Namazlarını, hayata veda eden kimse gibi kılabilen bir mümin, her gördüğü manzarayı ahiret penceresinden seyreder gibi yaşar. Böyle bir ruhi olgunluğa sahip olanlar, hayat yolculuğunda hiç İblis’le yoldaşlık edebilirler mi? Nefsani arzularının tutsaklığı altına girerler mi? Dünyevi ihtiraslara gönül kaptırabilirler mi?.. Ayet-i kerimede: "Her canlı ölümü tadacaktır. Sonunda Biz’e döndürüleceksiniz." (el-Ankebut, 57) buyrulmaktadır. Benzeri ayet-i kerimeler de çoktur. Bunlar, nefsani arzularımızın girdabında boğulmamamız için Kur'an-ı Kerim'de tekrarlanan ilahi ikazlardır. Ecdadımız, ölümü unutmamak için kabristanları şehir ortalarında ve cami önlerinde yapmışlardır ki oradan gelip geçen kimseler, kendi geleceğini görerek fanilik dersi alsın, halini ıslah etsin. Bizler de hayatımız boyunca görüp duyduğumuz ölümlerin, bir gün şüphesiz yaşayacağımız bir hakikat olduğunu idrak edip bunlardan gereken ibreti almak mecburiyetindeyiz. Yalnızca bu takdirde gafletten kurtulup agah ve huzur dolu bir gönülle Hakk’a yolculuk edebiliriz. Manevi yolculuk Resul-i Ekrem Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: "Bütün dünyevi zevkleri bıçak gibi keseni (yani ölümü) çokça hatırlayın!" buyurmuş (Tirmizi, Zühd, 4), diğer bir hadis-i şeriflerinde de: "Namazını, (hayata) veda eden bir kimsenin namazı gibi kıl!.." (İbn-i Mace, Zühd, 15) talimatıyla, bu ibadetin tefekkür-i mevt mevzusundaki terbiyevi yönüne işaret etmişlerdir. Yani namaz ibadeti, geçici olarak bulunduğumuz dünya hayatından esas hayat olan ahirete manevi bir yolculuktur. Günde beş vakit Allah Azze ve celle ye itaat, teslimiyet, vefa, sadakat ve ubudiyetini arz etmektir. Kulun bir nevi gurbet diyarı olan dünyada iken ilahi vuslattan hisse alması kabilinden bir ruhi disiplindir. Miraç yolculuğu Bu yönüyle namaz, dünya ile ukba arasında bir mirac yolculuğudur. Namazını tadil-i erkan ve huşu içerisinde eda edip yeniden günlük meşgalelerine dönen bir mü’min, sanki öldükten sonra tekrar hayata dönüş ettirilmişçesine bir gönül hassasiyetiyle yaşar. Böyle bir namaz, insanı münkerden ve fahşadan korur ve gerçek anlamıyla eda edilen namaz, müthiş bir tefekkür-i mevt talimidir. Namazlarını, hayata veda eden kimse gibi kılabilen bir mümin, her gördüğü manzarayı ahiret penceresinden seyreder gibi yaşar. Böyle bir ruhi olgunluğa sahip olanlar, hayat yolculuğunda hiç İblis’le yoldaşlık edebilirler mi? Nefsani arzularının tutsaklığı altına girerler mi? Dünyevi ihtiraslara gönül kaptırabilirler mi?.. İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne sormuşlar: “–Ettiğimiz dualar neden kabul olunmuyor?” Hazret buyurmuş ki: "– Cenab-ı Allah'ı bilirsiniz, buyruğunu tutmazsınız! Peygamber’i bilirsiniz, sünnetlerini yerine getirmezsiniz! Kur’an okursunuz, ancak onunla amel etmezsiniz! Allah Azze ve celle'nin nimetlerini yersiniz, şükrünü eda etmezsiniz! Cenneti bilirsiniz, onu kazanmak için gayret etmezsiniz! Cehennemi bilirsiniz, endişe duymazsınız! Ölüm vardır dersiniz, hazırlanmazsınız! Atanız-ananız ve ölülerinizi kendi ellerinizle kabre koyarsınız, lakin ibret almazsınız. Böyle olunca bu kadar gaflette olan bir kimsenin duası nasıl müstecab ola!" (Tezkiretü’l-Evliya) İşte ölümün ibret dersi layıkıyla okunmayınca, ona gereği gibi hazırlanmak da dehşetli bir ihmalkarlık mevzu olmaktadır.