KASAS SURESİ Hakkında Bilgi

Konusu 'Kuran-ı Kerim ayetleri' forumundadır ve Adile tarafından 19 Ocak 2018 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    KASAS SURESİ

    (سورة القصص)
    Kur’an-ı Kerim’in yirmi sekizinci suresi.


    Mekke döneminde Neml suresinden sonra nazil olmuştur. Seksen sekiz ayet olup fasılası ر، ل، م، ن harfleridir. Adını 25. ayette geçen ve “kıssa” kelimesinin çoğulu olan “kasas”tan alır. Surede Hz. Musa’nın hayatı ve Firavun’la arasında geçen olayların yanı sıra Kārun kıssasına da yer verilir. Kasas suresinin müslümanların Mekkeli müşriklerin baskılarına maruz kaldıkları bir dönemde indiği anlaşılmaktadır. Sure ihtiva ettiği mesajlarla Allah’ın gücünün her şeyi yönlendirdiğini, Allah’a gerçek anlamda inanan ve güvenen kişiler için O’nun desteğinin her zaman mevcut olduğunu vurgulamaktadır.

    İlk ayeti huruf-ı mukattaadan “ŧa-sin-mim” olan Kasas suresinin muhtevasını üç bölümde ele almak mümkündür. Birinci bölümde (ayet 3-46) Firavun’un, yönetimi altındaki İsrailoğulları’na yaptığı zulümden bahsedilerek onların erkek çocuklarını öldürttüğü, kız çocuklarını sağ bıraktığı ifade edilir ve Allah’ın iradesinin orada ezilen kimselere yardım etme yönünde olduğu belirtilir. Daha sonra Hz. Musa’nın çocukluğu, gençliği, Mısır’dan Medyen’e gidişi, orada evlenmesi, Mısır’a yeniden dönüşü, ailesiyle birlikte Tur dağına çıkışı ve burada kendisine vahiy gelmesi üzerine kavmine tebliğe başlaması, Firavun’u imana davet etmesi, Firavun’un Hz. Musa’yı yalanlaması ve sonunda Kızıldeniz’de boğulması anlatılır. Surenin Hz. Musa kıssasıyla ilgili bölümü üslup ve muhteva bakımından bundan önceki Şuara ve Neml sureleriyle benzerlik göstermektedir.

    Kasas suresinde, Hz. Musa kıssası ilk defa karşılaşılan bir olay tarzında anlatılmakta ve Kur’an kıssalarının anlatım amacına paralel olarak bazı önemli uyarılara ve öğütlere de yer verilmektedir. Bu kıssada hakimiyet ve iktidar Firavun’un şahsında somutlaştırılırken onun karşısında görünürde gücü bulunmayan Musa’nın şahsında doğru yolda olanların azim ve gayret göstermeleri halinde başarıya ulaşacaklarına işaret edilmektedir. Burada bir bakıma, Mekke müşrikleri arasındaki hakim zümrenin aşağıladığı ve her türlü haksızlığı reva gördüğü müslümanlar için müjde ve teselli, bu zümre için de Firavun’un karşılaştığı felakete benzer bir cezaya çarptırılma uyarısı yer almaktadır.

    Surenin ikinci bölümünde (ayet 47-75) Hz. Peygamber’in Allah’tan vahiy aldığına dair sözlerinin doğruluğuna vurgu yapılarak müşriklerin itirazları reddedilmekte, Hz. Musa ile Hz. Muhammed’in tebliğleri arasındaki ortak noktaya dikkat çekilmekte, ayrıca Hz. Musa ile Firavun arasında meydana gelen çatışmanın benzerinin Resul-i Ekrem ile Mekke müşrikleri arasında cereyan ettiğine temas edilmektedir. Diğer taraftan bu bölümde Hz. Peygamber’e sevdiği bir kimseyi hidayete erdirmesi için kendi çabasının yeterli olmayacağı, hidayetin Allah’ın dilemesine bağlı bulunduğu bildirilir (ayet 56). Kaynaklarda bu ayetin Resulullah’ın amcası Ebu Talib hakkında nazil olduğu belirtilmektedir. Buna göre Ebu Talib ölüm döşeğinde iken imana davet edilmiş, Kureyşliler’in kınamasından korkan amcasının iman etmekten çekinmesi üzerine bu ayet nazil olmuştur (Müsned, II, 434, 441; Buhari, “Menaķıbü’l-enśar”, 40; Vahidi, s. 193-194). Yakın çevresinde yer aldıkları halde iman etmeyen kimseler için üzülen Resul-i Ekrem’in bu ayetle teselli edildiği anlaşılmaktadır. Bu bölümde ayrıca dünya hayatının geçiciliğine, daha önce halkı refah içinde şımarmış nice şehirlerin helak edildiğine dikkat çekilir, kıyamet gününün bazı sahneleri tasvir edilir ve Allah’ın varlığıyla ilgili kevni delillere yer verilir.

    Kasas suresinin son bölümünde (ayet 76-82) Kārun kıssası anlatılmaktadır. Hz. Musa’nın kavminden olup büyük bir servete sahip bulunan Kārun zenginliğine güvenerek böbürlenmiş, insanlara haksızlık etmiş ve sonunda Allah kendisini servetiyle birlikte yerin dibine geçirmiştir. İlk defa bu surede bahsedilen, bundan sonra iki surede daha adı geçen (el-Ankebut 29/39; el-Mü’min 40/24) Kārun’un kimliği hakkında çeşitli rivayetler vardır (bk. KĀRuN). Bu kıssada dünya malının faniliği, servetin asıl sahibinin Allah olduğu, dolayısıyla ondan muhtaçların da yararlanması gerektiği, Allah’ın vereceği sevabın dünya malından daha değerli olduğu bildirilmektedir. Öte yandan kıssa, dolaylı olarak hem Mekke müşrikleri arasındaki servet sahipleri hem de bu kesime imrenen kimseler için ibretler ihtiva etmektedir. Kārun kıssasının ardından gelen iki ayette ise (ayet 83-84) yeryüzünde büyüklük taslamaktan ve fesat çıkarmaktan sakınanların ahirette kurtuluşa erecekleri, iyilik yapanlara yaptıklarının daha güzeliyle karşılık verileceği, kötülük yapanların da işlediklerinin dengiyle cezalandırılacağı belirtilerek kıssadan çıkarılacak derslere işaret edilmektedir. Sure, Allah’tan başka ilah bulunmadığını ve O’nun zatından başka her şeyin helak olacağını bildiren, İslam’ın uluhiyyet ve tevhid akidesinin özeti mahiyetindeki ayetle sona ermektedir.

    Surede yer alan Firavun kıssasında iktidar gücünün, Kārun kıssasında ise ekonomik gücün kişiyi kibir, azgınlık ve şımarıklığa sevketmesi, bu güçlerin insanlara karşı zulüm ve baskı aracı olarak kullanılması halinde bu imkanların onlar için nasıl bir felakete dönüşeceği anlatılmaktadır. Surede Firavun ve Kārun kıssaları arasında yer alan ayetler ve bazı kıyamet sahneleri kıssalardan çıkarılabilecek ibret ve dersleri pekiştirmekte, böylece surenin muhtevası bütünlük arzetmektedir.

    Hz. Peygamber’den rivayet edilen, “Kasas suresini okuyan kimseye Musa’yı tasdik eden ve yalanlayan kişilerin sayısınca sevap verilir; yerde ve gökte bulunan bütün melekler kıyamet günü o kimsenin doğru sözlü olduğuna şahitlik ederler” mealindeki hadisin sahih olmadığı anlaşılmaktadır (Muhammed et-Trablusi, I, 986).

    Ali b. Abduh Dağriri, Uśulü’l-Ǿaķīde fi đavǿi sureti’l-Ķaśaś adıyla bir yüksek lisans çalışması yapmıştır (1408/1988, Camiatü’l-İmam Muhammed b. Suud el-İslamiyye). Hallac-ı Mansur bu sure ile Şuara ve Neml surelerinin başlangıcındaki “ta” ve “sin” harflerinin okunuşundan elde ettiği “tasin” kelimesine çeşitli sırri-tasavvufi manalar yükleyerek Kitabü’ŧ-Ŧavasin adlı eserini telif etmiş, Louis Massignon ve Paul Nwyia tarafından neşredilen eser çeşitli dillere de çevrilmiştir.