi.


    Dendiği gibi yaparak yola çıktı. Kendisiyle beraber,
    hizmetçisi olan Yuşa İbnu Nûn da yola çıktı. Beraberce yürüyerek bir kayanın
    yanına geldiler. Hz. Musa ve hizmetçisi dinlenmek üzere orada yattılar. Balık
    kımıldayarak zenbilden çıkıp denize kaydı. Allah ondan suyun akıntısını tuttu.
    Öyle ki su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Hz. Musa
    (aleyhisselam) ve hizmetçisi (balık için olduğunu bilmeksizin) bu manzaraya
    şaşırdılar. Günlerinin geri kalan kısmı ile o gece boyu da yürüdüler. Musa'nın
    arkadaşı ona, balığın gitmesini haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Musa
    (aleyhisselam) hizmetcisine: "Hele sabah kahvaltımızı getir. Biz bu yolculukta
    yorulduk" dedi. Ama emrolunduğu yere gelinceye kadar yorulmamıştı. Hizmetçi:


    -"Hani bir kayanın yanına gelmiş yatmıştık ya! Ben
    balığı orada unuttum. Onu hatırlatmayı, bana mutlaka şeytan unutturdu. Balık denize
    şaşılacak şekilde sıvışıp gitmişti" dedi.


    Musa (aleyhisselam): "Bizim aradığımız orasıydı"
    dedi ve hemen izlerinin üzerine geri döndüler.

    İzlerini takiben yürüyerek kayaya kadar geldiler. Musa
    (aleyhisselam) orada örtüsüne bürünmüş bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır
    aleyhisselam ona:


    -"Senin bu yerinde selâm ne gezer!"

    -"Ben Musa'yım."

    -"Benû İsrail'in Musa'sı mı?"

    -"Evet."

    -"Sen, Allah'ın sana öğrettiği bir ilmi bilmektesin ki
    ben onu bilmem. Ben de Allah'ın bana öğrettiği bir ilmi bilmekteyim ki, onu da sen
    bilemezsin."


    -"Allah'ın sana öğrettiği hakkı bana öğretmen
    şartıyla sana uymamı kabul eder misin?"


    -"Sen benimle beraber olmak sabrını gösteremezsin. Mahiyet
    ve hikmetini bilmediğin şeye nasıl sabredeceksin ki?"


    -"İnşallah sen beni çok sabırlı bulacaksın. Hem ben
    senin hiç bir emrine karşı gelmeyeceğim."


    -"Öyleyse gel. Ancak, madem bana tabi olacaksın, ben sana
    haber vermedikçe bana hiç bir şey sormayacaksın!" dedi. Hz. Musa (aleyhisselam):


    -"Tamam!" dedi.
    Hz. Musa ve Hz. Hızır (aleyhisselam) beraberce gittiler. Deniz
    kıyısında yürüyorlardı. Bir gemiye rastladılar. Kendilerin gemiye almalarını
    söylediler. Gemi sahipleri Hızır (aleyhisselam)'ı tanıdılar. Ve ücret istemeksizin
    onları gemiye aldılar.

    Hızır (aleyhisselam), gidip, geminin tahtalarından birini
    deldi. Hz. Musa (aleyhisselam) ona:

    -"Bak, bunlar bizi bedava gemilerine aldılar, sen gidip
    gemilerini deldin, adamları boğacaksın. Hiç de yakışık almayan bir iş
    yaptın!" dedi.

    Hızır: -"Ben sana, "benimle bulunmaya sabredemezsin"
    demedim mi?" dedi.



    Hz. Musa: -"Unuttuğum şey sebebiyle beni sigaya çekme. Bu iş
    sebebiyle bana zorluk çıkarma!" ricasında bulundu.

    Sonra bunlar gemiden indiler. Sahil boyu yürürken, çocuklarla
    oynayan bir yavrucak gördüler. Hızır (aleyhisselam) yavrucağı yakaladığı gibi
    eliyle başını kopararak çocuğu öldürdü. Musa (aleyhisselam):

    -"Masum bir çocuğu kısas hakkın olmaksızın niye
    öldürdün. Bu çok yadırganacak bir iş!" dedi.

    -"Ben sana demedim mi, sen benim beraberliğime
    sabredemezsin!" diye Hızır (aleyhisselam), Musa'ya çıkıştı. Hz. Musa:

    -"Ama bu birinciden de şiddetli idi" dedi ve ilave
    etti: "Bundan sonra sana bir şey sorarsam, beni arkadaş etme, nazarımda bu hususta
    haklı sayılacaksın" dedi.

    Yola devam ettiler. Bir köye geldiler. Halktan yiyecek birşeyler
    istediler. Ama kimse onları ağırlamadı. Köyde yıkılmak üzere olan bir duvara
    rastladılar. Hızır (aleyhisselam) eliyle şöyle göstererek: "Eğilmiş"
    diyordu. Onu doğrulttu. Hz. Musa (aleyhisselam) ona:

    -"Bir cemaat ki, kendilerine geliyoruz, bize ilgi gösterip,
    ağırlamıyorlar, yiyecek vermiyorlar. Sen onlara bedava iş yapıyorsun, dilesen ücret
    alabilirdin!" dedi.


    Hızır (aleyhisselam), Hz. Musa'ya:

    -"Artık birbirimizden ayrılma zamanı geldi. Şimdi sana
    sabredemediğin şeylerin te'vilini haber vereceğim" dedi.
    Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu ara ilave etti:


    -"Allah Musa'ya rahmet buyursun. Keşke, Hz. Hızır'la
    beraberliğe sabretseydi de maceralarını bize nakletseydi, bunu ne kadar isterdim!"

    Ravi devam ediyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
    buyurdular ki: "Birinci (soru)su Musa'nın bir unutması idi. Bir serçe gelerek
    geminin kenarına kondu. Sonra denizden gagasıyla su aldı. Hz. Hızır bunu göstererek
    Hz. Musa'ya, "Bak, dedi. Benim ve senin ilmin ve diğer mahlukatın ilmi, Allah'ın
    ilminden, şu kuşun denizden eksilttiği kadar eksiltir." (Buhari, Tefsir, Kehf 2, 3, 4, İlm 16, 19, 44, İcare 7, Şurût
    12, Bed'u'l-Halk 11, Enbiya 27, Tevhid 31; Müslim, Fedail 170, (2380); Tirmizi, Tefsir,
    Kehf, (3148); Ebu Davud, Sünnet 17, (4705, 4706, 4707).


    - Ebu'd-Derdâ (radıyallahu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), "duvarın altında onların bir
    hazinesi vardı" (Kehf, 82) âyetini açıkladı ve: "O hazine altın ve
    gümüştendi" buyurdu. (Tirmizi, Tefsir, (3153).


    - Zeyneb Bintu Cahş (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün korkulu bir vaziyette odaya girdi.
    Şöyle diyordu: "Lâ ilâhe illallâh, yaklaşan bir belâdan Arabın vay hâline.
    Bugün, Ye'cüc ve Me'cüc'ün seddinden şöyle bir gedik açıldı." baş parmağı
    ile şehâdet parmağını halka yaparak gösterdi. Ben:


    -"Ey Allah'ın Resulü, yani içimizde sâlih kimseler
    olduğu halde toptan helâk mı olacağız?" dedim.


    -"Evet, dedi, fenalıklar artarsa öyle olur."Buhârî, Enbiyâ 7, Menâkıb 20, Fiten 4, 28; Müslim, Fiten 1,
    (2880); Tirmizi, Fiten 23, (2188).

    - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (Zülkarneyn'in inşa ettiği) sed hakkında
    buyurdular ki: "(Ye'cüc ve Me'cüc) onu hergün oyuyorlar. Tam delecekleri sırada
    başlarında bulunan reis: "Bırakın artık, delme işini yarın yaparsınız"
    der. (Onlar bırakıp gidince) Allah, seddi, daha sağlam olacak şekilde eski hâline
    iâde eder. Böylece günler geçer, kendilerine takdir edilen müddet dolar ve onların
    insanlara musallat olmalarını Allah'ın arzu ettiği vakit gelir. O zaman başlarındaki
    reis: "Haydi dönün, yarın inşaallah bunu deleceksiniz" der -ve ilk defa
    inşaallah tabirini kullanır-."


    Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devamla der ki:
    "Dönüp giderler. Ertesi gün geldikleri vakit seddi ne halde bırakmışlarsa öyle
    bulurlar ve (o günkü çalışma sonunda) derler. Açılan delikten insanların üzerine
    boşanırlar. (Önlerine çıkan) suları içip kuruturlar. İnsanlar onlardan korkup
    kaçar.

    Ye'cüc ve Mecüc göğe bir ok atar. Bu ok kana bulanmış olarak
    kendilerine geri döner. Şöyle derler: "Arzda olanları ezim ezim ezdik, semâda
    olanları da alçaltıp alt ettik."

    Allah onları enselerinden yakalayacak bir kurt gönderir. Bu kurt
    onları toptan helâk edip, herbirini parçalanmış halde yere serer."

    Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sözünü şöyle
    tamamladı: "Muhammed'in nefsini elinde tutan Zât'a kasem olsun, yeryüzündeki
    bütün hayvanlar, onların etinden yiyerek canlanır, sütlenir ve semirir." (Tirmizi, Tefsir, Kehf, (3151); İbnu Mâce, Fiten 33, (4080).

    - Mus'ab İbnu Sa'd anlatıyor: "Babama şu ayet
    hakkında sordum: "Ey Muhammed! "Size amelce en çok zararlı olanları haber
    verelim mi?" de..." (Kehf, 103) ve dedim ki: "Burada kastedilenler
    Harûrîler midir?" Bana:

    -"Hayır, onlar Yahudiler ve Hıristiyanlar'dır. Çünkü
    Yahudiler, Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'i tekzib ettiler. Hıristiyanlar ise
    cenneti tekzib ettiler ve: "Cennette ne yiyecek ne de içecek vardır"
    dediler." (Buhari, Tefsir, Kehf 5.

    - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) haber veriyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kıyamet günü,
    şişman, iri bir adam mizana getirilip tartılır da, Allah indinde sinek kanadı kadar
    ağırlığı olmadığı görülür." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilave
    etti: "Dilerseniz şu ayeti okuyun: "Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na
    kavuşmayı inkar edenlerdir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü biz
    onlar için hiçbir tartıda bulunmayacağız" (Kehf, 105). (Buhari, Tefsir, Kehf 6; Müslim, Kıyame 18, (2785).

    - Ebu Sa'd İbnu Fadâle (radıyallahu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim şöyle demiştir: "Allah
    geleceği kesin olan mahşer gününde insanları topladığı zaman bir kimse şiyle bir
    duyuruda bulunur: "Kim işlediği bir amelde Allah'a birini ortak koşmuş ise
    sevâbını ondan istesin. Zirâ Allah, şirkin her çeşidine en müstağni olan
    Zât'tır." (Tirmizi, Tefsir, Kehf, (3152).
     
    Son düzenleyen: Moderatör: 17 Temmuz 2014