Kehf Suresi Hakkında Bilgi

Konusu 'Kuran-ı Kerim ayetleri' forumundadır ve Adile tarafından 29 Ocak 2018 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    KEHF SURESİ

    (سورة الكهف)
    Kur’an-ı Kerim’in on sekizinci suresi.


    Mekke döneminde Gāşiye suresinden sonra nazil olmuştur. 28, 83 ve 101. ayetlerin Medine’de indiği yolunda rivayetler varsa da ayetlerin muhtevası ve üslubu bu rivayetlerin sıhhati konusunda şüphe uyandırmaktadır (M. İzzet Derveze, III, 475). Adını, 9-26. ayetlerde yer alan Ashab-ı Kehf kıssasındaki kehf (mağara) kelimesinden almıştır. 110 ayet olup fasılası ا harfidir.

    Nüzul sebebiyle ilgili şöyle bir rivayet kaydedilmektedir: Peygamberlik konusunda bilgisi olmayan Kureyş müşrikleri, Hz. Muhammed’in peygamberlik iddiasıyla ilgili bilgiler almak üzere kıssacılığı ile tanınan Nadr b. Haris ile Ukbe b. Ebu Muayt’ı yahudi alimlerine göndermişler, bu alimler de Hz. Muhammed’e Ashab-ı Kehf, yeryüzünün doğu ve batısına giden kişi ve ruh konularında soru sormalarını, eğer bunları bilirse ona inanıp uymalarını tavsiye etmişlerdir. Resul-i Ekrem bu sorulara cevabını bir gün sonra vereceğini bildirmiş, fakat “inşallah” demeyi unutmuştu. Beklediği vahiy gelmeyince müşrikler aleyhinde konuşmaya başlamış, Hz. Peygamber büyük bir sıkıntıya düşmüştü. On beş gün sonra da, “Allah izin verirse demedikçe hiçbir şey için şu işi yarın yapacağım deme” (ayet 23-24) mealindeki uyarının da yer aldığı Kehf suresi nazil olmuştur (Süyuti, Esbabü’n-nüzul, s. 128). Elmalılı Muhammed Hamdi bu rivayette adı geçen ravilerden birinin tanınan bir kişi olmaması, söz konusu sorulardan üçüncüsünün daha önce nazil olan bir surede (el-İsra 17/85) açıklanmış olması gibi sebeplerle rivayetin ihtiyatla karşılanması gerektiğini ifade eder (Hak Dini, V, 3219-3220).

    Surenin muhtevasını yedi bölüm halinde ele almak mümkündür. İlk bölümde (ayet 1-8) insanlara doğruyu anlatıp iman eden ve salih amel işleyenlere ilahi rahmeti, inanmayanlara da içine düşecekleri azabı bildirmek üzere Kur’an’ı gönderen Allah’ın hamdedilmeye layık olduğu belirtildikten sonra O’na çocuk edinme isnadında bulunanların sözlerinin büyük bir yalan olduğu ifade edilmektedir. Bu ayetler, melekleri Allah’ın kızları sayan putperest Araplar’ın batıl inançlarını reddetmektedir. Ardından gelen ayetlerde insanların Kur’an’a inanmamaları sebebiyle üzüntü duyan Hz. Peygamber teselli edilmekte, ayrıca yeryüzünün insanların sınanmasına uygun bir ortam olması için süslenip çekici hale getirildiği bildirilmektedir.

    İkinci bölümde (ayet 9-26), geçmiş dönemlerde putperest bir kavim içinde Allah’ın varlığına ve birliğine inanan, bu inançlarını açıkça dile getirip putperestliğe karşı çıkan ve öldürülmekten yahut inançlarını değiştirmeye zorlanacaklarından korkup bir mağaraya sığınan birkaç gençle ilgili Ashab-ı Kehf kıssası yer almaktadır (bk. ASHaB-ı KEHF).

    Surenin üçüncü bölümünde (ayet 27-49) dünya ve ahiret hayatı karşılaştırılıp insanlara öğüt verilmektedir. Gerçek sığınağın Allah olduğunu, O’nun rızasını isteyerek sabredip dua etmek gerektiğini, böyle yapanların cennette mükafatlarını alacaklarını belirten ayetler içinde bunları pekiştirmek üzere iki örnek verilmektedir. Bunların ilkinde, kendisine diğer nimetler yanında iki güzel bahçe de verilen gururlu ve bencil bir kişiyle gerçek bir mümin arasında geçen bir diyalog ve ahiret sorumluluğuna inanmadığı belirtilen bencil kişinin akıbeti anlatılmaktadır. Tefsirlerde (mesela bk. Şevkani, III, 285) bunların gerçek kişiler olup olmadığı tartışılmıştır. Bazı rivayetlerde sözü edilenlerin Mahzum kabilesinden iki kardeş veya İsrailoğulları’na mensup iki kişi olduğu ileri sürülmüşse de burada önemli olan ayetlerin verdiği mesajdır. İkinci örnekte, dünya hayatı gökten indirilen yağmura benzetilip bu sayede bitkilerin geliştiği, ancak arkasından rüzgarın savurduğu çerçöp haline dönüştüğü ifade edilerek bütün nimetleriyle geçici olan dünya hayatının ebedi ahiret hayatını kazanmanın bir vasıtası olarak değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir.

    Dördüncü bölümde (ayet 50-59), Allah’ın meleklere adem’e secde etmeleri yönündeki buyruğuna İblis’in uymadığı bildirildikten sonra peygamber göndermek, kitap indirmek gibi ilahi nimetlere atıf yapılarak kulların bu nimetlere şükürle karşılık vermeleri istendiği ifade edilmektedir.

    Surenin beşinci bölümünde (ayet 60-82), Musa ile kendisine rahmet ve hikmet verilmiş olan bir kişinin kıssası anlatılmaktadır. Hz. Musa, müfessirlerin Hızır olduğunu söyledikleri bu kişinin ilminden faydalanmak için yapacağı yolculukta ona arkadaş olmayı teklif etmiş, o da sabırsızlık gösterip yaptıklarının sebebini sormaması şartıyla bunu kabul edeceğini belirtmiş, Musa’nın buna rıza göstermesiyle yolculukları başlamıştır. Arkadaşı önce bindikleri gemiyi delmiş, arkasından bir çocuğu öldürmüş, daha sonra da uğradıkları kasabanın halkı kendilerini misafir etmediği halde orada yıkılmak üzere olan bir duvarı düzeltmiştir. Her defasında sözünde durmayıp bu yaptıklarının sebebini soran Musa’ya arkadaşı artık beraberliklerinin sona erdiğini söylemiş, ilk bakışta yanlış gibi görünen davranışlarının gerçek sebeplerini anlatmıştır (bk. HIZIR). Bu ayetlerde olayların gözlemlenenlerin dışında başka sebepleri, anlamları ve amaçlarının bulunabileceğine işaret edilmektedir. Tasavvuf ehli, 65. ayette geçen bir deyimi kullanarak ledün ilmi dedikleri batıni bilgi türü ve alanının geçerliliği konusunda buradaki ayetleri delil gösterirler (mesela bk. İbnü’l-Arabi, I, 138; IV, 261-262; XIII, 59; ayrıca bk. BaTIN İLMİ).

    Altıncı bölüm (ayet 83-101) Zülkarneyn kıssasıyla ilgilidir. ayetlerde kendisine iktidar ve ihtiyaç duyduğu her şey için vasıta verildiği bildirilen Zülkarneyn’in önce batıya, sonra doğuya gidip karşılaştığı toplulukları uyardığı, ardından iki dağ arasına ulaştığında Ye’cuc ve Me’cuc’ün kendilerine zulmettiğini söyleyen bir kavimle karşılaşıp onlar için saldırılara karşı korunmalarını sağlayacak bir set yaptığı bildirilmektedir. Ayrıca kıyametin kopmasına ve surun üfürülmesine, Ye’cuc ve Me’cuc gibi saldırgan toplulukların kıyamette azapla yüz yüze geleceğine temas edilmektedir.

    Yedinci bölümde (ayet 102-110), Allah’ı ve ahireti inkar edenlerin dünyadaki çabalarının boşa gidip acıklı bir azaba uğrayacakları, iman edip iyi davranışlarda bulunanların ise firdevs cennetine girecekleri belirtilmekte, ilahi ilim ve hikmetin enginliğine işaret edilmektedir. Sure, rablerine kavuşmayı ümit edenlerin O’na ortak koşmaksızın iyi ve erdemli işler yapmalarının şart olduğunu bildiren ifadelerle sona ermektedir.

    Allah’ın oğul edinmekten münezzeh olduğu, rahmetinin bir sonucu olarak katından peygamber ve kitap gönderdiği, kıyamet ve ahiretin hak olup inanan ve iyi amel işleyenlerin mükafat, şirke düşüp gururlanan ve azgınlık yapanların ceza göreceği gibi temel konuların vurgulandığı Kehf suresinde bu hususlar bazı kıssalarla pekiştirilmiş, insanların inanıp her türlü taşkınlıktan kaçınarak hak ve adalete bağlı kalmaları teşvik edilmiştir.

    Hadis kaynaklarında Kehf suresini okuyanların deccalin şerrinden korunacaklarına dair rivayetler yer almaktadır. Bu korunma bazı rivayetlere göre surenin ilk ayetlerinin (Müslim, “Fiten”, 110; Tirmizi, “Fiten”, 59), bazılarına göre ise son ayetlerinin (Müsned, VI, 446) okunmasıyla gerçekleşir. Diğer taraftan surenin belli bölümlerini okuyan yahut ezberleyenler için bunun kıyamet gününde nur olacağı, cuma günü bu sureyi okuyanların iki cuması arasında işlediği günahların bağışlanacağı gibi rivayetler bulunmaktadır (Süyuti, ed-Dürrü’l-menŝur, V, 354-359); ancak bu rivayetlerin güvenilir olmadığı belirtilmektedir (M. Nasırüddin el-Elbani, III, 1336; V, 2013, 2482).

    Kehf suresiyle ilgili müstakil eserler kaleme alınmış olup bazıları şunlardır: Şemseddin Sivasi, Naķdü’l-ħaŧır fi tefsiri sureti’l-Kehf (Beyazıt Devlet Ktp., nr. 3676); Şehabeddin Sivasi, Sure-i Kehf Tefsiri (Süleymaniye Ktp., Pertevniyal Sultan, nr. 85); Kemalpaşazade, Tefsiru sureti’l-Kehf (Süleymaniye Ktp., Yenicami, nr. 1180); Saçaklızade Mehmed, Tefsiru sureti’l-Kehf (Adana İl Halk Ktp., nr. 138); Muhammed adil Kalkayli, el-Hendesetü’l-ilahiyye fi tefsiri sureti’l-Kehf (Amman 1406/1986); Muhittin Akgül, Matüridi Tefsiri’nde Kehf Suresinin Tahkik ve Tahlili (yüksek lisans tezi, 1991, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü); Muhammed Taylan, Kehf Suresi’nde Anlatılan Kıssaların Tarihi, Edebi, İlmi ve Dini Açıdan Tahlili (yüksek lisans tezi, 1999, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).