Kefenin cebi Delik

Konusu 'Dini sohbetler' forumundadır ve Abdullah tarafından 22 Haziran 2012 başlatılmıştır.

  1. Abdullah

    Abdullah Süper Moderatör Süper Moderatör Admin Kayıtlı Üye

    Kefenin cebi delik be Ali amca...
    Kefenin cebi Delik


    Ölüm kapıya dayandığında, film şeridi gibi insanın hayatı gözlerinin önünden geçmeye başladığında geriye bakıp eyvallah değip gidebilmeli insan dünyadan…

    60 yaşındaydı Ali amca… Eşini, 3 oğlunu ve kızını bırakıp gitmişti, tavla masasında oyun oynarken… Aniden çaldı kapısını ölüm hiç bir şey yoktu oyun oynuyordu, gülümsüyordu ve ayette söylenen vaad tecelli etti;

    “Her nefis ölümü tadıcıdır. Ölüm geldiği zaman ne bir dakika ileri gider ne de bir dakika geri gider.”

    Yığılıp kalmıştı masanın ucuna, "Nerede olursanız olun, tahkim edilmiş yüksek kalelerde bile bulunsanız ölüm sizi bulur." (1)

    Ali amca, oysa iki gün önce mal varlığının hesabını yapıp böbürleniyordu. Düşünüyorum da o çok sevdiği hırs yapıp kazandığı paraların gözünü doyurmadığı hep gözünün daha fazlasında olduğu canı değer verdiği mirasını kefenin cebinde götürebildi mi? Hayır…

    Geride ne bırakmıştı, arkasından eşi, dostu, sevdikleri, sevmedikleri ne konuşurdu artık, parasından, makamından dolayı dirisine gösterdikleri saygıyı öldükten sonrada gösterebilecekler miydi?

    Ne bırakmıştı Ali amca geride? Sadece mal, mülk mü?

    Salih, saliha yetiştirebilmişmiydi mesela çocuklarını? Biliyor muydu şimdi ona yardım edebilecek şeylerden birinin Salih bir evladın duası olduğunu…

    Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

    “İnsan ölünce üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifade edilen ilim, arkasından dua eden hayırlı evlât.” (2)

    Ah Ali amca çocuklarını Salih bir evlat olarak yetiştirmemiştin, gayen dünyanın sefasını sürmek olmuştu bir tek, düşünmemiştin ahreti bu dünyadan sonra ebedi kalacağımız âleme geçeceğimizi…

    Genç yaşta evlendiğin eşine sadıkta kalamamıştın hiçbir zaman, o saçını senin için süpürge eden eşinin senden razı olduğunu duymadan göçüp gitmiştin dünyadan… Ya helal etmezse o her türlü kahrını çeken itip kaktığın kadın…

    Dünya hayatı bitti Ali amca, son buldu, perdeler kapandı, sağ ve sol taraflarındaki melekler defteri sağından ya da solundan uzatmaya hazırlanıyor…

    Namazlarını da kılar mıydın Ali amca, bilir misin Cuma namazından ibaret değildi namaz emri, günde beş vakit okunan ezanda sana sesleniyordu yaradan, kuranda tamda seni işaret ederek ibret al, inkâr etme, düşün diye defalarca geçiyordu ayet ayet ibretlik kıssalar anlatıyordu, iman edenler diyordu, o namaz kılanlar varya kıldıkları namazdan habersizdirler demişti hani…

    Bir kere bile açmamıştın ki kapağını kitabın yaptığın gereksiz sohbetlerden ibaretti ömrün, iyiliği sadece paranla üç beş fakiri doyurmak olarak gördün! Yanıldın Ali amca, yanıldın… Önce nefsini doyurmalıydın, önce nefsine dur diyebilmeliydin, gözün tok olmalıydı, karnı aç olanlara bakmadan önce kendi açlığını gidermeliydin yaptığın iyiliklerle övünüp orada burada anlatmak yerine sağ elinin verdiğini sol elin bilmemeliydi…

    Mezarına konulduğun anda üstüne atılan topraklar örtmeye yetmiyor günahlarını… Nasıl bilirdiniz sorununa boyun büküyorlar cevap vermiyorlar, kimse avazı çıktığı kadar “iyi bilirdik” diyemiyor, kelimeler susuyor o an kefenin kadar beyaz kalabilseydi ya yüreğin hiçbir lekeyi, riyayı, kibiri, günahı, kötülüğü bulaştırmasaydın ona. Yinede umut ediyor insan değil mi Ali amca, her işlediğin günahın arkasına iliştirirdin ya bu cümleyi; “Allah nasıl olsa affeder!”

    “Sakın şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (3)

    Giyinmeye çalışırken ümidi,
    iki beden büyük geliyor hayallerim.
    Sığamıyorum hangi cümleye sığınsam da,
    eğrelti duruyor kelimeler lisanıma.
    Heybesinde şiir saklı her insana
    bir çay ısmarlamak vardı ama
    kefenin cebi delik be Ali amca...

    1- Nisâ, 78
    2- Müslim Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd Vasâyâ 14; Tirmizî Ahkâm 36; Nesâî Vasâyâ 8
    3- Lokman suresi, 33)

    Selma Ülger
     
    Son düzenleyen: Moderatör: 5 Ekim 2018